Bediüzzaman, kemal kelimesi ile kemal derecesinde bir arkadaşlık kurmuş. Kemal bir şeyin olması gerektiği gibi olmasını ifade ediyor. Zarfı ile mazrufu bir demek. Bediüzzaman da kamil bir zat. Mükemmeliyetçi. Hayatında sıradan ve gereksiz hiçbir şeye ilgi duymamış. Kemal kelimesini de üslubunda çok kullanıyor adeta her fiili, her davranışı, her temayı, her şahsı, her sıfatı kullanırken kemal kelimesi ile bir terkip meydana getiriyor.
En başta Allah’ı anlatırken “nihayet kemalde bir cemal ve nihayet cemalde bir kemal” diyor. Yani güzelliği de olması gerektiği gibi, kemali de nihayet kemalde bir güzellik.
Sonra “Bütün kemalatın esası ve madeni olan iman-ı billah hakikatı” diyor. Bütün olgunlukların ve yerindeliklerin, herşeyin yerli yerinde olmasının nedeni yine O’nun kemali ama bütün kemallerin kaynağı da, madeni de Allah’a iman hakikatı.
Sonra Allah’ın tarifi “cemal, kemal ve celal sıfatları ile muttasıf olan Rabbül Alemin.”
Sıra bu kelime ile kurduğu terkiplerde. Azamet-i kemal, kemal-i rububiyet, kemal-i iştiyak, kemal-i neşe, kemal-i aşk, kemal-i metanet, kemal-i intizam, kemal-i muvazene, kemalat-ı insaniye, kemal-i mizan, kemal-i haşmet, kemal-i suhulet, kemal-i aşk, kemal-i iştiyak, kemal-i hüsün, kemal-i vahdaniyet, kemal-i ulviyet. Her yerinde olanını, yerli yerinde olanını, eksizsiz olanını görmüş, anlatırken de onları kemal sıfatı ile tavsif etmiş. Bir yazar “Büyük yazarlar kelimelerin arkasında gizlidir” diyor ne kadar haklı. Biz ise kelimelere bakmadan “oku oku anlarsın” teranesiyle gidiyoruz, güle güle!
Bir yazara kelimelerin cihangiri denmiş, asıl cihangir Bediüzzaman. Türk edebiyatı bu dili bu kadar felsefi, kelami ve kurani, edebi kullanan bir başka edibimiz yok. Gelemezler çünkü mekr-i ilahi var, mekr-i ilahi bir kapandır, anlamayan ona tutulur. Efendimiz (asm) için de “Allah peygamber yapacaktı da bu öksüzü mü seçti” demişlerdi. “Mevlana iyi de hep Konya’nın sıradan insanları ile düşüp kalkıyor” demişlerdi. Asalet ruhlarda, maden-i kalp ve imanda hey hey hey…
Allah’ın sevmesininin muhabbetinin çeşitleri
KENDİ KEMALAT VE GÜZELLİKLERİNİ SEVMESİ
“İşte Cenab-ı Hakk’ın bütün kemalatı ve Esma-yı Hüsnasının bütün meratipleri ve bütün faziletleri, hakiki kemalat olduklarından bizzat sevilirler. Mahbubetin Lizatihadırlar. Mahbub-ı Bilhak ve Habib-i Hakiki olan Zat-ı Zülcelal hakiki olan kemalatını ve sıfat ve esmasının güzelliklerini kendine layık bir tarzda sever, muhabbet eder.”
SANATINI SEVMESİ
Hem o kemalatının mazharları ayineleri olan sanatını ve masnuatını ve mahlukatının mehasinini sever, muhabbet eder.
HABİBİNİ (aşağıdaki altı cümlede özne habib) kelimesidir. Peygamberini (asm) ne kadar farklı fiillerinden dolayı seviyor.
1-Enbiyasını ve evliyasını, hususan Seyyid ül Mürselin ve Sultan ül Evliya olan Habib-i Ekrem’ini sever. (Peygamberlerini seviyor, çünkü onlar ile insanlığı eğitiyor, başlarına çok felaketler gelmesine rağmen, görevi tehlikeye girdiği zamanlarda yardımlarına koşuyor. Hz Yusuf’u kuyuya atma olayında şayet dibine düşse ölebilir, Cebrail’e “kuluma yetiş demesi“ onun da onu kuyunun yarısında tutması O’nun sevgisidir. Peygamberimize (asm) suikast düzenlerler. Onu haber verir meydana gelmeden tasarım halinde iken. Mağarada endişelenen Hz. Ebubekir’e (ra) “korkma Allah bizimle beraberdir” buyuruyor. Bunun örnekleri çok.)
