Bediüzzaman, kötü adamlardan iyi sonuçlar almıştır. Dramatik kültürün önemli aktörlerindendir kötü adamlar yani bed man. Bütün eserlerinde bu kötü adamlarla mübareze ve mücadele ederek, onları zaman zaman kırarak hakikatin tevazzuh etmesine sebeb olur. Kur’an’da kötü adamlar var, onların en temel özellikleri hakikati kafaları almaz. Alay, inkar, istihza ile hakikati veya hakikati savunan hakikatperestleri aşağılarlar.
Hz. Musa’nın ümmeti onu alaya alır ama tavırları tamamen münkiranedir. Dağdan dönen Peygamber onların inkarını görür buzağıya taparak büyük densizlik gösterdiklerine şahit olur, yine de sabreder. Elinde On Emir’le onlara şaşkın ve hayret içinde bakar. Elinde imkanı vardır, onların o anda helak edilmesini isteyebilir ama dayanır. Peygamberlerin gerilim anları hiçbir zaman yıkıma neden olmaz, vaz da geçmezler. Allah, onları tam çaresiz kaldıklarında kurtarır. Kimini nehirden geçirir sahil-i selamete, kimine gemi yaptırır kurtarır onu ve arkadaşlarını. Bazan da artık ders devri bitmiştir, melekler sapık ümmeti helak etmek için gelirler, rüzgar ev ve mağaralarından onları çıkarır, yere çarpar, bağıra bağıra ölürler.
Şimdi de kötü adamlar var mı ki rüzgar onları mağaralarından insanları çıkarıp öldürsün? Ezanı duyunca tatlı bir havfla namaza koşan insan kurtulmuştur ama hiç kale almamakla hiç bir şey yokmuş gibi davranan insana semavat kızıyor, kızıyor, kızıyor. Sonunda tam asrın düşman telakkisine uygun bir şekilde ona ceza veriyor.
Bu ortamda bile korku yok insanlarda, hala internet haber sitelerinde artistlerimiz melanetlerine devam ediyor. İster istemez evimize konuk olan bu ahlaksız adamlar hiçbir şey yokmuş gibi insan onurunu hiçe sayan ahlaksızlıklarına devam ederler. Bunlara hitap eden bir riyaset adamı biri hala başörtüsünü eleştirir, koronaya az yaptın daha yap diye haber gönderir. Azametinin bu kadar hafife alınmasına karşı kainatın Halıkı, “siz korkmadınız şimdi korkun benden” der gibi.
Bir ümmeti değil bütün ümmetleri panik ve korku hali aldı. Azıcık korku ile haya ile yerinde davranmakla Allah’ın muhabbetini elde edecekken, şimdi semavatın semt-i resinde öyle bir adavet birikti ki, bütün ümmetler, beht ve hayret içinde panikteler. Pompei yanardağının patlaması ile insanlar ateşin kendilerini yakmasını ve puta çevirmesini gördüler, İtalyanlar hala o meşum kötülüklerine devam ediyor. Mabud heykeller dünyasının patronu Roma, Zeus ve puta çevrilmiş, çöplük tanrıları. Zeus hala dağında oturur, heykelleri ile dünyayı idare ettiğini sanır. Şimdi ne kadar Zeus var ki her taraf İtalya’ya döndü.
“Ya Muhammed (asm), senin vaktinde bir Ebu Cehil vardı, şimdi her sokakta bir Ebu Cehil var” diyor Arif Nihat Asya. Romus ve Romülüs bir din kurmuşlar nasılsa, hayret, bir dine ihtiyaç hissetmişler.
Bütün Sözler boyunca kötü adamlar var. Onuncu Söz’de Bediüzzaman anlatıcı olarak kötü adamla beraber dolaşır, onu eğitir. Demek ister ki kötü adam yoktur, eğitilmeyen, bilmeyen, anlamayan adam vardır. Bediüzzaman onun itirazlarına cevap verir.
O adamlardan birisi her istediği şeye elini uzatıp ya çalıyor ya gasp ediyor.
