Biz insanları hakka ve adalete çağırın, rehberlik edip hak ile hükmeden bir topluluk yaratmışızdır.
(Araf, 7:181)
1878de Bitlis Vilayeti Hizan kazasına bağlı İsparit Nahiyesi Nurs köyünde dünyaya geldi. Annesi Nuriye, babası da Sofi Mirzadır. Babası öküzlerin ağzını bağlayıp tarlaya gidip gelecek kadar haramdan kaçan, annesi ise hamileliğinden itibaren abdestsiz yere basmayıp, helal süt emdirerek büyüttüğünü hocası Seyyid Nur Mehmete anlatırlar.
Rüyasında Resulullahı (sav) görür. İlim talebinde bulunur. Peygamberimiz de (sav): Ümmetimden kimseye sual sormamak şartıyla sana Kuran ilmi verilecektir buyurur. Bediüzzaman Said Nursi bunun için kimseye sual sormaz. Benim hocaların ilminden şüphem yok, benim ilmimden şüphesi olan varsa sorsun söyleyeyim derdi.
Üç ay gibi kısa bir sürede medresede okutulan tüm kitapları okuyarak icazet alır. Tilloda Kubbe-i Hasiyede Kamusu Okyanusu ezberler. Cumhuriyetçiliğini karıncalara yemeğin tanelerini vererek gösterir. 16 yaşında Mardinde bütün ulemayı ilzam eder. Van Valisi Tahir Paşanın daveti ile Vana gelir. Tahir Paşanın konağında 10 sene kalır. Burada din ve fen ilimlerinde ilerler. Astronomi, fizik, kimya, coğrafya ve matematikte ihtisas sahibi olur. Matematik dalında bir eser bile yazar. Ama bu bir yangında yanar. Gazeteleri takip eder ve 80 kitap ezberler.
İngiliz müstemlekat nazırının: Bu Kuran Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe biz onlara hakiki hâkim olmayız sözü üzerine, Van Valisi Tahir Paşaya: Ben de bu Kuranın sönmez ve söndürülmez olduğunu bütün dünyaya ispat edeceğim buyurur.
Medresetüz-Zehra adını verdiği bir üniversiteyi kurmak amacı ile İstanbula Payitahta gelir ve şarkı hilafet-i İslamiyenin merkezi olan İstanbula bağlamak ister. İstanbulda 1,5 sene kalan Bediüzzaman, düşüncelerini anlatır. Tekrar şarka döner. 10 sene sonra İstanbula gelince fikirlerini takip etmeğe başlar. İlim ve kültür merkezi gibi faaliyet gösteren Şekerci İşhanına gelir. Bir oda tutar. Gazetede makaleler yazarak fikirlerini neşretmeğe başlar. Kaldığı odanın kapısına Burada her suale cevap verilir; her müşkül halledilir. Ancak sual sorulmaz levhasını asar. Her suale cevap verir, Bediüzzaman unvanını alır.
Sultan Abdülhamitle görüşmek ister. Doğunun ihmal edilmemesi gerektiği ve üniversite ile cehaletlerinin giderilmesi ve Osmanlıya Orta Anadoluyu böylece bağlayabileceğini beyandan sonra, uyguladığı baskı ve istibdadını açıkça tenkit eder. Jurnalcilik ve hafiyeciliğin yanlış kullanıldığını ifade eder. Ve: Hilafet namazı yalnız Cuma namazı merasimleri değildir. Halifenin manevi gücü yanında maddi gücü de olacaktır. Bütün dünyadaki Müslümanların işine kefil olmalıdır mealinde konuşmalar yapar. Şeyhülislam Cemalettin Efendi: Ben bu güne kadar hünkâr huzurunda kanaatlerini bu kadar cesurane ifade eden kimseyle karşılaşmadım diyerek hayretini ifade eder.
Bu durum Onu Yıldız Askeri Mahkemesine gitmesine sebep olur. Fizana sürülmesi beklenirken, fikirlerini yayma ihtimali onu Topbaşı akıl hastanesine sevki ile neticelendirilir. Biri Türk, dördü gayr-i Müslim beş kişilik heyet: Şayet Bediüzzaman deli ise, yeryüzünde hiç akıllı yoktur! raporunu verir. Asla fikirlerinden taviz vermez.
