Ömer Faruk Paksu'nun yazısı:
(Bediüzzaman'la Yaşayan Öyküler kitabından)
Savaşta namaz
Pasinler Cephesi’nde Ruslar’la savaşıyorlardı. Bediüzzaman’ın emrinde talebe ve gönüllülerden oluşan binlerce asker vardı. Başlarına giydikleri külahtan dolayı “Keçe Külahlılar” diye anılıyorlardı. Bunlarla savaşmak, düşmanın korkulu rüyasıydı.
Bediüzzaman çok iyi silah kullanıyor ve sipere girmiyordu. At üstünde bir oraya bir buraya koşturuyor, askerlerine cesaret veriyordu:
– Korkmayın kardeşlerim, bu din düşmanları vatanımızı elimizden alamayacaklar. Allah’ın izniyle biz bunları yeneceğiz. Vatanı için savaşan Müslüman bir asker, düşman askerinin binine bedeldir.
Yine kıran kırana bir mücadelenin içine girmişlerdi. Kurşunlar vızır vızır havada uçuşuyordu. Top ve mermi seslerinden kulaklar duymaz olmuştu.
Bediüzzaman, en yakınındaki talebesine sordu:
– Namaz vakti girdi mi?
– Girdi Üstad’ım. Ama bu durumda nasıl namaz kılacağız?
– Kılmamız lazım, dedi. Namaz her şeyden önemli!
Atını askerlerin önüne sürdü. Herkesin görebileceği bir vaziyete geldi. Var gücüyle seslendi:
– Askerlerim! Namaz kılacağız. Bir grup düşmanla savaşırken, diğer grup da namazını eda edecek. Şimdi herkes yanındaki arkadaşıyla konuşsun. Düzeni bozmadan bir grup geriye çekilsin ve namazını kılsın. Sonra da diğerleri namazlarını kılsınlar.
Bu, Peygamber Efendimiz’in Bedir Savaşı’nda uyguladığı taktikti. Orada da Müslümanlar savaş esnasında iki gruba ayrılmış ve namazlarını kılmışlardı. Dört rekâtın ilk ikisini bir grup, diğer ikisini de ikinci grup cemaatle kılmıştı.
Bediüzzaman’ın askerleri de sırayla namazlarını kıldılar. Savaşta bile olsa namaz ihmal edilmemeli, vaktinde eda edilmeliydi.