Sayın Sırrı Yüksel Cebeciyi, Tercüman Gazetesinde yayınlanan yazı dizisinde genellikle objektif ve doğru kaynaklardan yararlandığı bilgilere yer verdiği, konulara tarafsız bir gözle bakmaya çalıştığı için tebrik etmek gerekir. Said Nursi Hazretleri, çektiği çilelerin ve ödediği bedellerin sonucu olarak artık anlaşılmaya başlanmıştır. Bu anlaşılma konusunun henüz başındayız. Alınması gereken çok mesafe var. Fakat büyük bir ilerleme kaydedildiğini söylemek gerekir.
Bediüzzaman Hazretlerinin çok değerli talebelerinden Ceylan Çalışkan, çok kısacık hayatında, çok büyük hizmetlerde bulunmuş, aldığı ilk dersin gereği olarak doğruluktan hiç ayrılmamış mümtaz bir Nur Talebesidir. 14 yaşında başladığı Nur hizmetini yirmi yıla yakın bir süre ile sadakatle devam ettiren Mübarek Çalışkanlar Hanedanının bu değerli ve cevval evladının, iman ve Kuran hizmetinde çok özel bir yerinin bulunduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Cennet yaşı olan 33 yaşında vefat eden bu değerli insan, Nur Hizmetinin unutulmazları arasındaki yerini almıştır.
Vefat ettiği zaman cebinde bulunan ve Bediüzzamanın el yazısı ile yazılmış bulunan Ceylan benim vekilimdir yazısı, Ona gösterilen itimadın bir belgesidir. Bediüzzaman daha birçok talebesi için vekilimdir demiştir ve bu kayıt Emirdağ Lahikasında mevcuttur. (Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat sayfa:446) Fakat bu yazı dizisinde kullanılan Bediüzzamanın Veliahdı tabirinin doğru olmadığı görüşünü taşıyorum. Eğer mutlaka böyle bir tabiri kullanmak icap ederse, bu cemaatin içinden çıkmış, onların hür iradesi ile seçilmiş, şahs-ı maneviyi bihakkın temsil eden bir heyet için kullanılabilir.
Bediüzzaman, bu Nur Hizmetinde bir veliahd bırakmamıştır. Nur Hizmetinin tedbirini, varislerimdediği ve cemaatin umumunun tasvip ve tensibine mazhar olmuş ve şahs-ı maneviyi temsil eden bir heyete tevdi etmiştir. Bu varislerin içinde Ceylan Çalışkan ile birlikte Zübeyir Gündüzalp, Bayram Yüksel, Mustafa Sungur, Tahiri Mutlu, Hüsnü Bayram ve Abdullah Yeğin gibi bu hizmette sadakat ve sebatları ile temayüz etmiş değerli Nur Talebeleri bulunmaktadır. Bütün işlerin meşveret ile görülmesini tavsiye etmiştir.
Zaten bu vasiyetin neticesi olarak Risale-i Nur hizmetlerinin umumi kararlarının cemaatin hür iradesi ile seçilmiş heyetler tarafından verilmesi bir gelenek olarak yerleşmiştir. Bu durumun, Risale-i Nurdaki umumi perspektife ve vurgulara da uygun olduğu şüphe götürmez. Bediüzzaman Hazretlerinin vefatından sonra ortaya çıkan görüş ayrılıklarının bu açıdan değerlendirilmesi gerekir. Bir veliahd bırakmak gerekseydi, Bediüzzaman Hazretleri bunu gayet açık ve net bir şekilde söyler ve böyle bir tartışmaya fırsat vermezdi. Bütün hayatı boyunca inandığı doğruları her zaman ve zeminde söylemekten çekinmeyen, Hakkın hatırını her hatırın üstünde tutan bir Zatın, bu konuda bir tereddüt içinde olacağını düşünmek mümkün değildir.