23 Temmuz 1908de II. Meşrutiyet ilan edilir. Bediüzzaman 29 Temmuzda Selanikte Hürriyete Hitap adlı bir konuşma yapar. Yahudi Selanik Mebusu Emanuel Karasso Bediüzzamanı emellerine alet etmek niyetiyle, kendisine mani olacağını tahmin ettiğinden ziyaret eder. Sohbetin sonunu beklemeden kendini dışarı atar. Sebebi sorulunca: Bu adamla konuşulmaz. Az kaldı beni Müslüman edecekti der.
Bediüzzaman devletin en çok birlik ve beraberliğe muhtaç olduğu zamanlarda ihtilafları bertaraf etmek için büyük gayret gösterir. Şehzadebaşında, Ferah Tiyatrosundaki karışıklığı önler. Kavgaları yatıştırır.
10 Ekim 1908de Avusturya mallarına karşı boykot ilan edilen hamalların boykotunun hedefinden saptırılarak kötüye kullanabileceği endişesi ile ticari hayatın bozulmaması için, hamalları boykottan vazgeçirir. 5 Nisan 1909da kurulan İttihad-ı Muhammedi cemiyetinin Ayasofyada okuttuğu bir mevlitte iki saatlik bir konuşma yapar. İslamın cemiyete bakışını anlatır. Paşaların hayret ve takdirini kazanır. İttihad-ı Muhammedi cemiyetinin şahsi ve dünyevi emellere alet edilmemesini ısrarla ister.
Cemiyeti siyasi amaca alet etmek isteyen dernek başkanı durumundaki Derviş Vahdetiyi kendi gazetesi Volkanda tenkit eder. Edipler edepli olmalı. Hem de edeb-i İslamiye ile müteeddibe olmalıdır der. 13 Nisan 1909da (31 Mart 1325) meşhur hadise zuhur eder. Bediüzzaman yatıştırıcı bir rol oynar. Gerek makalelerde, gerek nutuklarla önlemeğe çalışır.
Divan-ı Harb-i Örfide Hurşit Paşanın: Sen de mi şeriat istedin? Şeriat isteyenler böyle asılır diyince: Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira şeriat Sebep-i saadet, adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilalcilerin isteyişi gibi değil diyerek meşhur müdafaasını yapar ve beraat eder. Halkı arkasına alıp Beyazıttan Sultanahmete gidene kadar minnet etmeyerek, Zalimler için yaşasın Cehennem diyerek ilerler.
1910da Vana gitmek üzere İstanbuldan ayrılır. Vapurla İnebolu ve Batuma geçer, Tifliste Rus polisi ile konuşur. Doğunun bütün ilim merkezlerini gezer. Aşiretlere Meşrutiyeti anlatır. Nasıl olması gerektiğini izah eder. İslami mevzularda aydınlatıp, günün hadiselerine bakış ölçüsü verir. Münazarat ve Mukakemat eserlerini böylece yazar. Arapçaya çevirip Reçetetül-Avam, Reçetetül-Havas ismi ile neşreder.
Daha sonra Şama gelen Bediüzzaman, ulemanın ısrarı ile Cami-i Emeviyede hutbe okuması istenir. 100 âlim, 10.000 kişi huzurunda Hutbe-i Şamiyesini okur, hemen iki-üç baskı yapılarak dağıtılır. Bu hutbesinde Bediüzzaman asrın ve âlem-i İslamın hastalıklarını ve tedavilerini gösterir.
Şamdan Beyruta, oradan da deniz yolu ile İstanbula gelen Bediüzzaman tekrar Medresetüz-Zehranın kurulma çalışmalarını başlatır. 1911ın Haziranında Sultan Reşat ile Rumeliye seyahat eder, Selanik, Ürküp ve Kosovaya uğrar. Kosovada kurulması düşünülen üniversitenin benzerinin Şarkta da kurulması gerektiğini izah eder. Söz alır. Van gölü çevresinde Edremitte üniversitesinin temelini attırır. Ne yazık ki patlak veren Balkan Savaşı, din ve fen ilminin beraber okutulduğu bu ilim merkezini tamamlanmasına imkân vermez.
