İnsanların hayata bakışları onların hayatını etkiler, kimileri iyimserdir kimileri kötümser. “Boş bardak yoktur, dolmaya elverişli bardak vardır ve bardağın yarısı suyla doluysa şahanedir, içer rahatlarım" düşüncesi olumlu insanın sözleridir. Kötümserler ise daima “bardağın boş olan yarısını” görür. İyimserler “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen de hayatından lezzet alır” kaidesince pozitif bir psikoloji içindedirler. "Huz mâ safa dâ mâ keder" yani çirkin ve keder vereni bırak, güzel ve huzur verene bak! Sözünü hayatta prensip edinmişlerdir.
Psikolog ve psikiyatristlerin son 60 yıldır hastalık modelleri ile ilgili çalışmaları ve son 50 yıl içindeki ilaç ve psikolojik tedavileriyle de mutsuz insanları daha az mutsuz yaptı. 60 yıl önce bu hastalıkların hiçbirinin tedavi edilebilir değildi. Şimdi bunların 14’ü tedavi edilebilir, 2’si de aslında iyileştirilebilir duruma geldi. Tedaviler insanı eksi’den sıfıra getirdi. Günümüzde istenen ise artıya çıkmaktır. Ama geleneksel psikoloji hastalarla uğraşırken diğer insanları ihmal etti. Normal hayatları iyileştirmenin ne demek olduğunu, nispeten sorunsuz insanları daha mutlu, daha üretken yapma misyonunu da unuttu.
Psikoloji insanın zayıf taraflarıyla olduğu kadar güçlü taraflarıyla da ilgilenmeliydi. Hasarlı yanları iyileştirmeye çalıştığı insanın güçlü yanlarını da görmeliydi. Hayatta en iyi şeylerle ilgilenmeli ve normal insanların hayatlarını tatmin olacakları hale getirmeye çalışmalı, aynı zamanda deha ve yüksek yetenek yetiştirmekle ilgilenmeliydi. İşte son yıllarda ortaya çıkan bu bilimsel görüşe Pozitif Psikoloji adı veriliyor. Amerikan Psikoloji Derneği başkanı Martin Seligman bu yeni psikoloji üzerine yoğunlaşan ünlü bir psikolog idi ve Pozitif psikoloji görüşü ancak 1998 yılında ortaya atmıştı.
Bundan sonra son derece mutlu insanların nasıl diğerlerinden farklı olduklarına dair araştırmalar başladı. Neticeler şaşırtıcı idi: Onlar daha çok dindar değiller, daha iyi durumda değiller, daha fazla paraları yoktu, daha iyi görünüşlü değiller, daha fazla iyi olay da başlarına gelmiyordu ya da kötü olaylar. Farklı oldukları tek bir şey vardı Son derece sosyallerdi.
Geleneksel psikolojinin son yıllarda insanın sosyal bir varlık olmasını önermesi çok yeni bir olay ama Bediüzzaman pozitif psikologlardan çok daha önce 1948 yılında Afyon mahkemesinde insanın sosyal olmasının sınırlarını öyle geniş tutuyordu ki şöyle diyordu:
“Hayat-ı içtimaiye-i insaniyenin, hususan millet-i İslâmiyenin üssü'l-esası, akrabalar içinde samimâne muhabbet ve kabile ve taifeler içinde alâkadarâne irtibat ve İslâmiyet milliyetiyle mü'min kardeşlerine karşı, mânevî, muavenetkârâne bir uhuvvet ve kendi cinsi ve milletine karşı fedakârâne bir alâka ve hayat-ı ebediyesini kurtaran Kur'ân hakikatlerine ve nâşirlerine sarsılmaz bir rabıta ve iltizam ve bağlılık gibi, hayat-ı içtimaiyeyi esasıyla temin eden bu rabıtalar.” (Şualar)
Kur’an Müslümanlara 1400 seneden beri şöyle sesleniyordu:
“Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlar (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın” (Nisa, 36)
Peygamberimiz de şöyle buyuruyordu: ”Komşusu açken tok yatan, mümin değildir”
Mutlu olmak için sadece sosyal olmak yeterli mi? Elbette değil. Çünkü insanoğlunda birçok duygu vardır, bir kısmı olumsuz bir kısmı olumlu. Mesela yalancılık, gıybet (arkadan konuşmak), düşmanlık, hırs, kin, hased, öfke, elem, keder, pişmanlık, suçluluk, umutsuzluk, yalnızlık, korku, kaygı, tasa, kuruntu, şüphe, kıskançlık, açgözlülük, inatçılık, tarafgirlik, şöhret olma isteği, beğenilmek, kendini beğenmek, kaygılı olmak, can sıkıntısı vb. gibi bir sürü duygular olumsuz duygulardır. Bir de olumlu duygular vardır.
