Risale Haber-Haber Merkezi
Gazeteci-Yazar Suad Alkan, Risale-i Nur’da geçen 5. Dönem meselesini ve modernizmi yorumladı.
İşte Suad Alkan’ın konuşmasından bölümler:
Risale-i Nurda hâkim olan modernleşme meselesinin mevcut bünyede aksetmemiş olması, Gazzali’den Bediüzzaman’a dek klasik anlayıştan farklı bir yaklaşım sağlamıyor. Modern yaklaşım sağlayan, sağlayabilecek kişiler aforoza uğramışlardır. Yüzyılın “Bediüzzaman yılı” olduğunu düşünmek, bunun nasıl bir tebligat içerisinde sunulacağını kavramakla mümkün olur. O takdirde Amerika’yı fethedersiniz.
İHLÂS, MODERNİZMİN ŞİDDETLE ARADIĞI BİR TARZ
Üstadın talebeleri Risale-i Nur’un temsilcisidir. Onların hatt-ı hareketi, Bediüzzaman’ın yanında terbiye olmaları, modernizmle çok örtüşür. Muhterem Necmeddin Şahiner’in kitaplarından ayrıştırılırsa bu tez, çok iyi meydana çıkar. Temizlik anlayışları, konuşmaları, oturuş, dinleyişleri ihlâs! İhlâs, modernizmin şiddetle aradığı bir tarzdır. Modernizmde, anlayışın kökünde var. Bediüzzaman’dan kelimeleri çıkarıp hayata yerleştirmek lazımdır. Modernizm, putperestlikten kurtulmaktır, hesap demektir, iki günü müsavi olmayı kabul etmemek, matematik bir sistemdir. Sürekli tekâmül, kendini yenilemek, Japonlar kaizen diyor.
Filipinlerden bir adam nurculuktan bahsetmeye geliyorsa, Fransa’dan, İngiltere’den, Almanya’dan, Prof. Şerif Mardin kanalıyla geliyor. Biz zannediyoruz ki Risaleleri oraya götürdük de geldiler.
İhlasla beraber ihlâsın getireceği her şey, ilham, fikir, nur, feyiz vesaire… inikâs yolu kapanmış oldu. Abdullah Yeğin abi bir toplantı ortamında o andaki üslup hakaretamiz hale geliyor ve diyor “ben bir daha sizinle hiçbir ortamda olmayacağım.”
Evlat yetenekli olabilir, dükkânı, tezgâhı alabilir, bunda problem yok ama bizim esnaf kültürümüzde babanın sabah duası alınır, akşam duası alınır ve işyerine gelirse de özel yeri vardır. Onun manevi himayesi vardır.
Nur hareketi, kendisini sağlıklı olarak şekillendirecek, tekâmül ile Hz. Musa’nın (as) asası gibi sihirbazların yılanlarını yutacaktır. Kur’an-ı Hakimden inikas ettiği ve Bediüzzaman’ın yaptığı gibi, önce edebiyatta, ona bağlı olarak ahlakta, ona bağlı olarak insaniyette, ona bağlı olarak medeniyette meydan okuma dönemine yükselecektir. Bunun önüne geçilemez! Bizim yapamadığımızı Amerikalılar yapar.
Otuz sene sarmaş dolaş çalışmış olanlar, sonra birbirlerini tekmeyle kovmuşlar, birbirlerinden uzaklaşmışlarsa bundan ne anlaşılmalıdır? Otuz sene yanlıştı! Modern düşünce ve İslam bu hesabı ihmal etmiyor. O otuz sene birliktelik, negatife dönüşmüştür, bir iflastır. Pozitife dönüştürülemez mi? Helalleşmeden selamlaşmak olmaz. Cemaat gelişiyor.
SOHBET, DERSE DÖNÜŞTÜRMELİDİR
Ağabeylerin şahıslarında modernizm vardır. Masonlar, Nakşîleri nasıl mağlup etmişlerse medresedeki dersleri, Nur mesleğini de öyle mağlup etmek yoluna girmek isterler. Şimdiki uygulama bir tarikat meşrebi şekline benziyor. Medreselerdeki gördüğümüz dinlediğimiz şeylerde tarikat kokusu daha kuvvetlidir. Sohbeti, derse dönüştürmelidir. Zaten ders, meseleyi hallediyor. Mesela “iman hem nurdur, hem kuvvettir!” Nur’un ne olduğu çözümlenerek anlama cehdine gidilmelidir? “İman bir hüsn-ü mücerret ve hüsn-ü münezzehtir”. Hüsn-ü mücerret ve hüsn-ü münezzeh nedir? Hüsn-ü Mücerredi kavramak için, hem İslam’daki, hem modern zamanlardaki soyut sanatı iyi bilmek, modern sanatla iman arasındaki bağı sağlam kurmak lazım. Hüsn-ü mücerredi bilmemek risalelerde küçümsenmiştir. Prof. Kemal Karpat’ın İslam Ansiklopedisinde vurguladığı şöyle bir endişe vardır: “Nursi’nin hayranlığı üzerine, öğretilerinde ısrar ettiği reformcu ve modernleştirmeci önemini bilmemek ve şehir halkının alt tabakalarında ve köylere uzanan gelişmeler ölçüsünde halk yığınlarını bilgisiz bırakma tehlikesi de mevcuttur.”
