İmam Nursi Hazretlerinin ilk hayat devrinde harice ve alem-i islama nazarını tahlil etmeye devam ediyoruz.
Asıl adı Şeyh Muhammed Bahid bin El-Matî olan Şeyh Bahid Efendi’nin Bediüzzaman’a tevdi ettiği sual ile devam edelim. Bir namaz vakti Ayasofya Camiinden çıkıp çayhaneye oturulduğunda Şeyh Bahît Efendi, yanında ulema hazır bulunduğu halde Bediüzzaman’a hitaben, “Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir?” der.
Şeyh Bahît Efendinin bu sualden maksadı, Bediüzzaman’ın şek olmayan bir bahr-ı umman gibi ilmini ve ateşpâre-i zekâsını tecrübe etmek değil, belki, zaman-I istikbale ait şiddet-i ihatasını ve idare-i âlemdeki siyasetini anlamak idi. Buna karşı Bediüzzaman’ın verdiği cevap şu oldu:
“Avrupa bir İslâm devletine hâmiledir, günün birinde onu doğuracak. Osmanlılar da Avrupa ile hâmiledir; o da onu doğuracak.”
Bu cevaba karşı Şeyh Bahît Hazretleri,
“Bu gençle münazara edilmez. Ben de aynı kanaatteyim. Fakat bu kadar veciz ve beliğâne bir tarzda ifade etmek, ancak Bediüzzaman’a hastır” demiştir. Beidüzzaman karşımıza bir Osmanlı ve Avrupa analizi ile çıkmıştır.
Bu tarihte yapmış olduğu konferanslar, vermiş olduğu dersler, irad ettiği hutbeler, yazmış olduğu yazılar hal-i alem siyasetini, alem-i islamın istikbalini ve ehemmiyet-i hürriyeti konu alan yazılardı. Beşaret dolu makaleler, müjdelerle süslü hutbeler, muştularla muzeyyin dersler… Bediüzzaman Asyanın bulutsuz güneş gibi nurefşan istikbal semasını ve Avrupanın Müslüman devletini (Mesih’i müjdeleyen Zekeriyya gibi…) ve Rumeli bostanında neşvü nema bulacak çiçekli baharlarını müjdeliyordu… Unutulmamalıdır ki her müjde şarta tabidir.
Bizim vazifemiz o şartlar husule gelirken tavzif olunmak ve istihdam olunmaktır, çalışmaktır. Bediüzzaman müjdeler vermiş ve bu müjdeleri şu şartlarla tahdid etmiştir;
1- Şeriat dairesinde ittihad-ı kulub,
2- Muhabbet-i milliye (ümmet manasında)
3- Maarif
4- Sa’y-i insani
5- Terk-i sefahat…
Şimdi yine Rabbimizin ikram ve ihsanı ile memleketimizde bir terakki var. İnşaallah Rabbim baştakilerin başlarına akıl, kalplerine iman versin ta ki bu sabık beş şartı bitamamiha yerine getirerek o maddi terakkiyi adab-ı şeriat ile takyid etsinler ve marifet-i tam, medeniyet-i amm ve dini İslam namiyle hayatdar eylesinler.
Bundan sonra Bediüzzaman 31 Mart hadisesi ile murtebit sanılarak tutuklanmış ve divan-ı harpte yargılanmıştır. Daha sonrasında Batum yoluyla Van’a giderken Tiflis’e uğrar. Mevzumuzla gayet alakadar olan Rus polisiyle muhaveresinden bir kısmı nakledeceğiz, şöyleki;
Bediüzzaman Hazretleri Rus polisine “Asya’da, âlem-i İslâmda üç nur, birbiri arkasından inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak, takallüs edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacağım.” Rus polisinin itirazına ve alem-i islamın esaretine atıfta bulunmasına Said Nursi; “ Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâmın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim ediyorlar. İlâ âhir...
Yahu, şu asilzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir.”
Dikkat edilecek olursa Bediüzzaman alem-i islamın istikbali ve siyaseti namına gayet derecede ümitvar ve tahlili sadece iddiasını tezyinle edebiyattan ibaret değil ve fakat ezhanı işba eden,doyuran deliller ile sabit.
Hindistan’da önümüzdeki aylarda İstanbul İlim Kültür Vakfının ve Hindistan Nur Talebelerinin müşterek düzenleyeceği Bediüzzaman Sempozyumu ve Nurların kitap fuarları, forumlar ve Nur dersaneleri vesilesiyle Hind halkına duyurulması… Bütün Arap alemine Nur Külliyatının İhsan Kasım Ağabey tarafından tercüme edilen Arapça Nüshalarının Kahire’den Sözler Yayınevi vesilesiyle dağıtımı… Ve 1990’lardan itibaren hem Rusya’nın hem Türkistan illerinin hürriyetiyle birlikte açılan binlerce dersane, basılan binlerce kitap manen Bediüzzaman’ın verdiği müjdeleri tasdik etmiyor mu? Bu müjdelerin bizatihi vücuda gelmesi ise alem-i islamın maddeten de terakkisine vabestedir. İnşallah bu manalar çok yakın bir istikbalde bihakkın zuhura gelecektir, Onun rahmetinden ümid ederiz ki bize pahalıya satmasın…
Said Nursi Hazretlerinin gerek şarktaki ilk medrese senelerinde gerekse daha sonra İstanbul’daki maceralarında ve bundan sonra yazacaklarımızda yegane azim ve gayesinin İslam’ın ve Kur’an’ın ve Efendimiz (asv)’ın şahsiyet-i maneviyesinin dünyaya yayılması olduğu ve kendisinin de bir dellal-ı Kur’an vazifesini bütün hayatında ifa ettiği görülmektedir.
Dolayısıyla Bediüzzaman Hazretlerinin hizmet-i imaniye ve Kuraniyyesi sadece Türkiye sınırlarını değil bütün alem-i İslam başta olmak üzere tüm dünyayı ihata eden bir davay-ı azimedir.
Gelecek yazımızda tahlil edeceğimiz Hutbe-i Şamiye bu teze kuvvet verecektir.