İnsanoğlunu Yüce Allah, en yüksek derecelere çıkabilecek ve en sefil yerlere düşüp sürünebilecek özellikte yaratmıştır. Kendisine peygamberler ve kitaplar göndererek sorumluluğunu ve nasıl davranması gerektiğini hatırlatmış ve en yüksek mertebelere çıkması için gerekli tenezzülatı yapmıştır.
Bütün bunlara rağmen insanoğlu genellikle nefis ve hevasına uyarak, kendisine verilen nimet ve gücü, şükür ve kulluk yolunda kullanacağı yerde, isyan ve zulüm yolunda kullanmıştır.
Geçtiğimiz asırlarda dalalete düşen ve inkar yoluna sapan firavunlar, nemrutlar, şeddatlar ve daha başka zalimler, yeryüzünü fesada vermişler, anarşi çıkarmışlar ve terör estirmişlerdir. Zamanımızın zalimleri de az bir zahmetle eskiden yapılanların yüzlerce kat fazlasını şimdi yaparak ahirzamanı kana bulamışlar, hâlâ da bulamaya devam etmektedirler.
Daha dün 12 Eylül öncesi 5 binden fazla gencimiz koskoca bir hiç uğruna birbirlerine kırdırılmış, dünyanın gözü önünde Sırplar Müslümanları hunharca katletmiş, yıllardan beri Doğu Anadolu bölgemizde süren terör kasırgası 30 binden fazla gencimizi acımasız bir şekilde yutmuştur.
Bediüzzaman, gerek Osmanlı ve gerekse Türkiye Cumhuriyeti dönemleri itibariyle çok çalkantılı ve sıkıntılı bir hayat geçirmiş, birinci ve ikinci dünya savaşlarının ortalığı kasıp kavurduğu ve insanlığa büyük felaketler getirdiği buhranlı asırda, insanlığı düştüğü bu kargaşa, terör ve anarşi durumundan kurtarmak için; imansızlık, cehalet, ihtilaf, zaruret, adaletsizlik, tarafgirlik ve menfi milliyetçilikle hiçbir engele aldırış etmeden ömrünün sonuna kadar mücadele etmiştir.
Makalenin devamı Risale Akademi'de