RESMİ İDEOLOJİNİN TESİRİ İNCE ANLAYIŞI ENGELLEMEK
Sungur abinin tefekkürü, dünyada çok önemli filozofların düşüncesinden daha yüksek, daha tutarlı, çok daha sistematik ve orijinaldir! Risaleden etkilenip, iyi bir ürün ortaya koymuş insanlar da vardır. Bu insanların, bir yere yaslanmadıkları görülüyor. Bir yere yaslanıp ben falan cemaattenim, demek, onların kalplerinden doğmuyor. Birisiyle mesafeli olmayı kabul etmiyorlar. Kendilerini bir bütün içinde görüyorlar. Hulusi Ağabeyin sözlerinde bölünme, parsellenme, hırpalayıcı bir şiddette ortaya konmuştur. İlacı da Bediüzzaman’dan doğan üretimin, herkesin mütalaasına sunulabilecek şekle dönüştürülmesidir. Bu ürünle beslenmek söz konusu olmadığında, hareketin müntesipleri, kişi olarak sayılmayacak kadar yokturlar. Şimdi bu endüstriyel süreç dediğimiz modernleşmenin sanayii de böyledir. Mamul, yarı mamul, ham madde. Hiçbir fark yok. Ham madde bunu ürüne dönüştürmek, yarı mamul, esas mamul de bundan istifade edip okumak. Psikolojide böyledir. Ekonomide, sosyolojide, her şeyde böyledir. Entegre sistem. Modern düşünce… Bu düşüncenin özelliği, bir konuda hesap içine girmiş olan şey, öbür konuda da hesap içindedir. Hükümetlerin Risale-i Nura ihtiyacı şiddetlidir. Ondan sonra dünya hükümetlerine sıra gelecektir. Türkiye’de Risale-i Nurla hizmet etmemekten dolayı doğmuş olan büyük bir kriz vardır. Yani bunu vahşi kapitalizmle, reklamla örtmek istiyorlar ve reklam, Türkiye’de cahil adam için çok tehlikeli, korkunç bir silahtır.
DEMOKRATİKLEŞME
Demokratikleşme sorununda herkesi ilgilendiren bir nokta var: Demokratikleşme, Türkiye’de Cumhuriyetten sonra ortaya çıkan bir meseledir. Cumhuriyetle beraber ortaya çıkmış, ihmal edilmiş cadı kazanına dönüştürülmüş meseleler, ideolojiler var. Fakat modernleşme sorunu Türkiye’de Kanuni’den sonra başlayan bir meseledir. Modernleşme sorununun giderilmediği, ele alınmadığı bir ortamda demokratikleşme sorunundan bahsetmek, hesabın yanlış yapıldığını ifade eder.
Modernleşme söz konusu olmadığı müddetçe demokratikleşme olmayan Kürt problemini büyütür. Bunun hesabı yapılabilir, çünkü Kanuniden sonra Türkiye’nin modernleşmesi sürekli olarak engellenmiştir.
İNKILABIN TEMELLERİ : SANAT, MARİFET, MODERNLEŞME (YENİ HAL)
Medeniyetin yerini dolduracak bir alternatif medeniyet tasavvuru sürekli engellendi.
“Elif”te yazan bir arkadaşımız diyor ki, “alternatif olarak bu günkü medeniyetin yerini dolduracak medeniyetin engellenmesi yüzünden, insanlık bu zulmün zehrini bütün sarhoşluk ve uyuşukluğu ile beraber içmeye devam ediyor.” Modernleşmek, modern Türkiye’nin doğuşu demektir. Modern dünya, krallığı modernleşmeyle yıktı ve demokratikleşti. Krallığı yıkan hesaptır. Modernleşme hesap demektir… Kepler’in, Galile’nin, kâinatın hesabıdır. Bizde krallık yıkılmadı. Çünkü modernleşmedik. Krallığın yıkılması modernleşme ile olacaktı. Modernizm, Bediüzzaman’ın yaptığınca kendisi görünmeyerek güç kullanmak demektir. Modernizm dünyevi erklerin, güçlerin sultasından kurtulmaksa tarifinde bir de manevî değerlerin sultasından kurtulmaktan bahsediliyor. Türkiye’de, cemaatlerdeki kafa karışıklığı buradan kaynaklanıyor. Bu uzun bir mesele! Bu konuda düşüncesi zayıf olan adam bu konuya girer. Bedeviyetten demokrasi çıkmaz! Üstad bunun derdindeydi. Çünkü ittihat, imtizac-ı efkârdır. Fikirler mezc olacak!