“Hevesine tebaiyyet edip her nevi zulmü sefaheti irtikab ediyor, Ahali de ona çok ilişmiyorlar. Fakat o sersem inad edip dedi, “Yok miri malı değil belki vakıf malıdır, sahipsizdir. Herkes istediği gibi tasarruf edebilir. Bu güzel şeylerden istifadeyi menedecek hiçbir sebeb görmüyorum. Gözümle görmezsem inanmayacağım, dedi . Hem feylesofane çok safsatiyatı söyledi, ikisi arasında ciddi bir münazara başladı.”
Bediüzzaman’ın bütün hayatı münazara ile geçmiş. Şimdi memleket sütliman, kimsenin mübareze ettiği yok, derste bile münazara yok. Oku, dinle, uyu! Medrese bir acil servis, geleni yok gideni yok, gelenler alımını almış, getiren yok anlatan var mı?
Haşir’deki adamın adı “Sersem” adamdır. Hep birlikte yürürler, ona düşünme sınırlarını geliştiren bu sersem adam. “Yine o hain sersem temerrüd edip, inanmam, hiç mümkün müdür ki bu memleket harab edilsin. Başka bir memlekete göç etsin” dedi.” Adam hem haindir hem de sersemdir. Bir tip bütün inkarcıların temel özelliği hain olmak ve sersem olmak.
İtaatkar bir kötü adamdır, Bediüzzaman’ın kurmaca dünyasında kurulmuş bir kişidir. Nazım’ın Kuvva-i Milliye Ruhu diye bir eseri var, onu sevenleri tiyatroya, sonra sinemaya çevirdiler. Güya biz de Bediüzzaman’ı sevenler sınıfıyız… Hani nerede haşir sineması veya tiyatrosu?
Suretlerin sonunda kötü adama hitap eder yazar, dramaturg. “Şimdi ey arkadaş söz senindir, söyle ne diyorsun de!”
Ben ne diyeceğim daha buna karşı, bir şey denilebilir mi? Gündüz ortasında güneşe karşı söz söylenebilir mi? Yalnız derim ki “Elhamdülillah yüz bin defa şükür olsun ki vehim ve heva tahakkümünden nefis ve heves esaretinden kurtulup daimi hapis ve zindandan halas oldum ve inandım ki bu karmakarışık, kararsız misafirhanelerden başka ve kurb-ı şahanede bir diyar-ı saadet vardır, biz de ona namzediz.” İşte bu kötü adamları ikna edemedik Bediüzzaman gibi, sonra çıktı karşımıza bir korona.
Kafanda iki zıt adam üretip hakikati ortaya çıkardın Bediüzzaman, helal olsun. Kurmak, işletmek ve sonuç almak...
Sözler’deki ikinci önemli kötü adam Miraç’taki Mülhiddir. Mülhid daha tehlikeli, ne demek mülhid? İmam-ı Rabbani’nin mülhidi tarifi şöyle: “Mülhid, Allahü teâlâya ve peygamberine inanır ve inandığını söyler. Fakat, küfre kaymıştır, İslâmiyet'ten ayrılmıştır. Îtikâdı (inancı) bozuktur. Kendini tam müslüman sanır. Kendisi gibi olmayanlara kâfir der.”
Miraç’ta iki muhatabı vardır, münazaranın gerektirdiği iki şahıs, bir de kendi anlatıcı.
Kafa ne kadar harika bir sanatkar kafası. ”Biz Mirac’da istibad ile vesveseye düşen bir mümüni muhatab ittihaz ederek ona karşı serd-i kelam edip arasıra makam-ı istimada olan mülhidi nazara alıp serd-i kelam edeceğiz.” Sahneyi kurdu, şahısları belirledi, şimdi Mirac tiyatrosu başlıyor.
“Bak şu fersude bedene ne zindegu işler yaparmış” demiş ya. O, ızdırapların fersude yaptığı adam, biz de kıravatlı beyler.
“Seyreyle güzel kudreti Mevla neler eyler, Sene kurban
Allah’a sığın adl ü taala neler eyler. Sene kurban
Elbet yürütür kervanını kadir-i Kayyum
Herkese layık sırrı tecella neler eyler Sene kurban” demiş Alvarlı Efe.