Bediüzzaman Said Nursi’nin Barla’da telif ettiği Risale-i Nur eserlerinin etraf il ve ilçelerde süratli bir şekilde yayılarak, iman ve Kur’an hizmetlerinin ivme kazanması karşısında hükümet yetkilileri çok rahatsız olmuştu. Artık Bediüzzaman’ın Barla’da kalması hükümet için çok büyük bir mahzur teşkil ediyordu. Bu durum emniyet yetkililerince 08.03.1934 tarihli yazışma ile Dâhiliye vekâletine bildirilmiş, Dâhiliye vekâleti de 14.07.1934 tarihli yazı ile bu talebi uygun görerek Bediüzzaman’ın 24.07.1934 tarihinde Barla’dan Isparta’ya naklini gerçekleştirmiştir. Bediüzzaman böylece 1 Mart 1927 tarihinde getirildiği Barla’dan 7 sene 4 ay 23 gününü tamamlayarak ayrılmış oluyor.
Bediüzzaman Said Nursi’nin Barla’dan ayrılıp Isparta’ya nakli Barla Lahikasında İmamoğlu Hafız Mustafa tarafından yazılan mektupta şöyle ifade edilir:
“Bu mübarek rebiü’l-evvelin on ikinci gecesi –mübarek bir gecede– üstadımın pek yakınımızda olan Isparta’ya hicreti beni o kadar memnun ve mesrur etti ki o yaralar ve bereler ve teessürlerden hiçbir şey kalmadı. Elhamdülillah rebiü’l-evvel ayının on ikinci gecesi, dünya ve âhiret yaratılmasına sebep olan, dünya ve âhireti, zerreden şemse kadar bütün mükevvenatı ziyalandıran; kıyamete kadar bâki, güneş gibi nurlu, feyizli, gıdalı şeriatı ile âhiret kapısını açan o mübarek Zat-ı Fahr-i Âlem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin o mübarek gecede dünyaya teşrif buyurması, bütün mükevvenatı memnun edecek pek mübarek bir gecede üstadımın hicreti, yani rebiü’l-evvelin on ikinci gecesi Isparta’nın harîmine dâhil olması ve hicretinin tevafuk ve tesadüf gelmesi, beni yine o elmas çarşısında pırlantaları vüs’atimiz kadar almak üzere üstadımın ziyaretine yol açtı. İnşâallah bu hicretiniz büyük fütuhata sebep olacaktır.
Nitekim sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Mekke’den Medine’ye hicreti esnasında, Feth-i Mekke haberinin Cibril-i Emin ile nüzulü, Peygamberimizi ve sahabe efendilerimizi memnun ettiği gibi; Üstadımın tevafuk eden hicreti, fütuhata sebep olması, beni ve bütün Müslümanları memnun ve mesrur eyleyecektir efendim.”
Ancak Bediüzzaman’ın Isparta’ya nakli mektupta geçen 12 rebiü’l-evvel tarihinin mevlid gecesine rastlaması 24 Haziran 1934 tarihine denk geliyor. Fakat nakil resmi belgelere göre bir ay sonrası olan 24 Temmuz 1934 tarihini gösteriyor. Bu bir aylık fark büyük ihtimalle resmi işlemlerden kaynaklanmaktadır. Tebligat yapılmış, Nur talebeleri bilgilendirilmiş ama nakil bir ay sonra gerçekleşmiştir. İmamoğlu Hafız Mustafa da haber aldığı günü nakil yapılmış diye yukarıda geçen mektubu kaleme almıştır. O günün şartlarında muhaberenin nasıl zor şartlar altında yapılabildiği gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi mecmuasında geçen ve Nur talebeleri tarafından kaleme bir diğer mektupta ise Bediüzzaman’ın Isparta’ya geldiği ilk günler şöyle ifade edilir:
“Risale-i Nur’un Isparta’ya ne derece rahmet olduğuna delâlet eden bir tevafukat-ı acibe:
Risale-i Nur’un mazhar olduğu inayatın külliyetinden mühim bir ferdi de şudur ki: Isparta vilayeti sekiz seneden beri Risale-i Nur’un müellifini sinesinde saklamıştı ve Barla gibi şirin bir nahiyesinde –Cenab-ı Hakk’ın lütf u keremiyle– muhafaza etmişti. Bu müddet zarfında yavaş yavaş intişar eden Risale-i Nur’dan binler adam Isparta’da imanlarını takviye ettiler. Bilhassa gençler pek çok istifade ve istifaza etti.
Vaktâ ki Üstadımızın Barla gibi latîf ve şirin bir mahaldeki sıkıntılı ve pek acıklı ve en katı kalpleri ağlatan işkenceli esareti bitti. Risale-i Nur’un müellifi olan Üstadımızın nazarı Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle Isparta’ya müteveccih oldu. Evhama düşen bazı zalim ehl-i dünyanın teşebbüskârane harekât-ı zahiriyesi bir sebeb-i âdi olarak, Üstadımız Isparta’ya getirildi.
