BÖLÜM:II
Bu durumun daha iyi anlaşılabilmesi için Bediüzzaman’ın partileri değerlendirmedeki kıstaslarına bir göz atalım:
Meşrutiyetin kısmen uygulanmaya başladığı çok partili dönemde, partileri tek tek analiz eden Bediüzzaman, onların fikri yapıları konusunda önemli açıklamalarda bulunmaktadır. Bilhassa “Bu vatanda şimdilik dört parti var” ifadesi ile başlayan; partilerin tasnifini ve niteliklerini açıkladığı mektubunda, dört siyasi parti hakkındaki düşünce ve kanaatlerini açık bir şekilde ifade etmektedir. Bunlardan Halk Partisi, Millet Partisi ve İttihad-ı İslam Partisi hakkındaki çekincelerini belirtip tavır koyarken, Demokrat Parti hakkındaki müsbet mülahazalarını da yine açık bir şekilde beyan etmektedir.
O günkü şartlarda bu açıklamaların özü kanaatimizce şudur: Türkiye çok partili sisteme geçmiş olmakla beraber, siyasi partiler henüz ideolojik maksatlı organizasyonlar durumundadır. Yani modern demokratik ülkelerde olduğu gibi; henüz doğru bir siyasi yapılanma model olarak teşekkül etmemiştir. İktidar gücünü, ideolojilerine alet etmek maksadıyla kurulmuş siyasi organizasyonlar bulunmaktadır. Bediüzzaman; “Memuriyet ve bürokratik mevkiler, gerçekte hizmet makamları olduğu halde, tek partili dönemde Halk Partisinin bu makam ve mevkileri ‘’ riyaset’’ ve “ağalık” anlayışıyla kullandığını; memur ve bürokratların çoğunlukla Halk Partisi taraftarı olmalarının sebebinin bu avantajlar olduğunu belirterek, bu uygulamanın ülkeye büyük zararlar verdiği”ne dikkat çekmektedir. Ayrıca Bediüzzaman’ın,“Halk partisi iktidara gelirse komünist kuvveti o partinin altında bu vatana hâkim olacaktır” ifadesinden de anlaşıldığı gibi Halk Partisi, komünizme müsamaha göstermekte ve sempatik davranmaktadır. Öte yandan bilhassa bu partinin, geçmişte iktidar gücünü dinin ve dindarın aleyhinde kullanması; ister istemez Bediüzaman’ın Halk Partisine karşı açıkça tavır koymasına sebep olmuştur. Bediüzzaman bunu, “siyasetin dinsizliğe alet edilmesi” yani ‘’iktidar gücünün din aleyhinde kullanılması’’ olarak adlandırmaktadır.
Bu gerekçelerden dolayı Halk Partisinin İktidara gelmesini ‘’Kur’an İslamiyet ve Vatan’’ menfaati açısından tehlikeli ve zararlı görmektedir. Nitekim bu tarz uygulamaların acı örneklerinin tek partili dönemde fazlasıyla yaşandığı tarihi belgelerle sabittir. Bu siyasi partinin o dönemdeki alışkanlıklarını, çok partili dönemde de, devam ettirme ihtimali bulunmaktadır. Yirmi beş yıllık iktidarları döneminde bürokratik yapıyı, istedikleri şekilde düzenleyen zihniyetin, bir de iktidar gücünü elde etmesinin; din ve vicdan hürriyetini tehlikeye sokacağı açıktır.
Bunun dışında ‘’milliyetçilik’’adı altında ‘’ırkçılık’’ yapan siyasi teşekküller bulunmaktadır. Bediüzzaman, siyasetin dinsizliğe alet edilmesine karşı olduğu gibi, siyasetin ırkçılığa alet edilmesini de tehlikeli görmektedir. Çünkü ırk üstünlüğüne dayalı siyasi bir faaliyetin; farklı ırklar arasında rahatsızlık meydana getireceği kesindir. “Frenk illeti” olarak nitelendirdiği ırkçılığın; “Türkler’i ecnebilerin boyunduruğu altına girmeğe mecbur” bırakacağını beyan eden Bediüzzaman;, bu konudaki endişelerini de açıkça dile getirmektedir. Çünkü etki-tepki sebebiyle, diğer unsurlar da, kendi ırklarını ön plana çıkaracaklardır. Bu parçalanmışlık sonucunda, ülkenin yabancı güçlerin kontrolü altına girmesi kaçınılmazdır. Bu kaygılarından dolayı, bu yapıdaki bir partinin iktidara gelmesini de, ‘’vatan, millet ve İslamiyet’’ açısından tehlikeli görmektedir. Bundan dolayıdır ki, ismini de açıkça belirterek, o dönemdeki Millet Partisinin bu ideolojik yapısını terk etmesini, müsbet milliyetçilik anlayışıyla ve Demokrat Partinin bünyesinde kalmak veya dışarıdan destek vermek suretiyle faaliyet yapmasını tavsiye etmektedir.