TECDİT
Modernizm sürekli yenilenmektir. Her insanın bir ferdi aheri vardır. Son anı esastır. Batı dilinde inovasyon diyorlar. İnovasyon şu; benim ihtiyacım olmayan bir şey, çocuğumun ihtiyacı ise, modern zamana göre, ben çocuğuma göre düşüneceğim. Bizdeki krallık, istikbali öldürüyor. İstikbal inkişaf istiyor. İnkişafa girmediği için ihraz bazen eşittir ihtisas, insanın fıtri olması, insanın fıtratının Adetullaha uygun bir icraat yapması, üretmesidir. Üstadın çıkarmak istediği bir gazete var, çok etkileyici! “İttihat ve marifet-i ekrad.”
Avam-ı müminin hukukunu bilmezse, marifet, ilim sanat marifet olmazsa, sanat olmazsa marifet nasıl olacak, marifet olmadan ittifak nasıl olacak, imtizac-ı efkâr, ittifakı efkârın neticesidir. Tefekkür olmadan şuuri olmadan bilinç olmadan kişi nasıl birey olacak. Modern toplum diyorlar ya birey olmak. Üstadın dediği ferit makamı. Yani elit baskısı değil. Modernlik taban hareketidir, tavan değil. Baskıcı gurup olmak, elitizmi veya onu eksik görmek değil. Onun eksiğini giderecek kanallar açmaktır. Üstadın dediği fazilet treni. Bu tersine kurgulanma meselesini yüzüne dönüştürmek meselenin halli için birinci çıkış noktasıdır. Bir meseleyi tersine kurgulamayalım.
DÜNYANIN BEŞİNCİ DÖNEM MESELESİ
Şimdi iki nokta var: Bediüzzaman yılı ile ilgili dünyada açılması gereken kapının anahtarı ve kilidinin ne olduğu önem taşır. Eğer anahtar ve kilit iyi kullanılırsa Bediüzzaman’ın dünyaya açılımı Amerika’dan mı, Almanya’dan mı, Filipinlerden mi olur, hiç önemli değil. Ama daha evvel Türkiye’de bunun ne merkezde olduğunun matematik olarak bir değerlendirmesini yapmak ve müşterek bir noktayı sağlamak lazımdır.
Bediüzzaman üzerine çalışmalarda, ele alınacak en önemli konu, modernleşme meselesi ile paralel, dünyanın beşinci dönem meselesidir. Modernleşme rayın bir tanesi; beşinci dönem meselesi, diğer bir tanesidir. Nurculuk dendiği zaman, bütün çalışmaları bu iki rayın üzerine oturtmak zorunluluğu vardır. Bu yapılmadığı zaman, sorumluluğun tanınmadığı anlaşılır. Yapılacak olan hamleye fırsat vermez.
Zübeyir ağabeye bir gün bir adam, “Allah rahatlık versin” dediği zaman, “hadi oradan, sana versin!” şeklinde terslemiştir. İstirahat hakaret sayılmış. Rehavet bulaşıcıdır. Modernleşme meselesinde ve beşinci dönem meselesini, zaten batıya Türkiye’deki anlaşıldığı gibi götürmek yanlıştır. Batıdan gelen insanlara, Bediüzzaman’ı mübalağalı bir şekilde medih, bir anlam ifade etmez. Filipinlerden gelen sorudur, cevap değildir.
Filipinler batıdan ayrı bir dünyadır. Batı Endüstri medeniyetine sahip olmayan bir dünyanın batıyı aşan yeni bir anlayışa ihtiyacı vardır. Japonya bundan farklıdır. Batıdan gelen insanlar, sempozyuma bize bir şey getirmişlerdir. Almanya’da dört beş tane tebliğ şöleni yapıldı, bir defa, onu kale almış olsaydık, bunları adamakıllı süzecektik. Böylece kapitalizme karşı beşinci dönemine dair bir kapı aralanacaktı. Bu dönemde de insanlar kendilerine çalışacaktır.
Malikiyet ve hürriyet dönemine ait bir çalışmayı başlatmalıdır. Krizle bu güne kadar gelmiş emperyalist dönem kapandı. Tekrar bu krizin arkasında yeni bir şey oluşturmak mümkün değildir. Gasp ekonomisine sahip olan bir insanın, bir insan olarak, insana, “sen çalış ben yiyeyim” mantığıyla yaklaşması meşhur tabirle dünya ayıbıdır. Prof. Kemal Karpat, Bediüzzaman’ı modern anlayıştan alıp, tarikatvari havaya taşımanın tehlikelerinden bahsetmiştir. Risale-i Nuru ve onun okunmasını mekânlarıyla birlikte tekrar modernleştirmeye dönüştürmelidir. Vesselam!