Fakat Üstadımızın teşrif ettiği zaman, yaz mevsiminin en hararetli zamanı idi. Yağmurlar kesilmiş, Isparta’yı iska eden sular azalmış, bir kısm-ı mühimminin menbaı kesilmiş; ağaçlar sararmaya, otlar kurumaya, çiçekler buruşmaya başlamıştı.
Risale-i Nur’un en ziyade intişar ettiği mahal Isparta vilayeti olduğu için Risale-i Nur hakkındaki inayat-ı Rabbaniyeyi pek yakında temaşa eden Risale-i Nur’un şakirdleri olan bizler, acib bir vakıaya daha şahit olduk.
Bu hâdise ise: Risale-i Nur müellifinin Isparta’ya teşrifini müteakip bir asır içinde bir veya iki defa vukua gelen, bu yaz mevsimindeki yağmurun kesretle yağması olmuştur. Pek hârika bir surette yağan bu yağmur Isparta’nın her tarafını tamamen iska etmiş, nebatata yeniden hayat bahşedilmiş; bağlar, bahçeler başka bir letafet kesbetmiş; ekserisi hemen hemen ziraatla iştigal eden halkın yüzleri –Risale-i Nur’un nâil olduğu inayetten ve bereketinden olan bu yağmurdan istifade ederek– gülmüş, ruhları inbisat etmişti. Cenab-ı Hak kemal-i rahmetiyle, bu yaz mevsiminin bu şiddetli ve hararetli vaziyetini, baharın en letafetli, en şirin ve en hoş vaziyetine tebdil etti.
Güya Risale-i Nur yüz on dokuz parçasıyla, müellifi olan Üstadımıza bir taraftan hoşâmedî etmek ve mahzun olan kalbine teselli vermek ve gamnâk ruhunu tatyib etmek ve diğer taraftan da sekiz seneden beri yaşadığı Barla’yı unutturmak ve o muhteşem çınar ağacını ve dostlarını ve alâkadar olduğu şeylerden gelen firak hüznünü hatırlatmamak için Cenab-ı Hak’tan yüz on dokuz risalenin eliyle, yüz on dokuz bin kelimeleri diliyle dua etti, yağmur istedi. Cenab-ı Hak, öyle bereketli bir yağmur ihsan etti ki bir misli doksan üç tarihinde yağdığını ihtiyarlarımızdan işitiyoruz ki bu tarih, Üstadımızın tarih-i veladetine tesadüf etmekle beraber, bu umumî hâdise-i rahmet olan kesretli yağmur, hususi bir surette Risale-i Nur’a baktığına bir delili de şudur ki:
Risale-i Nur’un neşrine vasıta olan Üstadımız geldiği gün, Isparta’yı gayet hararetli ve yağmursuzluktan toz toprak içinde görmüş. Barla gibi bir yayladan gelip böyle bir yerde dayanamayacağım diye telaş ediyordu. Üçüncü ve dördüncü günü bahçeleri kısmen gezdiği vakit, sebze ve ot ve çiçeklerin susuzluktan buruştuklarını görerek gayet müteessirane su istiyor, yağmur talep ediyordu. Arkadaşımız olan Bekir Bey’den –değirmenleri çeviren suyu göstererek– “Isparta’nın suyu bu kadar mıdır?” diye sormuştu. Bekir Bey cevap verdi: “Gölcük’ün suyu kesilmiş, gelmiyor. Isparta’nın dörtte birini sulayan bu sudan başka yoktur.” dedi.
Üstadımızın Isparta’da çok talebeleri bulunduğundan ruhen yağmurun gelmesini istiyordu. Aynı günde öyle bir yağmur geldi ki elli seneden beri Isparta böyle hâdiseyi görmemiş. O yağmur yüzde doksan dokuz menfaat vermiştir. Bundan anlaşılıyor ki o tevafuk tesadüfî değil; bu rahmet, Isparta’ya rahmet olan Risale-i Nur’a bakıyor. Lillahi’l-hamd bu kerem-i İlahî neticesi olarak Üstadımız “Bana Barla’yı unutturdu. Unutamayacağım bir şey varsa o da –her yerde olduğu gibi– Barla’da bulunan ciddi dost ve talebelerimdir.” diyor.
Mustafa, Lütfü, Rüşdü, Hüsrev, Bekir Bey, Re’fet (r. aleyhim)”
Nur talebelerinin Bediüzzaman’ın Isparta’ya teşriflerinden dört gün sonra yani 28 Temmuz 1934 tarihinde Rahmetin yağdırılması konusundaki tespitleri çok yerinde ve harikadır. Yağmur yağdırılması o günkü basın organlarında da birinci sahifeden haberleştirilmiştir. Yağmurun yazlık mahsulü ve sebzelerinin bereketlenmesine sebep olduğu ifade edilmiş ve bu arada meydana gelen sel nedeniyle can kaybının olmadığı tespit edilmiştir.
29 Temmuz 1934 Cumhuriyet Gazetesi
29 Temmuz 1934 Akşam gazetesi