Ayrıca, dini ve mukaddes objeleri makam ve menfaat için siyasete alet etme ihtimali veya öyle zannedileceği yapılanmalar müşahede edilmektedir. Bediüzzaman siyasetin dinsizliğe alet edilmesine nasıl tepki göstermiş ise; dinin ve dini objelerin siyasete alet edilmesine de, aynı hassasiyetle itiraz etmektedir. Hatta maksadı dini siyasete alet etmek olmayıp, samimi bir niyetle dine hizmet amacıyla ve din adına hareket eden partilerin de o günkü ortamda iktidara gelmesini, ‘’dini siyasete alet etme mecburiyetinde kalacağı’’ endişesiyle isabetli bulmamaktadır. Bu bakımdan o günün şartlarında bu anlamda kurulmuş olan İttihad-ı İslam Partisinin de iktidara gelmeye çalışmasını sakıncalı görmekte ve uyarıda bulunmaktadır.
İşte Bediüzzaman çeşitli alternatiflerin bulunduğu böyle bir ortamda, bir strateji belirlemektedir. Önce partilerin, yukarıda belirtildiği üzere isim isim, genel bir tasnifini yapmak suretiyle, fikri yapılarını ve amaçlarını ortaya koyduktan sonra, hangi partinin iktidar olması halinde ne gibi sonuçlar ortaya çıkabileceğinin analizini yaparak, muhtemel tehlikelere işaret etmektedir. Arkasından da bu tehlikelere karşı ne gibi önlem alınabileceği hususunda bir tercih belirlemektedir. Bu alternatifler içerisinde; dine ve dindara dostane bakmayan “ideolojik” yapıdaki Halk Partisi ve etnik rahatsızlıklara sebebiyet verebilecek Millet Partisinin iktidara gelmelerini; din ve vatan açısından tehlikeli görmektedir. Amacı İslam’a hizmet olsa dahi, İttihad-ı İslam Partisinin iktidarını da; böyle nazik bir ortamda, dini siyasete alet etmek durumunda kalacağı için uygun bulmamaktadır.
Öte yandan bütün bu alternatifler içerisinde; dine düşman olmayan, dine ve dindara saygılı bir görüntü sergileyen, iktidara alternatif durumundaki Demokrat Partiyi daha az zararlı ve diğerlerine göre daha “ılımlı” yani ‘’ehven-i şer’’durumunda görmektedir. Ayrıca Demokrat Partinin, program itibarı ile Komünizme karşı olması ve İslam Âleminin dostluğunu muhafaza etmeğe yönelik düşünceleri de; Bediüzzaman’ın önem verdiği hususlardandır. Öte yandan bilhassa bu partinin, toplumun bütün katmanlarını kucaklar mahiyetteki ‘’kitlesel’’ yapıda merkez parti olarak diğerlerine göre ‘’daha demokrat’’ görünümde olması da, Bediüzzaman’ın Demokrat Partiyi tercih sebepleri arasındadır. Bu önemli hususlardan dolayı Demokrat Partinin iktidara getirilmesinin, “İslamiyet, Kur’an ve Vatan menfaati” açısından daha faydalı veya daha az zararlı olacağı kanaatindedir. Daha doğrusu, tehlikeli gördüğü partilerin, iktidara gelmemeleri için; Demokrat Partiyi, ‘’tampon parti’’ olarak iktidara getirmeyi önemli görmekte ve destek vermektedir. Bu bakımdan Demokrat Partiyi, ‘’kötünün iyisi’’anlamındaki ‘’ehven-i şer’’ olarak değerlendirmektedir. Ayrıca, tehlikeli gördüğü partilerin iktidar olmalarına engel olmak maksadıyla, Demokrat Partinin iktidara getirilmesinin gerekçeleriyle ilgili önemli açıklamalarda bulunmaktadır. Bununla da kalmayıp Demokrat Partiye rey verilmesini aleni olarak ilan etmekte ve talebelerine de bu yönde tavsiyede bulunmaktadır. Bu desteğin verilmesindeki maksat; Demokrat Partinin faydalı icraatlar yapabileceğine ümit bağlamaktan ziyade, diğer partilerin iktidara gelmeleri halinde meydana gelebilecek zararların engellenmesidir. Yani tehlikeli gördüğü partilerin iktidara getirilmemesini; Demokrat Partinin iktidara getirilmesinden daha önemli görmektedir.
Bu samimi düşünce ve niyetlerle yapılan değerlendirme, ikaz ve tavsiyelerin; particilik, partizanlık ve şahsi menfaat amacı taşımadığı bilakis, vatan memleket ve din maslahatı açısından yapıldığı açıktır.