Tekrar Vana döner. Talebelerinden teşkil ettiği Milis kuvveti ile Gönüllü Alay komutanı olarak vatanı müdafaa için Kafkas Cephesini savunur. Bu arada İşaratül-İcaz tefsirini Molla Habibe söyleyerek yazdırır. Nihayet Ruslara esir düşer ve Sibiryaya esir kampına götürülür.
Burada Çarın dayısı, Kafkas Cephesi başkomutanı Nikola Nikolaviçe ayağa kalkmadığını yine Rusyada Bakünün Nargin adasında bulunan Abdürrahim ZAPSU anlatıyor. 2,5 sene Sibiryada esir hayatı yaşayan Bediüzzaman 1917 Komünist ihtilalinin karışıklığından istifade ile 1918 baharında Kosturmadan kaçar, Leningrada oradan Almanyaya gelir. Berlinde Adlon otelinde iki ay kalarak Teşkilat-ı Mahsusa ileri gelenleri ile görüşür. Haziran ayında yola çıkan Bediüzzaman Varşova, Viyana ve Sofyaya gelir. Bir ara İsviçreye gider. Trenle İstanbula gelir. Büyük sevgi gösterileri ile karşılanır.
Harbiye Nazırlığınca, milli ve vatani hizmetlerden dolayı şeref madalyası verilir. Ayrıca Orduy-u Hümuyunun temsilcisi olarak Darül-Hikmetül-İslamiyeye aza seçilir. Şeyhülislamın resmi yazısı ile Sultan Vahdettin Bediüzzamana Mahreç denilen yüksek ilmi payeyi verir. Bu rütbe Darül-Hikmetül-İslamiyenin resmi gazetesi olan Ceride-i İlmiyede neşredilerek ilan edilir.
5 Mart 1920de Hilal-i Ahder (Yeşilay) cemiyetinin korucuları arasında bu cemiyeti kurar. 16 Mart 1920de Kürt Teali Cemiyeti kurucuları Bediüzzamanın nüfusundan istifade etmek isterler. Bediüzzaman Osmanlıyı yeniden ihya etmek lazım, bölmek değil. Hem Allahın sevdiği kavim ayetine Türk milleti mazhar olmuştur diye reddeder.
İngilizlere karşı Hutuvat-ı Sitte eserini neşreder. İşgalcilere karşı mücadele eder. Müderrisler Cemiyetine üye olur. Milli mücadele için çalışanlar asi ve bağidirler şeklindeki fetvaya karşı çıkar. Mukabil fetva verir. Tuluat, İşarat, Sünuhat gibi eserlerini neşreder.
Müstevliler tepelenip, düşman vatan sathından atıldıktan sonra gösterdiği milli hizmetlerden dolayı 1922de Ankaraya davet edilir. İstasyonda merasimlerle karşılanır. 9 Kasım 1922de Millet Meclisine davet edilerek, karşılama merasimi, (Hoşamedî) için meclis gündem dışı toplanır, kürsüye davet edilerek Meclis-i Mebusana karşı konuşması istenilir ve dua ettirilir. Konuşmasında Bediüzzaman Zaferin din kuvveti ile kazanıldığını ve dine karşı kayıtsız kalınmamasını ister. Müteakip günlerde 10 maddelik beyanname neşreder, Kazım Karabekirin meclis kürsüsünde okuduğu bu beyanname yüzünden M. Kemal ile arası açılır. Şiddetli münakaşalar olur. Neticede Ahir zamanda gelecek dehşetli şahıslara ait hadiselerin bir tezahürünü görür. Siyasetle onlara karşı mukabele edilemeyeceği gerçeği ve İmana hizmet, İmanı kurtarma davası için Vana döner.
Ankarada ancak 8 ay kalan Bediüzzaman Arapça Tabiat Risalelerini yayınlama istidadı gösteren dinsiz fikirlere karşı neşreder.
Vanda, Nurşin Camisinde tam iki sene inzivaya çekilir. Rabbinden günün şartlarına uygun hizmet istikameti ilham etmesini niyaz eder. Yazları Erek Dağındaki mağaraya, kışın Nurşin Camisine çekilir. Rabbani ilhamlara mazhariyete liyakat kesbeder.
