Bediüzzaman’a Hem Talebe, Hem Kardeş Hem Arkadaş Olmak

Kadir AYTAR

Barla Lahikası Müzakerelerinden…

Üstad, Barla Lahikası’nın Mukaddeme’sinde; şahsına karşı yapılan takdirat, fahr ve gurura medar şeylerden şiddetle nefret edip korktuğunu, kabul etmediğini, mânen bundan büyük zarar gördüğünü, sadece şükür için nurlu Sözler’e ve doğrudan doğruya hakaik-i imaniyeye ve esrar-ı Kur’âniyeye ait olan övgüleri kabul ettiğini ifade eder.

Hulusi Ağabey bu durumunu bildiğinden mektuplarında Üstadının şahsına ait övgü dolu hitaplar yoktur. Doğrudan doğruya konuya girer.

Hulusi Ağabey Üstadın müzakere arkadaşlarındandır. Barla Lahikası 2. mektupta Üstad Hulisi Ağabey’e yeni telif edilen Birinci Mektubu gönderir ve kendisinde hâsıl olan tesirlerini sorar. Hulusi Ağabey de cevaben ve hülâsaten  hissettiklerini arzeder. Üstadının sıhhat ve âfiyetinin devamını diler, müşkül suallerinin tatmin edici bir şekilde halledilmesinden dolayı ümidi artar, ilmi ziyadeleşir, Üstadının Kur’ân’ın eczahanesinden verdiği ilâçlarla sıhhat bulur, yine Kur’ân mutfağından intihap buyurduğu gıdalarla bütün hasseleri kuvvetlenir.

Hulusi Ağabey Mektubat’ın Birinci Mektub’unda yer alan dört suali sormuştur. Bunlardan birincisi; “Hazret-i Hızır Aleyhisselâm hayatta mıdır? Hayatta ise, niçin bazı mühim ulema hayatını kabul etmiyorlar?” sualidir. Üstad bu suale “Hayattadır” diye kısa bir cevap verir ama ardından da hayatın tabakalarını sayar ve bunları özlü bir şekilde izah eder.

Hulusi Ağabey, hayatın beş tabakasını bu mektupla tâlim eder, mevtin itibârî bir keyfiyet olduğunu anlar, idam-ı ebedînin düşünülemeyeceğine kalben mutmain olur, Allah için muhabbetin bu hayat derecelerinde de devam ederek bâki meyveler vereceğini öğrenir, bu da müddet-i hayatını nihayetsiz arttırmaya sebep olur, dünyası beş mertebe nurlanır, genişler.

Risale-i Nur’un her bir bahsi güzel dualarla biter. Bu dualar, Hulusi Ağabeyin Üstadını her gün düşünmesini sağlayan dualardır.

Hulusi Ağabey, Üstadın ilk talebelerindendir. Ondan; yegâne manevî evlâdım ve medar-ı tesellîm ve hakikî vârisim ve bir dehâ-yı nuranî sahibi olacağı muhtemel olan biraderzadem Abdurrahman’ın vefatından sonra, yerine geçip o merhumdan beklediğim hizmeti, onun gibi ifâya başlayan” diye sitayişle bahseder. Hulusi Ağabey Üstadının nazarında talebelik, kardeşlik ve arkadaşlığın üç hassasına sahiptir. Gayreti ve ciddiyetiyle sorduğu suallerle Mektubat’ın büyük bir kısmının ve Sözler’in son kısmının yazılmasına vesile olur. Bu nedenle Üstadı onu çok sevmekte ve kabiliyetli gördüğü için de ona Kur’ân’ın nihâyetsiz füyuzâtından ve tükenmez hazinesinden inâyet-i Hakla edindiği ve tebliğe mezun olduğu mânâları ve cevherleri göstermek, bildirmek, müştak talebe ve kardeşine sonuna kadar ders vermek istediğini belirtir.

Hulusi Ağabey Üstadına müştak bir talebedir, bundan çok memnun olur, teşekkürlerini bildirir, bu suretle Üstadının gözünün önünden ve hayalinden ebeden ayrılmamaklığının temin edilmiş olduğunu düşünür, Rabbine şükreder.