Şu hususu tekrar belirtelim ki; Bediüzzaman’ın kurduğu, yönettiği, partizanı olduğu veya kendi fikirlerini temsil ettiğini iddia ettiği herhangi bir siyasi parti ne geçmişte ne de daha sonra olmamış; bundan sonra da olmayacaktır. Bu bakımdan, Bediüzzaman’ın partiler hakkındaki bu tarz değerlendirmelerini, fiili siyaset veya particilik olarak nitelendirmek, hak ve insaf ölçüleri ile bağdaşmadığı gibi gerçekçi de olmaz. Keza Onun, Demokrat Partiye rey ve destek vermesinden dolayı; ‘’Demokrat Partiyi Bediüzzaman’ın partisi veya Bediüzzaman’ı da bu partinin partizanı’’ görmek de asla sağlıklı bir değerlendirme değildir. Bediüzzaman’ın bu şekildeki faaliyetlerinde siyasi bir niyet ve maksat olmadığı gibi; böyle bir yol takip etmesine ihtiyacı da yoktur. Şayet böyle bir niyeti olsa idi, müstakil bir siyasi parti kurma teşebbüsünde bulunmuş olurdu. Hâlbuki bu manayı hatıra getirebilecek en küçük bir emare dahi görülmemektedir. Hayatı boyunca sergilediği davranışlar, bunun müşahhas delilleridir. Aslında, bir kimsenin; hangi partiye, niçin rey verdiğinin ayıplanacak bir tarafı olmadığı gibi; bunu açıklamaya da bir mecburiyeti yoktur. Çünkü bu şekilde davranılması; o kişinin en tabii ve demokratik hakkıdır. Bu bakımdan Bediüzzaman’ın herhangi bir partiye rey ve destek vermesi veya eleştirmesinin de tabii ki yadırganacak bir tarafı olmamalıdır. Çünkü bu şekildeki bir hareket, fiili ve aktif siyaset sayılmamaktadır. Kaldı ki, Onun rey ve destek vermesi, şahsi ve siyasi mülahazalarla da olmayıp, tamamen siyaset üstü ve amme menfaati ile ilgili gerekçelere dayanmaktadır. Rey verdiği ve desteklediği siyasi partiden, sağladığı veya talep ettiği hiçbir şahsi menfaat söz konusu değildir. Aksine bu partinin iktidarı döneminde de, mahkemeler ve takibatlar olanca hızı ile devam etmiştir. Bu durumlar da, Onun Demokrat Partiyi destekleme sebebinin, partizanlık veya şahsi mülahazalarla olmadığını göstermektedir. Buradaki inceliğin iyice anlaşılamaması; çelişkili yorum ve ihtilafların önemli sebeplerinden birisini oluşturmaktadır. Bu da, Bediüzzaman’ın partilerle olan münasebetlerinin amaç ve hudutlarının, tam olarak tesbit edilememesinden ileri gelmektedir. O’nun Demokrat Partiye rey ve destek vermesini bilfiil siyasetin içine girme; ‘’Demokrat Partiyi de adeta Bediüzzaman’ın partisi’’ gibi görme şeklindeki bir kanaat; Bediüzaman’a yapılabilecek en büyük iftiralardan birisidir.
Özetleyecek olursak; Demokrat Partiye verilen destek; partizanlık ve tarafgirlik hesaplarıyla olmadığı gibi; herhangi bir ‘’menfaat ve hayır’’ beklentisi için de değildir. Keza Halk Partisi ve diğer partilere olan muhalefeti de; intikam ve hesaplaşma hislerinden kaynaklanmamaktadır. Onun bu şekildeki hareketi; hem ideolojik maksatlı partilere bir ikaz; hem de, “daha büyük bir zarardan kurtulmak için, zararın hafifine razı olmak” maksadıyla düşünülmüş, ince bir stratejidir ki, bunu; ‘’ehven-i şer’’ olarak adlandırmaktadır.
Yirmi sekiz sene boyunca Halk Partisi tarafından taciz edildiği halde, sorumluluk ve kabahati; bu partinin üst kademesindeki “yüzde beş” lik yönetici kadrosuna inhisar ettirmek suretiyle, yüzde doksan beşini farklı mütalaa etmesi; şahsi intikam ve siyasi hesaplar peşinde olmadığını göstermektedir.
Gerçek şu ki, bu partinin din düşmanlığını, adeta ideolojik meslek haline getirip, siyasi otoriteyi din aleyhine kullanmasından; Müslümanlar ve İslamiyet büyük ölçüde zarar görmüştür. Bediüzzaman’ın bu parti hakkındaki eleştirilerinin esas sebebi budur. Şayet Halk Partisi bu ideolojisinden vazgeçip, normal bir siyasi parti statüsü ile iktidara talip olmuş olsa idi, Bediüzzaman’ın bu parti aleyhinde olması tabii ki düşünülemezdi. Nitekim bu partinin genel sekreteri Hilmi Uran’a yazdığı mektubunda; bu yanlış uygulamalardan vazgeçmeleri durumunda, ‘’vatanperver” kimseler olarak yâd edileceklerini, açıkça ifade etmektedir.