Bediüzzaman burada gece gündüz, devamlı Allaha dua ve iltica etti. Tamamen Rabbül-Âlemine teveccüh etti. Bütün âlemden çekildi. Bu zaman zarfında Şarkta isyan hareketleri başladı. Hamidiye Paşalarından Kör Hüseyin Paşa, Mustafa Kemale karşı isyan etmek için destek istedi ve Şeriatı getirmek için cihad izni istedi. Bediüzzaman: Dâhilde cihad manevidir. Müslümanın Müslümanla savaşı cihad olmayacağını, masumların da zarar göreceğini, bunun zulüm olduğunu ve böyle şeriat istenmeyeceğini ve şeriatın anahtarının kendisinde olduğunu ifade etti.
Şeyh Said de Bediüzzamana bir mektup yazarak kendisini desteklemesini ister. Buna karşı da Bediüzzaman: Türk milletinin asırlardan beri İslama hizmet ettiğini, çok veliler yetiştirip, çok şehitler verdiğini belirterek, böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilemeyeceğini; Müslümanların Müslümanla savaşmasının dinen caiz olmadığını, çarenin İman ve Kuran hakikatleri ile halkı tenvir ve irşat etmek ve cehli izale etmek olduğunu ifade eder. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz der.
1925de Vanda Cuma namazını kılmaya gelir. Ayaklanan liderlerinden bazıları Bediüzzamana fikirlerini kabul ettirmek için konuşurlar. Üstad onları dinler ve: Maksadınızı biliyorum. Sizin bu ayaklanma karakteriniz olsa olsa bir ecnebi oyununa alet olmaktır. Şeriat isterim diye şeriatı alet edip, şeriata muhalefet edilmez. Böyle menfi fikirlerden vazgeçiniz. Bu milleti Türkler idare etmiştir, bundan böyle yine onlar idare edecektir. İdareye ehil ve layık olan onlardır. Eğer fenaları varsa gidip onu ikaz etmelidir der.
Yine inzivagahına çekilir. Ve Allahım! Bize Hakkı Hak olarak göster ona uymamızı sağla, batılı batıl olarak göster ondan sakınmamızı sağla duasına devam eder. Şeyh Said isyanından sonra 1925 Şubatında Erzurumdan Trabzona, oradan da vapurla İstanbula getirilir. Yolda kendisini göndermemek ve Şama, Mekkeye ve Medineye götürmek isteyenlere: Ben Mekkede olsam, buraya gelmem gerekirdi. Sakın yanlış bir harekette bulunmayın, ben kendi isteğimle gidiyorum; asayişi bozmayın der. İstanbulda gemi ile Antalyaya, oradan da Burdura getirilerek Delibaba Camiine konur. Bütün bu hadiselere hiçbir tepki göstermez. Tam bir tevekkül ile hareket eder.
Burdurda yedi ay kalır. Kalp ve gönlüne yağan ilhamlarla ilk defa Risale-i Nur Külliyatından Nurun İlk Kapısını kaleme alır. Kendi nefsine hitap ederek yazdığı bu kitap için şöyle der: Doğrudan doğruya Kuran-ı Mucizul-beyanın ayetlerinden alınan aynel-yakîn bir surette Yeni Saide derslerdir.
Nihayet Burdurdan Ispartaya nakledilen Bediüzzaman yirmi gün sonra Barla nahiyesine götürülüp karakola teslim edilir. Bir gece karakolda kalan üstad ertesi gün önünde çınar ağacı, altında çeşme olan ve yanında mescidi bulunan iki odalı sakince bir eve yerleştirilir. Burada 8,5 sene Medrese-i Yusufiye hayatı yaşar. Bu 8,5 sene zarfında kalp ve gönlüne yağan ilhamlarla Risale-i Nurun dörtte üçü telif edilir. Sözler, Mektubat ve Lemalar yazılır.
İlk olarak Haşir Risalesi yazılır. Ahiretin varlığı ve vukuu, öldükten sonra dirilmenin kuştan sonra baharın geleceği gibi ispat edilir. Telifinden hemen sonra bir talebesi gizlice İstanbulda bin adet basar ve Üstada götürür. Bunu talebelerine dağıtan Üstad, elle yazdırarak bütün ülkeye dağıtır. İmansızlık cereyanın önüne geçer ve ehl-i dalaleti başına bomba gibi patlatır.
1927de Kurana hücum edilir. Bediüzzaman İcaz-ı Kuran Risalesi olan 25. sözü telif eder. Kuranı Kerimin Mucizeliğini ispat eder. Hangi meseleye itiraz edilse, aynı meselede ehl-i fen ve felsefenin, ehl-i dalaletin cehaletini ve Kuranın icazını gösteren eserler telif eder.
