Geçtiğimiz pazar günü Ruhat Mengi'nin Star TV'de sunduğu canlı yayın programına Diyanet İşleri eski Başkan danışmanı ve İslam Hukuku Uzmanı kimliği ile katılan Ali Akın, Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili akıl almaz iftiralarda bulunmuş.
Burada bu iftiralarını saymak ve ona cevap yetiştirmek arzusunda değilim. Çünkü bunlar cevaba değmeyecek kadar uydurma ve akıldan uzak tezvirattan ibarettir. Bu uydurma ve tezvirata sebep olan psikoloji üzerinde biraz durmak istiyorum.
Öncelikle Bediüzzaman Said Nursi’nin ilmî değerini “Risale-i Nur” gibi, dost ve düşman ne kadar hakikatperest okur ve düşünür varsa, hepsinin takdir ve tahsinine mazhar olmuş harika bir eser göstermektedir. Bu eserleri birazcık olsun inceleyen herkes anlayacaktır.
Malum “kedi uzanamadığı ciğere murdar” dermiş. Risale-i Nurlar çok yüksek hakikatlerdir. İnsanlık hali uzanamayan veya anlayamayanlar da olabilir. Ama Risale-i Nurlar “anlayamadık” diye yanlış veya iftira derecesine varan hakikatsiz suçlamaları asla hak etmez. Bu biraz da anlayamayanların kendi eksiklikleri olmalıdır. Çünkü bu hakikatler insanlar içindir ve insanlar da bunları anlayabilecek kabiliyette yaratılmışlardır.
Kur’an ve Risale-i Nur gibi yüksek hakikatler teslimiyetle okunmadıkça, okuyanlara manaları açılmaz. Yüzme bilenler iyi bilir. Suya teslim olmadıkça suyun yüzeyinde kalamazsınız. Bilinçsizce çabalarsanız batar boğulursunuz. Bu yüksek hakikatler de su gibidir. Teslimiyet ister. Tenkit nazarıyla bilinçsizce çabalarsanız ancak mana denizinde boğulursunuz.
Bu iftirayı atan şahsa ulemaussu da diyemiyorum. Çünkü ulema değil. Bilim adamı ve uzman da olamaz. Vahiyle ilhamı, peygamberle veliyi, Kur’an’la Nur Risalelerini biri birine karıştıran birisinin ulemalıkla, bilim adamlığıyla ve uzmanlıkla uzaktan yakından alakası olabilir mi? Danışanların acaba neler danıştığını da çok merak ediyorum.
Elde demediğini kötüleyip yok sayan, benim olmazsa hiç kimsenin olmasın bencilliğini yaşayan, birazcık da başkalarının sırtından şöhreti yakalama peşinde koşan ve âcizlik psikolojisi ile haddini aşan bir garip halet-i ruhiyeye sahip olan bu müfteri zata Allah hidayet ve insaf versin diyoruz.
Bu şahsa son olarak Bediüzzaman’dan bir tavsiyede bulunalım. İlla da başkalarının sırtından şöhret olmak istiyorsa; “Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir.” (Lem‘alar, 164) düsturuna sımsıkı sarılsın.