2-Yani kendi cemalini sevmesiyle, o cemalin ayinesi olan Habibini sever. (Bütün varlıkları güzelleştiren güzelliğin mutlak kaynağı olan cemalini sever, çünkü onun mahlukatı güzelleştirme boyası bu mutlak hazine. Bir de güzelliğinin en büyük yansıması, aynası olan Habib’ini, sevgili peygamberini sever.)
3-Ve kendi esmasını sevmesiyle, o esmanın mazhar-ı Camii ve zişuuru olan Habib’ini ve ihvanını sever. Esmaları mahlukatı inşa ettiği kaynaklar, isimlerinin en cami yani en kapsamlı aynası olan Habibini sever, bir de onun arkadaşlarını. Bunlara tarihten örnekler bulmalı, olaylarla tezyin etmeli.
4-Ve sanatını sevmesiyle o sanatın dellal teşhircisi olan o Habibini ve emsalini sever. (Bütün büyük sanatçılar eserlerini severler özellikle şahaserlerini. Bunun sanat tarihinde çok örnekleri var. Hz. Sinan Selimiye’yi bitirdiğinde ne hissetti, yanında olmak isterdim. Mikelanj Musa heykelini bitirdiğinde o kadar önemsemiş ki “konuş ya Musa“ demiş. Hasan ile Hüseyin’i ne kadar severmiş Resulullah (asm), namazda boynuna biner o da uzun süre kalkmazmış. Sevgide bizden davacı olur ahirette, ”ben senden neler bekledim sen nelere sapoldun?” Türkleri Rumeline geçiren Şehzade Süleyman atını bile yanında istemiş yanına gömmüşler. Peygamberimiz (asm) Allah’ın sanatlarını teşhir eden, gösteren, güzelliklerini başkalarına anlatan bir müze görevlisi gibi. Onun sevdiği şeylerle olan ruhsal irtibatının örnekleri olmalı. Bir ağacı zerafetsiz silkeleyen adama “biraz daha nazik olamaz mısın” der. Peygamberin hayatının uzmanı olmak her müminin görevi ama nerede.
5-Masnuatını sevmesiyle masnuata karşı Maşaallah, Berakallah, ne kadar güzel yapılmışlar, diyen ve takdir eden ve istihsan eden o Habib’ini ve onun arkasında olanları sever. (Allah mahlukatını seviyor, çünkü onları yaratmış. Bir sineği bile güzellikte ihmal etmiyor. Çiğneyip geçtiğimiz bitkilerin geometrisi ne kadar harika o sanatı ve yarattığı herşeye onları güzel yarattığı için ilgili. Sanat takdir iledir, büyük sanatçıların eserlerini görmek için seyahat düzenleyen insanlar, aslında din sanatçı tabiatlı insanlar yetiştiriyor. Her güzel ve hakikat olan şeylere hayran olsun istiyor, çünkü alem hayran olunacak nesnelerle dolu ama çoğu insan bakmadan geçip gidiyor bu güzel sanatlar galerisi olan dünyadan. Beceremedik Senin istediğin gibi yaşamayı. Kimimiz koltuğa kimimiz bolluğa kendimizi helak edercesine bağlandık.
6-Ve Mahlukatının mehasinini sevmesiyle, o mehasin-i ahlakın umumunu cami olan Habib-i Ekrem’ini ve O’nun etba ve ihvanını sever, muhabbet eder. (Yine Habibini seviyor, bu sefer de onu ahlak güzelliklerinin hepsini fiillerinde gösterdiği için seviyor. En kötü durumlarda bile en güzel olanı seçmek ona has bir şey. Peygambere çok benzeyen insanları da seviyor. Ama bizim anlamadığımız sevdiklerini çok trajik durumlardaki davranışlarından dolayı da sever.
Senden hoştur bize gelen
Ya goncadır ya da diken
Ya hayattır ya da kefen
Narın da hoş nurun da hoş.