Kuranı Kerimin adı NURdur. Risale-i Nur ise, Kuran-ı Kerimin nurundan bu asrımıza hitabı olduğu için SÖZLER, o nurun pırıltısı olduğundan LEMALAR, O nurdan bir şua olduğundan ŞUALAR ismini alır. Hepsi birden Kuran-ı Kerimin asrımıza aydınlatan bir nuru olduğundan RİSALE-İ NUR ismini verir.
Ayrıca Bediüzzaman Esma-i Hüsnadan NUR ismine mazhardır ve onun hakkında NUR ismi İsm-i Azamdır. Bundan dolayıdır ki, köyü NURS, annesi NURİYE, üstadı Seyid NUR, Kuran-ı Kerimin NUR ayeti de Risale-i Nurun en güzel tefsir edildiği ayet olduğu için bu eserlere RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI denir. Bediüzzamanın doğum yeri NURS olduğu için eskiden beri büyük âlimlerin doğduğu yere izafeten isim verildiğine binaen Said Nursi ismini almış olduğundan Risale-i Nurları okuyan Nur Talebelerine de mahkemede savcı tarafından NURCU denilmiştir.
1932 yılında Ezan-ı Muhammedi değiştirilir ve Ezan yerine Türkçe Ezan adı altında anlamı okunur. Bediüzzaman kendi tamir ettirdiği mescidde Allahü Ekber diyerek Şeâir-i İslam olan ezan-ı şerifi okur ve okutur. Kanunsuz bir şekilde, önceden bekçi ve asker yerleştirerek camide suçüstü yakalarlar ve Eğirdire götürdüler. Sorgu sualden sonra serbest bırakılır.
1934de Ispartada ikamete mecbur edilir. Bir sene sonra Ankaradan takviye birlikleri getirilerek 1935de 120 talebesi ile beraber Eskişehire nakledilir. 11 ay Eskişehirde bekletilen Bediüzzaman tahliye edilir, fakat Kastamonuya sürgün edilir. Eskişehirde pek çok işkenceye maruz kalır, zehirlenir, soğukta donması istenir, idam edilmesi için mahkemeye çıkarılır. Bir risalenin üzerinde Ramazana ait dendiği için, pek çok Ramazanlar hapse atılır. Sonra anlaşılır ki, eser Ramazan ayı ve Oruç ibadetinden bahsetmektedir. Eskişehir hapishanesinde ŞUALAR isimli eserini telif eder. Kibrit kutularında hapishaneden çıkartılarak, çoğaltılır. Baskılar arttıkça İlahi İlhamlar da artar.
18 Eylül 1943te Kastamonudaki evinden aranır, eşya ve kitapları müsadere edilir. 20 Eylülde Ankaraya götürülür. Ankara valisi Nevzat Tandoğan, üstada eziyet eder. Sarığına müdahale etmek ister. Bediüzzaman sert bir şekilde: Bu sarık bu başla birlikte çıkar. Başından bul! der. Ne gariptir ki Bediüzzamanın sarığına uzanan bu Nevzat Tandoğanın eli kendisini ölüme götüren tabancayı kafasına dayayarak intiharına sebep oldu.
Ankaradan tekrar Ispartaya götürülen Bediüzzaman oradan Denizliye götürülüp, tevkif edilir. Burada dokuz ay kalır ve Meyve Risalesini telif eder. Bu eseri mahkeme müdafaası olarak mahkemeye verir. 15 Haziran 1944de 126 talebesi ile beraat eder. Dokuz aylık mevkufiyetten sonra tahliye edilir. Denizlide 1,5 ay kalır. Yeni bir zulüm emri gelir. Emirdağa sürgün edilir. Vatandaşlık hakkı elinden alınır. Sivil polisler daima gözaltına alırlar. Rahatsız edilir. 1947 Aralıkta Afyondan gönderilen üç sivil polisleri ilk günden çağırarak şöyle der: Biz manevi asayiş memurlarıyız. Siz de maddi asayiş memurlarısınız. Bizim eserlerimizi okuyanlardan kimseye zarar gelmez. Çünkü onların kalp ve gönüllerinde imanları birer asayiş bekçisi dikilmiştir.
