İslam Birliği
İslam Birliğinin Anlamı
Kavram olarak İslam Birliği (İttihad-ı İslam); en küçüğünden en büyüğüne, en basitinden en karmaşığına, en alt derecesinden en yüksek mertebesine kadar Müslümanların birleşmesi, birbirlerine yardım etmeleri, danışma ve dayanışma içinde olmaları, düşmana karşı yekvücut olmaları demektir. (1) Dünyadaki tüm Müslümanların birlikte hareket edebilmeleridir. "Mü’minler sağlam bir binanın taşları gibidir; birbirlerine kuvvet verirler." (2) İkinci olarak İslam ülkelerinin ve bu ülkeleri yöneten devletlerin kendi aralarında çeşitli alt birlikler ve “tek bir üst ittifak” kurmalarıdır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle; “ittihad-ı İslam”dır. O bunu; “Azametli, bahtsız bir kıt’anın; şanlı, talihsiz bir devletin; değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi” olarak sunar. (3)
İnsan olmak şüphesiz tüm dünya insanları ile ortak paydamızdır. Ancak bu payda dünyaya aittir, geçicidir ve hemcinslerimizle zayıf bir bağ kurar. Vazgeçilmez aslî kimliğimiz ise Müslümanlığımızdır ve bu kimliğimiz birbirimizle dayanışmayı gerekli kılar. Tüm insanları İslam'a davet etmek elbette ki bir Müslüman’ın başta gelen görevlerinden biridir. Ama bu davete icabet etsinler veya etmesinler, tüm insanlara karşı adalet ve iyilikle davranılması şarttır. Yine, Müslüman olmayan topluluklarla verimli ve faydalı diyalogun temini için de esasen İslam ittifakı şarttır. Bu ittifak ve dayanışmayı Bediüzzaman, “ibâdet” ve “bu zamanın en büyük farz vazîfesi” (4) olarak görür.
İslam Birliğini Gerekli Kılan Sebepler
Bediüzzaman; Müslümanları birbirine kardeş ve maddî-mânevî yardımcı yapan temel unsurun İttihad-ı İslâm olduğunu ifade etmektedir. (5) Birlik ve dayanışma, İslamların birbirinden destek alarak gelişmelerine; Allah’ın adını yayma ve dünyayı anlamlı hale getirmelerine; İslam Dünyasının gücünü, varlığını ve söz sahibi olduğunu, küresel ortamda “ittihadla” (6) göstermelerine vesile olacaktır.
İslam birliği, İslam dinine karşı yapılan ve yapılacak olan saldırıları bertaraf edecektir. İslam ülkelerinin, egemen ülkelerin baskılarından, saldırılarından ve yağmalamalarından kurtulabilmeleri ve hukuklarının korunabilmesi için birlik olmaları ve güçlenmeleri gereklidir. Nursi’ye göre bu saldırıların karşısında ancak İttihad-ı İslâm ile durulabilecektir. (7)
İslam birliği, ekonomik fakirliğin ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin de önüne geçecektir. İslam coğrafyasının millî serveti durumunda olan ekonomik kaynaklar da ancak bu sayede korunabilecek ve adil biçimde dağıtılabilecektir. Böylece Müslümanların fakr u zaruret içinde oldukları ve bunun da İslam dininden kaynaklandığı yolundaki yanlış fikrin de önüne geçilebilecektir.
Sünnette İttihad-ı İslam
Peygamberimiz Medine’ye hicretinden hemen sonra, öncelikle sosyal alanda birliği sağlamıştır. Kabilelerin arasını düzeltmiştir. Ardından bir anayasa hazırlayarak siyâsî birliği kurmuş ve geliştirmiştir.
Hulefâ-i Râşidîn döneminde ve sonrasında bu siyâsî birlik genişlemiş ve Hilâfetin Osmanlıya geçişi ile birlikte daha da büyümüştür. Yavuz Sultan Selim’in İslam Birliği çabaları ve önemli ölçüde başarıya ulaşması bunu göstermektedir. Bu dönem İslam’ın muzafferiyet yılları olmuştur. Ancak daha sonraları İslam birliği parçalanmış ve Müslümanlar güven ve emniyetlerini kaybetmişlerdir.
Birliğin Düşmanı; Irkçılık ve Çaresi
Birliği parçalayan asıl etken menfî milliyetçilik duygularıdır. Yani farklı yaradılışın sebeplerinin yanlış anlaşılması ve Kur’an’ın bu konudaki irşadından uzaklaşılmasıdır. Bu olumsuz gidişe dur diyenlerin başında İttihad-ı İslamı yeniden canlandırmayı esas maksat yapan fikir ve dava adamları gelmektedir. Hepsinin ortak özelliği, hilafetin, saltanata dönüşen sembolik haliyle dahi birleştirici bir yönünün olduğu konusundaki kabulleridir. Bu nedenle Bediüzzaman da bazı selefleri ve çağdaşları gibi, tüm İslam âleminin temsilcilerinden oluşacak demokratik bir meclisin, modern çağın Müslümanlarının manevî önderi sayılan halifeyi temsil edeceğini ve birlik beraberlik ihtiyacını karşılayacağını savunmaktadır.
