Türk edebiyatı aşk romanlarının çok olduğu bir edebiyat. Bunların hemen hemen tamamı yasak aşkların romanı. Edeb bir toplumu terbiye eden şey olduğuna göre bunların bu milletin tedib edilmesinde ne anlamları vardı?
En büyük edebiyatçımız Namık Kemal İntibah‘da kötü bir kadınla saftirik bir gencin aşkını anlatır. Avrupa’ya yeni açılan edebiyatta bu çok mu gerekliydi? Bugünkü nesillerin köksüz bir yere tutunamadan bocalamasının nedeni edebiyatın ve kültürün değerine uygun kalemşörlerin olmayışındandır. Bütün Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet döneminin romanları bu ataları nizam-ı alem için dünyanın dört bir yanında koşan, at sırtında namaz kılan, ilayı kelimetullah için koşturan insanların torunlarına bir şey veremediler.
Bediüzzaman, edebiyatın ve din anlayışının yeni nesilleri organize edemediğini gördü. Bu yüzden müfessir olması lazım gelen ve ayetleri malum sıralamayla anlatan bir insan olmadı. Büyük bir tasarım şampiyonluğu yaptı. Dinin temel konularını ve temalarını edebi kılıklar içinde yeni nesillere anlattı. Osmanlıyı yıkanlar bu son Osmanlının kitaplarını muzır evrak gibi takib ettiler, sahibine hayatı zehir ettiler. Bediüzzaman’ın gördüğü zulüm aslında Türk milletini köksüz, sapsız, zevklerine mahkum bir nesil yapmak içindi. Türk edebiyatında yetişen profesörler, hocalar tayfası nesilleri ayakta tutan şeyleri anlatmadılar çünkü düzenleyici bir karakterleri yoktu. Bu neslin haline otur ağla!
Ziya Gökalp, Ümmet-i Muhammed felsefesini yaparak Osmanlıyı oluşturan milletleri birbirine kaynaştıracağına gitti birleştiren bir milleti başka milletler tarafından aykırı anlamlayan bir yola sap oldu. Cumhuriyetin kültür felsefesini güya o yaptı. O felsefe ve ortaya çıkan nesiller, “ne mutlu Türküm diyene, ne mutlu Kürdüm diyene” dedi. Ülkenin Bir tarafı bir renk diğer tarafı başka renk.
Isparta’da FETÖ’nün altın yıllarıydı. Ben Namık Kemal kitabımda Bediüzzaman ve Namık Kemal’i karşılaştırdım. Demek istedim ki ihtilale hazırlanan toplumda Bediüzzaman ne Namık Kemal gibi ihtilalci ne de ihtilalcilik oyunları oynayan diğeri gibiydi. Nazi kafalılar ile Fetö kafalılar “sana bu kitabı okutmayız” dediler, beni darbettiler. On saat acil serviste yattım. Bizim güruh-ı mücahidin gelip sormadı bile ama o kitapta çocuklar bir gerçeği gördüler. Akdeniz bölgesinde birçok çocuk Bediüzzaman’ın gerçek yüzünü gördü ve memnun oldu. Sonra baktım yürümüyor geri çektim. Benim yaptığımı Bediüzaman’ın en büyük talebeleri de yapmadılar çünkü akşam derse git sonra yatağa… Toplum kime derd? Çok acayip! Büyük bir abiye 35 kitap yazdığımı bana bir yardım etmesini söyledim. Bana yardım edeceğine köpürtmeye devam etti. Ağabeylik kasılmak için değil, bir davaya asılmak içindir.