Buna rağmen sivil polisler Nur talebelerini tespit ederler. Isparta, Denizli, Afyon, Aydın, Kastamonu ve İneboludan topladıkları Nur talebelerini Afyonda birleştirerek müşterek bir suç isnadında bulunurlar. Siyasi cemiyet kurmak Rejime aykırı fikirler neşretmek Siyasi amaçla dini siyasete alet etmek.
75 yaşındaki Bediüzzaman burada da sabır ve sebat ile telifata devam eder. 15. Şua ile El-Hüccetüzzehrayı telif eder. Hiçbir suç bulamadıkları halde Mahkûm edilme cihetine girdiler. Temyiz bu mahkûmiyeti bozar. Beraat eder. Öyle olduğu halde 20 aylık ceza haksız yere çektirilir. Tahliye işini, karşılama olmasın, kimse duymasın diye gece saat 24.00de yapılır.
Emirdağa dönen Bediüzzaman 14 Mayıs 1950de Demokrat Partiye oyunu verir. Talebelerine destekletir. Neticede Cumhurbaşkanı Celal Bayara tebrik telgrafı çeker. Sebebini de talebesi Zübeyir Gündüzalpe anlatır: Halkçılar Demokratlara der ki: Said ne sizden, ne bizdendir. O ayrı bir maksat peşindedir diye onları aldatırlar. Devlet kuvvetini dindarların ve Nur talebelerinin aleyhinde kullanırlar. Tebrik telgrafını alan Demokratlar onlara Said bize dosttur derler. Devlet kuvvetini dindarlar aleyhinde kullanmazlar.
Talebesi Bayram Yükseli, Koreye Kardeşim, Allaha imanı inkâr edenlere karşı çıkmak için gitmek lazım diye gönderir. Demokrat Partinin iktidara gelmesi ile zulüm ve baskıları kısmen azalan Bediüzzaman 22 Şubat 1951de Risale-i Nur Külliyatından bir takımını Vatikana gönderir.
22 Ocak 1952de İstanbula gelerek Sirkecide Akşehir Palas Otelinde kalırlar. Gençlik Rehberi isimli eserinden dolayı İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde müdafaada bulunurlar. 19 Şubatta I. Celse, 5 Martta II. Celse yapılır. Beraat eder. Nisan 1952de tekrar Emirdağa döner. Eserlerini tahsis eder. Samsunda çıkan Büyük Cihad gazetesinde çıkan bir yazısından dolayı Bediüzzamanın en yakın talebesi Mustafa Sungur tevkif edilir. Ve Bediüzzaman aleyhine dava açılır. Samsuna gitmek için İstanbula gelir. Doktor Raporu ile Samsuna gidemez.
İstanbulun 500. yıldönümü kutlamalarına katılır. Patrik Athenagorasla görüşür. Ona İslamı tebliğ eder. Tarihi bir konuşma yapar. Çarşambada talebesi M. Fırıncının evinde üç ay kalan üstad Nur Âleminin Bir Anahtarı isimli eserini telif eder. 1953ün yazında Eskişehire, Emirdağa gider. Barlaya geçer. Eski bir evde ikamet eder. Müslümanların ve Âlem-i İslamın durumu ile ilgilenir.
25 Şubat 1955te tahakkuk ettirilen CENTO ittifakı üzerine Başvekil Aslan Menderese tebrik telgrafı çeker. Müslüman devletlerle ile yapılan bu ittifakın önemini ifade eder. 23 Mayıs 1956da Afyon Mahkemesi eserlerinin tümünü iade eder. 11 Eylül 1956da Din ve Vicdan hürriyetine saygılı Demokratlar sayesinde, onların müsaadesi ile Risale-i Nurlar, Ankara, İstanbul, Antalya ve Samsunda matbaalarda basılmaya başlanır.
12 Nisan 1957de Ispartada yapılması düşünülen Tugay Camiinin temelini atmaya davet edilir. Davete icabet eder ve temele ilk harcı koyar. 1957 seçimlerinde Demokrat Partiyi talebeleri ile açıktan destekler. Oyunu kullanır. Menderesi Emirdağda gelişinde karşılamaya çıkar. Gecikince evine döner, pencereden selamlar. Bu hadise gazetede Bediüzzaman, Menderesi yeşil bayrakla karşıladı diye geçer. İrtica yaygaraları ayyuka çıkar.