Mutlu olmanın bir şartı da olumsuz duygularla mücadele etmek yerine onu görmek, kabul etmek ve içselleştirmek onu yönetmeyi öğrenmektir. Sonunda olumsuz duygulardan pozitif sonuçlar çıkarmasını becermek lazımdır. Peki bu işi nasıl yapacağız?
Bediüzzaman diyor ki: “İnsanlara derler, "Haset etme, hırs gösterme, adâvet etme, inat etme, dünyayı sevme." Yani, "Fıtratını değiştir" gibi, zâhiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki, "Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecrâlarını değiştiriniz"; hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur.” (Mektubat)
Peki buna bir örnek verebilir miyiz? Evet düşmanlık ve sevgi duygularının arasındaki ters ilişki buna güzel bir örnektir. Bir kalpte ikisi birden aynı anda bulunmaz, sevgi varsa düşmanlık olmaz düşmanlık varsa sevgi olmaz. Bize düşen şey kalbimiz sevgi duygusuyla doldurmaya çalışmaktır.
“Muhabbet adavete zıttır. ziya ve zulmet gibi hakiki içtima edemezler. Hangisinin esbabı galip ise, o hakikatiyle kalbde bulunacak. Onun zıddı hakikatiyle olmayacak. Meselâ: Muhabbet hakikatiyle bulunsa, o vakit adavet şefkate, acımağa inkılâb eder." (Hutbe-i Şamiye)
Yapılan bilimsel gözlemler gösterdi ki sabahları sadece 3 dakika dinlenen olumsuz bir haberin etkisi 6-8 saat devam ediyor. Tam tersi 3 dakikalık komik bir haber kişiyi 6-8 saat boyunca olumlu etkiliyormuş. Dünyada son yıllarda pozitif habercilik kavramı geliştirildi. Sadece dünyadaki olumsuz haberler verilmiyor. Sorunlar da gösteriliyor ancak beraberinde çözüm önerileri de veriliyormuş.
Bediüzzaman yıllar önce şu iki cümle ile bu sonuca işaret etmişti: "Batılı iyice tasvir, safi zihinleri idlaldir." "Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır." (Mektubat)
1839’da ilan edilen Tanzimat fermanından beri biz de batıya benzemeye, onların değerlerini almaya başladık, sonunda Balkan savaşları, 1.Dünya savaşıyla Osmanlıyı parçaladılar ve neticede biz de hürriyetimizi ve mutluluğu kaybettik. Kurtuluş savaşıyla ancak Anadolu’yu kurtarabildik.
Bediüzzaman 1910 yılında kendisine soru soran Şeyh Bahit Efendiye bu durumu şu veciz söz ile ifade ediyordu: "Osmanlı hükûmeti Avrupa ile hâmiledir; Avrupa gibi bir hükûmeti doğuracak. Avrupa da İslâmiyete hâmiledir; o da bir İslâm devleti doğuracak..." Evet hükümetler bizi hep batıya benzetmeye çalıştı, onların fen ve teknolojilerini alacağımıza oradan eğlence ve sefahatlerini, onların yaşam tarzlarını aldık.
Batıda insanlar gittikçe bireyselleştiler, komşuluk, arkadaşlık, akrabalık hatta evebeyn ile çocuklar arasındaki ilişkiler de zayıfladı. Herkes bencilleşti, hodgam oldu. Hatta bazı aileler çocuk yapmaktan bile vazgeçip bütün ömürlerini ev hayvanlarına hizmet ederek geçiriyorlar. İnternet bağımlısı olup, çevresiyle ilişkilerini koparıyorlar.
Bizde de son yıllarda evde köpek besleyen, evlat sahibi olmak istemeyen ve yakın çevresiyle ilgilenmeyen insanların sayısı her gün artıyor. Asosyal insanların sayısı çoğalıyor.
Kim bu dünyada mutluluğu istiyorsa İslam’ın çizdiği geniş daire içindeki bütün tavsiyeleri, emirleri yerine getirmelidir. Yoksa hem kendi mutsuz olur hem de çevresini mutsuz eder.