Bediüzzaman ayrıca, İttihad-ı İslamın, dağıldığı noktadan toplanacağını ifade etmiş, Anadolu ve İstanbul’u bu özelliğinden dolayı terk etmeyi hiçbir zaman düşünmemiş ve “Mekke’de de olsam buraya gelmem lazımdı.” diyerek mücadelesine yılmadan devam etmiştir.
İslam Milletleri Uyanıyor
Bediüzzaman’a göre; büyük ekseriyeti Müslüman olan bazı milletler, büyüklükleri ve İslam tarihindeki rolleri nedeniyle İslam Birliğinin temel taşları hükmündedir. İslam Birliğinin yeniden tesisi için bu milletlerin uyanması gereklidir. Üstelik bu milletler, tarihten ve esaretten aldıkları dersle uyanmaya ve ittifaka hazırdırlar.
1910’da Rusya’da esarette bulunduğu sırada Tiflis’te, İslam’ın parça parça olduğunu söyleyen Rus Polisine Bediüzzaman’ın cevabı şudur: “Tahsile gitmişler. İşte Hindistan (Pakistan), İslâm’ın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâm’ın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâm’ın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim alıyor. İlâ âhir... Yahu, şu asılzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyet’in bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir." (8)
İslam Birliğinin Prototipi; İKÖ
İslam ülkelerinin kurduğu birlikler içinde en kapsayıcı, en belirgin ve istikbali en parlak olan örgüt, 57 üyeli “İslam Konferansı Örgütü”dür.
Şüphesiz bu örgüt Birleşmiş Milletlerin alternatifi değildir. Yine bu örgüt, Arap Birliği, Afrika Birliği gibi başka bölgesel örgütlerin alternatifi ya da engelleyicisi de değildir.
İslam birliğine engel olmamak kaydıyla bu tür alt birlikler faydalı olabilir. Ancak alt birlikler için ana tema, Arap ya da Türk milliyetçiliği ve sair dışlayıcı yaklaşımlar olmamalıdır. Nitekim Bağdat Paktı ya da CENTO, Bedüzzaman’ın heyecan duyduğu, ancak akim kalmış bir projelerdir.
İKÖ’nün, 1969’da kurulmasına neden olan Kudüs’ün kundaklanması hadisesi de gösteriyor ki, günümüzde olduğu gibi, gelecekte de İslam dinine büyük saldırılar olacaktır. Bu saldırıları püskürtmek ve “doğru İslam”ı güçlü bir ifade ile dünya kamuoyuna anlatmak için bu kuruluşun güçlenmesine ve aktif hale getirilmesine şiddetle ihtiyaç vardır.
Yine İslam Birliğine engel olmamak kaydıyla, Avrupa Birliği ve benzeri birliklere üye olmak da faydalıdır. Zira İslam Birliğinin nihai hedefi, Müslümanların kendilerini, dış dünyaya, daha doğru ve huzurlu bir anlayış ortamında tanıtabilmeleridir.
İslam birliğinin sonraki aşaması dünya birliğidir. Yani dünyanın sulh ve sükun dünyası haline gelmesidir. Bunun için de Müslümanlarla diğer dinlerin mensupları arasında işbirliği yapılmasına ihtiyaç vardır.
Doğuyu ayağa kaldıracak ve canlandıracak olan vasıtalar ekonomi, milliyet gibi sun’i ve dünyevî bağlardan ziyade, kudsî din hisleridir. İslam coğrafyasındaki birliklerin, dine dayalı birlikler olmasını, Kur’an’da isimleri geçen Peygamberlerin çoğunun Asya’da çıkması ve sosyolojik olgular zorunlu kılmaktadır.
Birliğin Şartları
İslam ülkelerinin yeniden birlik tesis etmeleri ve mevcut olan teşebbüsleri güçlendirmek için lazım olan ana malzemeler, yani birliğin harcı şunlardır:
1- İslam birliği için olmazsa olmaz durumundaki birinci şart; Müslümanlar arasında ittifakın sağlanması ve mevcut istibdatların sona erdirilmesi, yani İslam ülkelerinin demokratik yönetimlere kavuşturulmasıdır. Ancak demokratik yönetimler sayesinde İslam milletleri ittifak edebilir. Bunu Bediüzzaman şöyle ifade etmektedir:“Meşrutiyet-i meşrua; Üç yüz milyondan ziyade ehl-i İslâmı bir aşîret gibi birbirine rapteder” (9)
Halktan kopuk yöneticilerin başka ülkelerin yöneticileriyle gerçekten ittifakı mümkün değildir. Görünüşteki ittifaklar ise zayıftır ve en önemlisi yıkıcı dış etkilere açıktır.
Demokratik sistemi ayakta tutan, demokrasi kültürü ve özellikle örgütlenme özgürlüğü ile gelişen sivil toplum kuruluşlarıdır. Tüm İslam ülkelerinin tam bir hürriyet ortamını ve bu arada kamu özgürlüklerini tesis etmesi şarttır.