Bu sırada Ankaraya gelen Bediüzzamanı Ankaralılar Kırıkkaleden karşılar. Büyük bir merasimle Ankaraya getirirler. Beş DP milletvekili Bediüzzamanı ziyaret ederler.
1958de bütün eserleri matbaada basılır. Sol basın bu seyahatleri dillerine dolar. İftira ve isnatlara başlarlar. 31 Aralık 1959da İstanbula gelen Bediüzzaman Sultan Ahmed Camii yanındaki Piyer Loti oteline iner. Ankarada verdiği dersleri burada da devam ettirir. İçtimai-siyasi dersler verir. Demokratların desteklenmesini ister. CHP iktidara gelirse komünist kuvvetinin vatana hâkim olacağını söyler. İslami hizmetin parti yolu ile olmayacağını ifade ederek DPyi bölebilecek Millet Partisi, İttihad-ı İslam Partisi gibi partilere bölünerek, milletin gücünün zayıflatılmamasını ister. DP bölününce Millet Partisi veya İttihad-ı İslam Partisinin iktidar olamayacağını CHPnin ise bölünmeden bilistifade iktidarı ele geçireceğini, binaenaleyh DPyi Ehven-i Şer diyerek iktidar yerinde muhafaza etmek gerektiğini bildirir. DPlilere de Ayasofyayı açmalarını, Risale-i Nurları resmi olarak neşretmelerini ve dine sahip çıkmalarını tavsiye eder. Yoksa Halkçıların ırkçıları elde edip kendilerini ezeceğini ihtar eder. Millet Partisinin İslama hizmette samimi ise DPye yardım etmesi gerektiğini ifade eder.
3 Ocak 1960da İstanbuldan ayrılır. Ankaraya gider. Oradan Isparta Bey Mahallesindeki evinde istirahata çekilir. 20 Mart 1960 Pazar günü Ispartadan ayrılarak gizlice Konyaya gelir. Oradan Adana ve Gaziantep üzerinden Urfaya geçer. 21 Mart Pazartesi günü 11:00da İpek Palas oteline iner.
23 Mart 1960 şafak vakti, Çarşamba günü fani dünyadan Dar-ı Bekaya, Rahmet-i Rahmana ve Dar-ı Cinana uruc eyler. Perşembe günü, Cuma namazına bekletmeden kalabalık olur, hadise çıkar düşüncesi ile Halilurrahmandaki muvakkat makberine defnedilir.
Bediüzzaman teçhiz ve tekfini için rüyada Âlim Abdul-Halim efendiye görünür ve teçhizini emreder. İtikâfta olduğunu söyleyince de Mültekada cevabı var der. Böylece cenazesi yıkanır. Böylece 82 yaşında hizmetini bitirip, dar-ı bekaya göç eder. Bediüzzaman hazretleri Hicri takvim yılına göre 86 miladi takvime göre ise 82 sene yaşamıştır.
Üç buçuk ay gibi kısa bir zaman sonra 27 Mayıs 1960da ihtilal olur. Vefatından 110 gün sonra 11 Temmuz 1960da mezarı açılır, kardeşi Abdülmecidin refakatinde uçakla Afyona getirilir, oradan Isparta istikametine meçhule götürülür. Defnedilir. Böylece Bediüzzamanın vasiyeti olan Mezarım gizli olsun ve bir iki talebem dışında kimse bilmesin tavsiyesi kerâmetkârâne gerçekleşmiş olur.
Eserleri:
On beşi Arapça olmak üzere 145 kitabı vardır. Bu eserleri mecmualar halinde toplanmıştır. Başlıca eserleri.
1. Sözler
2. Lemalar
3. Mektubat
4. Şualar
5. Mesnevi-i Nuriye
6. İşaratul-İcâz
7. Hutbe-i Şamiye
8. Muhakemât
9. Kızıl İcâz
10. Lemaât
11. Şuâât
12. Münâzarât
13. Sünûhât
14. Tuluât
15. İşârât
16. Lâhikalar
17. Müdafaalar
18. Nutuk
19. Divân-ı Harb-i Örfî
20. Rumuz
21. Katre
22. Hutuvât-ı Sitte
23. Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî
24. Tarihçe-i Hayat