Bediüzzaman 23. sözde bir rüya anlatır. Rüyanın ayrıntısı şöyle. “Gördüm ki ben bir yolcuyum, uzun bir yola gidiyorum, yani gönderiliyorum. Seyyidim olan zat bana tahsis ettiği altmış altından tadricen birer miktar para veriyordu. Ben de sarf edip pek eğlenceli bir hana geldim. O handa bir gece içinde on altını kumara mumara , eğlencelere ve şöhretperestlik yoluna sarfettim. Sabahleyin elimde hiçbir para kalmadı, bir ticaret edemedim, gideceğim yer için bir mal alamadım. Yalnız o paradan bana kalan elemler , günahlar ve eğlencelerden gelen yaralar , bereler, kederler benim elimde kalmıştı.“ (Sözler)
Bediüzzaman rüyayı açıklarken o Han’ın İstanbul olduğunu söyler. Bediüzzaman yüzyılın başında İstanbul’a gelir, ilk defa bu güzel şehir ile otuza yakın yaşlarında karşılaşır, orada bir din sınırları içinde kalmış geleneksel prosedürün alimi olmadığını ortaya koymak için kamusal alana çıkmaz birden ortaya atılır, görülmemiş bir biçimde imparatorluğun başkentinde ilmin asırlardır beşiği olan bir şehirde köyün, dinin, kirlenmemiş bahadır tipin, medresenin , ayrıca bilimin sentezine varmış bir insan olarak kendini gösterir.
Asırlardır, İstanbul’un gölgesinde kalmış doğunun saflığını ve ilmini ortaya koymak için konuşur. Tarihin bütün büyük değişimcileri insanların kurduğu kurumların değil Allah’ın kurduğu tabiat mektebinden mezun olmuşlardır, bütün peygamberler ve büyük veliler ilahi öğretinin komprime metinleri ile birden deha olmuş ve semanın arzaolan üstünlüğünü ilan etmişlerdir.Onların iki kitabı vardır, kitabı kainat, kitabı ilahi, kim bu ikili ile savaşır da kazanır, sorbon, korbon, Atina, Roma debdebelerinden başka ne vermişlerdir. Atina Roma, kan gölüne çevirmiş şakirdleri ile dünyayı. Nurs’un saf doğası kitabı ilahi ve bir dehanın zekası ile aleme yeni bir dünya görüşü sunmuştur. Nurs’un doğası Barla’nın doğası, işte yeni öğreninin iki rahmani musluğu.
Doğunun ve batının sentezi, bu senteze dokunma yanarsın, bırak öyle kalsın. Seni biz anlamadık ki başkaları da anlasın, akdenizin etrafındaki ulkeleri kurbağalara benzetir bir düşünür, biz de senin etrafında bir şeyleriz işte. Zayıf empatiler , kör ışıklar ile baş başa .Bu İstanbul hayatını Bediüzzaman iyi yadetmez.
Pek eğlenceli bir handır, bir gece içinde parasının on altınını kumara mumara vermiş zayi etmiştir, yazdığı eserler böyle bir anlam içermiyor, eğlence ve şöhretperestlik yolunda sarfedilmiştir o günler ve yıllar, gecenin sabahında elinde bir şey kalmamıştır, ticaret yapamamıştır.Herhalde yıldızları keşfetmiş ama güneşi keşfetmek istemiştir. Güneşi bulamayan yıldızları bulmayı eğlence telakki eder.Bize görünen o günler Bediüzzaman’ın yıkılışın arefesindeki istanbulda imparatorluğu padişahları, ilmi, edebiyatı, sanatı, siyaseti görmesidir. Daha sonraki hayatında ortaya koyduğu bütün reçeteler o gözlemlerin tesiri ile yazılmıştırdenebilir.
Kendisine Bediüzzaman ünvanı veren o günün İstanbuludur, öyle bir muhitte asrın şaşırtıcı adamı ünvanını almak bizim idrak edeceğimiz bir keyfiyet değil.