Barla Lahikası 3. mektupta Hulusi Ağabey Elazığ’a, baba ocağına gittiğini belirtir. Varır varmaz babasının misafirler için tahsis ettiği odada kalan zatlara akşam ile yatsı arasında yanında götürdüğü Risale-i Nur’ları okumaya başladığını Üstadına daha mektubunun başında müjdeler. Ardından Kur’ân’ın dellâlı olan sevgili Üstadına sadece mânevi memurluk vazifesini ifâda yardımcılık ve Kur’ân hesabına hizmetkârlık için yaşadığını arz eder. Bu nedenle Hazret-i Kur’ân’dan hakikat-i iman ve İslâm hesabına vaki olacak istihraç ve tecelliyattan mahrum bırakılmamaklığını hassaten istirham eder. Müstecap olan dualarını bekler. Allahü Zülcelâlden, Risale-i Nur hizmetinde ümit ve arzu ettiği neticeye Abdurrahman gibi vasıl olmak arzu eder. Ahir nefeste iki cihan serveri Nebiyy-i Ekremimiz Muhammed Mustafa (sav) Efendimize ve muhterem Üstadının arkasında ve yakınında komşuluk verecek âmâl-i hakikiyeye nâil buyurmasını ister.

Hulusi Ağabey Üstadına, “Risale-i Nur gerçi zahiren sizin eserinizdir. Fakat nasıl ki, Kur’ân-ı Mübîn Allah’ın kelâmı iken Seyyid-i Kâinat, Eşref-i Mahlûkat Efendimiz nâsa tebliğe vasıta olmuştur; siz de bu asırda yine o Furkan-ı Azîmin nurlarından bugünün karma karışık sarhoş insanlarına emr-i Hak’la hitap ediyorsunuz.” der, süslü hitaplarla şahsını övmez, onun bir vasıta olduğunu belirtir.

Hulusi Ağabey, samimi bir ihlas ve inançla Risale-i Nur’ları yazdıran Hakîm-i Rahimin, bu eserleri hiçbir zaman ayaklar altında bıraktırmayacağını, elbette fânilerden, belki de hiç ümit edilmediklerden, sahipler, hafızlar, ikinci, üçüncü, hattâ onuncu derecede mübelliğler, naşirler halk buyuracağını itikad ettiğini belirterek Üstadının yüreğine su serper.

Hulusi Ağabey 4. mektuba sahip olduğu nimetleri sayarak başlar; “İslâmiyet gibi bir âli tarîkım, acz ve fakrı Allah’a karşı bilmek gibi bir meşrebim, Seyyidü’l-Mürselîn gibi bir rehberim, Kur’ân-ı Azîmüşşan gibi bir mürşidim, bir dakikada mertebe-i velâyete erişmek gibi ulvî bir netice almak mümkün olan askerlik gibi bir mesleğim var.” der ve şükreder.

Yolcuya yol gerektir. İşte âlî yol: İslamiyet.

Yolcuya haddini bilmek gerektir. İşte yol yordam ve usül-adab: Acz ve fakrı Allah’a karşı bilmek.

Yolcuya rehber gerek. İşte rehber: Seyyidü’l-Mürselîn.

Yolcuya bir mürşit gerek. İşte: Kur’ân-ı Azîmüşşan.

Yolcuya yücelmek, nuranileşmek,  ulvî neticeler almak gerek. İşte meslek: Askerlik.

Hulusi Ağabeyi Hulusi Ağabey yapan da işte bu nimetlerdir, bu nimetlerin şükrünü ve gereğini hakkıyla ifa etmiş olmasıdır.

Hulusi Ağabey Üstadından tarikat dersi almak ister ama Üstad ona ve diğer dinleyenlere;  “Tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır. Beş vakit namazını hakkıyla edâ et; namazın nihayetindeki tesbihleri yap; ittibâ-ı sünnet et; yedi kebâiri işleme” dersini verir ve tarikatten daha kısa ve daha keskin bir yolu gösterir. Bu yol: bu dehşetli asırda kaybedilen ve zayıflayan imanları kurtarmaktır. Çünkü bu yolda Rasulullah Efendimizin; "Bir tek adam seninle hidayete gelse, sahra dolusu kırmızı koyun, keçilerden daha hayırlıdır." buyruğunun sırrı vardır.

Bu nedenle Hulusi Ağabey, Üstadının Risaletü’n-Nur’la verdiği bütün derslere, Kur’ân’dan istinbat buyurarak gösterdiği hakikatlere karşı Allah’ın tevfikiyle can ü dilden belî der, tasdik eder ve kendisine böyle hakikat derslerini veren bu zâta da ömründe ilk defa olarak Üstad der. Bunda da hatâ etmediğini, samimî hissiyat ile isabet ettiğini söyler, güzel bir sadakat örneği verir.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.