Terör örgütü PKK 13 insanımızı şehit etti. Bediüzzaman özellikle doğu ve güneydoğunun zamkı, yapıştırıcısı. Hala bu insana hiç olmasa bu bölgelerde sahip çıkılıp Türkü, Kürdü birleştirmek gerekirken mutad “kökünü kazıyacağız” sözleri. Ben de bir mağaradayım, Iğdır mağarası. 18 aydır dindar arkadaşlarım bana yapmadık zulüm ve mobing bırakmadılar, yine çok büyük bir adam bana falan yere git diyor. Bu bölgede çalışıp yardım etmek, birbirimize sarılıp bu sahipsiz millete sahip olmak varken herkes çizilen hazin haritanın üstünde menfaatlerini koruyor. On yıl belki daha erken elinde mutad başkaldırı aletleri ile sokağa dökülecek adamlar şimdiden yetiştiriliyor. Bunu yapan PKK değil menfaatini mabud telakki eden adamlar. Bunlar bu ülkenin halini bir trajediye götürecek adamlar. Koca şehirde ülkenin nereye gittiğinden üzüntü duyan bir insan yok. Asıl ihanet üniversitelerde barınıyor. Yahya Kemal’i okumayan bir nesil ne olur ki, kimse yardım etmez, kabir var arkadaş kabir. Doğu ve güneydoğu liselerinde Türk edebiyatının kağıt üstünde adı var. Yavuz Bahadıroğlu yok, Asaf Halet de yok, yok, yok. Yüzlerce kişi edebiyattan karnını doyuruyor, kimse bu nesillere kültür yüklemiyor.
Bediüzzaman büyük bir edebiyatçı. Yeni nesilleri edebiyat ile dini birbirine mezcetmiş metinler meydana getirmiş, bunu kimse yapmadı. Haşir ile ilgili eseri bir roman. Liselerde roman dersinde okunabilir. Ayet’ül Kübra yine bir roman o da okunur. Aşk-ı Memnu’yu okusunlar da bunları da okusunlar. Hiçbir yerinde ihanet yok. Aşk-ı Memnu için neler oldu neler, dizilere konu oldu. Bir berbat aşkın seremonisi…
Bediüzzaman “Büyükkafaları gaflet içinde görüyorum, İslam kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz” diyor. Hala uyanmıyor devletin kültür ve din üstadları. Ne olacak bu işin sonu? Yahya Kemal ve Necip Fazıl’ı okutamıyorsak boşuna dünyanın parasını döküyoruz buralara, devlet parasıyla ihanet okulları. Ama devletin gözü yok, kulağı yok, ayağı yere değmiyor, güllük gülistanlık heryer!
Herkes uslu çocuk rolünü benimsiyor. Bediüzzaman uslu çocuk mu idi, Kırkıncı Hoca uslu çocuk mu idi? Bediüzzaman bir Türk edebiyatı ekolü açtı. Bahadıroğlu bir çay simsarlığından büyük bir romancı oldu. “Allah kalemine kuvvet versin” duası ile. Şule Hanımın doğru dürüst tahsili yok. Türkiye’de başörtüsünün hukukunu yerden kaldırdı, koştu koştu. Huzur Sokağı ile Tanpınar’ın Huzur’unu başka bir yolda anlattı. Hekimoğlu yine onun tesiri ile büyük rüzgarlar estirdi. Bir sipahi ailesinin çocuğu Sezai Karakoç yine Bediüzzaman’dan etkilendi. Bunu anlatayım dedim, on gün iki yazıya çalıştım. Birinin artistliği kırdı şevkimi.
Birbirimize nasıl bakarsak bakalım aslolan bu hakikatlerin insanlara ulaşmasıdır. Yoksa sen kim ben kim! Aslolan o satırlar. Bir davayı sahiplerinin kaprisleri ile belirleyemezsiniz. Ama ben görmedim. Türk edebiyatında yeni bakış açıları ve eserler ortaya koyan sistematik eserler yok bu ancak Bediüzzaman’da var. Yani bir dünya görüşü, kainat tasarımı ve varlık anlayışının bütün yönleri orda var. Bu yüzden okuyan farklı bir yere geliyor ama okuyan tabii.
Baş eymeziz edaneye dünyayı dun için
Allah’adır tevekkülümüz itimadımız
Namık Kemal
Merd olan ferd kalmaktan korkmaz diyor.