Bediüzzaman Hazretleri, komite tahakkümüne karşı olduğu gibi şahıs tahakkümüne de karşıdır. Şahısların çabuk mağlup edilebileceğini, şahs-ı manevinin daha metin olarak hücumlara karşı durabileceğini ifade etmiştir. Şahsi idareler ne kadar halis ve samimi olursa olsun zamanla istibdata dönüşebileceğinin çok numuneleri gösterilebilir. Onun için şahısları da, böyle bir tehlike ve manevi mesuliyetten kurtarmak için, bu hizmetlerin seçilmiş heyetler tarafından yapılmasının çok daha hayırlı ve feyizdar neticeler vereceği inkâr edilemez. Bu durum, çok farklı kabiliyette olan insanların, inkişaf ve istihdam edilebilecekleri zeminleri de beraber getirecektir.
Çok zeki, hazırcevap ve espritüel bir kişi olan Ceylan Çalışkan, çok zor bir zamanda ve ağır şartlar içerisinde, çocuk denecek bir yaşta ağır bir sorumluluk yüklenmiş ve bu çetin imtihanı başarı ile vermiştir. İman ve Kuran hizmetinde sadakat ve ihlâsı ile Üstadının muhabbet ve güvenini kazanmıştır. Abdulkadir Ceylan, aynı zamanda gözü pek ve cesur bir karaktere sahip idi. Etrafa dedikodu yayan ve iftiralarda bulunan bir kişiyi defalarca ikaz eder. Ancak bu müfteri şahıs, dedikodularından vazgeçmez. Babasını silahını habersizce alarak bu müfterinin ağzında bir el ateşler. Mermi dilini parçalayarak ensesinden çıkar. Bu şahıs kendisini yaralayan Ceylan hakkında her ne hikmetse şikâyetçi olmaz.
Bediüzzaman Hazretleri, Ceylana seni dünyaya vermem, senin hayatın uhrevidir der. Ceylan Çalışkan, Üstadının vefatından sonra İstanbula yerleşir. Burada minibüs işletmeye başlar. 1963 yılında bir borcunu tahsil etmeye giderken geçirdiği trafik kazası sonucu vefat eder. Çok kısacık bir dünyevi hayatından sonra uhrevi hayatı başlar. Vefatından sadece altı ay önce evlenen Ceylan Çalışkan, bu elim kaza sonunda Hakkın rahmetine kavuşur. Nur Talebeleri arasında büyük bir muhabbet ve hürmet bırakarak fani hayattan ayrılır.
Bediüzzaman Hazretlerinin vefatından sonra meydana gelen ihtilaflar ve farklı hizmet yolları, farklı mizaçların neticesi olarak ortaya çıkmıştır. Elbette Bediüzzaman Hazretlerinin bıraktığı emanete Onun gösterdiği yolda, meşveret tam hâkim kılınarak, şahs-ı manevi esas alınarak sahip çıkılır ve hüve hüvesine tabi olunsaydı, belki bu farklılıklar ortaya çıkmayabilirdi. Yine de işin kader cihetini ve murad-ı İlahinin ne olduğunu bilemeyiz. Herkes kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmeli, başka mesleklerin adavet ve tenkidi ile meşgul olmamalı, insanlığın saadet ve selameti için elinden gelen bütün gayreti göstermelidir. Risale-i Nur Talebelerinin esas vazifesi, insanlığın hidayetine vesile olmak için rıza-ı İlahiyi esas alarak son nefeslerine kadar çalışmaktır. İhtilaf ve meşrep farklılıklarını sohbet ve tartışma konusu yapmak doğru değildir.
Biz son beş makalemizde, Bediüzzaman Hazretleri ile ilgili olarak Tercüman Gazetesinde ortaya konan görüşlerle ilgili olarak bazı hususlara işaret etmeye çalıştık. Bundan sonraki bölümlerle ilgili olarak konuyu, ilgili zevata havale ediyoruz.