Sanayi Devrimiyle başlayan sancılı dönemlerin, insani değerlere meydan okuyan komünizmin çöküşüyle geride kaldığı ve geleceğin –göreceli- 130 yıllık döneminin, inanlık âlemi için yönetimde adalet, hukukta eşitlik, toplumda mutluluk kapılarının açılmasını getireceğini heyecanla bekliyoruz.
Geçmiş asırların milletler ve dinler arasındaki çarpışmalarının, diyalog zemininde sevgi ve hoşgörü meclislerine dönüştüğü yüzyıla doğru adım adım yaklaşmaktayız.
Küreselleşmenin yalnızca ekonomik boyutta değil, insani değerlerin hemen her boyutunda da etkin olduğu bir dönemin öncesindeyiz. İnsanın anlaşılması, insani değerlerin daha çok öne çıkması, sağlık, kalkınma, çevre bilinci ve demokrasinin toplumlar ve devletler düzeyinde gerçekleşmesi ve dünyanın bir “Mutluluk küresi” haline gelmesiyle, yüzyılımızı beşeriyet tarihinde “ikinci bir saadet asrı”nın başlangıcı olarak niteleyebiliriz.
Söz konusu müjdelerin sahibi olan Bediüzzaman’a göre, birey odaklı sistem yaklaşımının sunduğu değerler; aslı İslam’ın olan, ancak değişik isimlerle global/evrensel değerler haline gelen fıtrat kanunlarından başkası değildir.
Ona göre, “Mehasin-i medeniyet denilen emirler, şeriatın başka şekle çevrilmiş birer meselesidir.” Bediüzzaman’a göre, heyecan yerine aklın; slogan yerine düşüncenin; duygusallık yerine akılcılığın ve her konusunu bilime tespit ettiren Kur’an hükümlerinin hâkim olacağı bir “yarın” olacak. Böylece...