Hürriyetçi demokratik ortam, hem ittifakın parçası durumundaki devletler içinde İslamiyet’i parlatır. Hem de ittifakın içine bazılarının, diğer bazılarına üstünlük iddiasının önüne geçer. Böylece farklılıklar korunarak ve onlara saygı duyularak uzun ömürlü bir ittifak kurulmuş olur.
2- Müslümanların kendi aralarındaki nûrânî bağların farkına varmalarıdır. Yani millet; “tenvir ve irşad” edilmelidir. Hac bu bağların anlaşılmasına, kurulmasına ve geliştirilmesine hizmet eden çok önemli bir ibadettir.
3- İslam toplumları arasında muhabbet duygusunun yerleştirilmesidir. Yani, husumeti yok etmektir: Husumetin cehalet, zaruret ve nifaka karşı yapılmasını öneren Bediüzzaman, özellikle ittihadın meşrebinin muhabbet olduğuna vurgu yapmaktadır. (10)
İslam Birliğine Giden Sürecin Kilometre Taşları
İslam birliğinin temel dayanaklarından biri bilgidir. Bilgi toplumu olmak, bilimsel metotlara bağlı kalarak karşılaşılan her meseleyi, bilimsel verilerle çözmek demektir. Kısaca Bediüzzaman, “mârifetin şua-ı elektriğiyle” “imtizâc-ı efkâr”a oradan da “ittihad” a (11) uzanan bir süreç olarak tarif eder.
İslam Birliğinin devletler seviyesinde gerçekleşmesi, öncelikle bu tür bir şuurun her bir İslam toplumuna ve bireylerine yerleşmiş olması ile mümkündür. Bunun için öncelikle o toplulukların kendi içlerinde ittifakı sağlamış olmaları lazımdır. Başta toplumun sosyal dinamikleri durumundaki dînî cemaatlerin amaçlar doğrultusunda ittifak etmesi bir zorunluluktur.
Dînî cemiyet ve cemaatlerde birleşme, meslek ve meşreplerde değil de maksatta olmalıdır. Meslek ve meşreplerin tümünü tek bir meslek ve meşrep altında toplamanın hem fıtrata, hem de ahlaka uygun olmadığı bilinmelidir. Birbiriyle imtizaç etmeyecek mizaçları, sadece birlik sağlamak amacıyla bir araya getirmeye çalışmanın faydadan çok zarar vereceğini izaha bile gerek yoktur. Bu, “hedefe birlikte yürümek” şeklinde olmalıdır. Aksi halde Bediüzzaman’ın ifadesiyle; “…taklit yolunu açar ve ‘Neme lâzım, başkası düşünsün.’ sözünü söylettirir.” (12).
Birliğin Olması Gereken özellikleri
•Birlik, müspet İslam milliyeti esası üzerine tesis edilmelidir. Farklılıklara saygılı olunmalıdır.
•Tam demokratik bir temsil ve yönetim yapısına sahip olunmalıdır.
•Çıkış noktası, İslam milletinin kendi öz varlığı ve değerleri olmalıdır. BOP gibi dış etkenli oluşumlar fayda değil, zarar verir.
•İdari yönden federasyona benzer, esnek bir yapıda olunmalıdır.
•Bir “tek çatı” organizasyonu olmalı ve aynen güneş sistemi gibi uyum içinde bulunulmalıdır. İslam güneşinin “câzibesine ittibâ ile muvazene ve âheng-i umumiyeyi muhafaza” (13) etmeli yani dünya barışı tesis edilmelidir.
•Tüm mensuplarına ortak şeref sağlanmalı “…herkesi başkasının haysiyet ve şerefiyle şereflendiren…” (14) bir yapıda olunmalıdır.
•Birliğin ortak ekonomik, diplomatik ve caydırıcılığı sağlayacak savunma gücü bulunmalıdır.
Kaynaklar:
1-H. Murad HEPSEV Esaslarıyla İslam Birliği Davası ve Tarihi Arka Planı, Vakit
Gazetesi (27–28–29–30 Kasım ve 1 Aralık 2007, s.2); www.yucedevlet.com
2-Süyûti, el-Fethü’l-Kebîr, 2:309
3-Nursi, Bediüzzaman Said, Mektubat, Sayfa 452
4-Nursi, Bediüzzaman Said, Hutbe-i Şamiye, s. 94
5-Nursi, Bediüzzaman Said, Emirdağ Lahikası, s. 336
6-Nursi, Bediüzzaman Said, Divan-ı Harb-i Örfi, s. 57
7-Nursi, Bediüzzaman Said, Emirdağ Lahikası, s. 271
8-Nursi, Bediüzzaman Said, Nursi Sünuhat, s. 84
9-Nursi, Bediüzzaman Said, Beyanat ve Tenvirler, s. 48
10-Nursi, Bediüzzaman Said, Hutbe-i Şamiye, s. 95
11-Nursi, Bediüzzaman Said, Münazarat, s. 113
12-Nursi, Bediüzzaman Said, Hutbe-i Şamiye, s. 105
13-Nursi, Bediüzzaman Said, Divan-ı Harb-i Örfi, s. 57
14-A.g.e., s. 57
Kaynak: www.RisaleAkademi.com