Ömer Lekesiz kardeşimiz Risale-i Nurların artık geride kaldığını, Bediüzzaman’ın aşılması gerektiğini falan filan söylemiş. Yazısında bu minval üzere sübjektif fikirler ileri sürerken edep namına saygıdeğer kişiliğine leke sürecek, bilim ve edebiyat açısından da lekesizliğini tehlikeye atarak lekedar edecek bir cümle kullanmış. Doğrusu yakıştıramadım Ömer Lekesiz kardeşime. ”Onu kendi zamanının gerisinde tutarak ya da kendi zamanının ilerisine alarak okumak, istifade etmek bir yana bir tür indirgemeyi beraberinde getireceği için ona karşı bir haksızlık yapmak, edepsizlik etmek olacaktır” şeklinde bir de hüküm cümlesi kullanmış. Bu çok iddialı bir cümle. Siyak ve sibak açısından yanlış anlamamışsam –ki inşallah yanlış anlamışımdır- bu iddialı cümlelerin gerekçelerini teker teker belirtmeliydi. Ama bunları yapabilmesi için Risale-i Nur Külliyatını hakikaten ve cidden satır satır okuyup sonra mütalaalarını yazması gerekirdi. Maalesef okumadan kanaat sahibi olmak ülkemizde gayet derecede mebzul bir davranış haline gelmiştir.
Yazıldığı zamana göre değerlendirmek durumunda o asrın müceddidi olduğu zaten herkesçe kabul edilmiş bir gerçek. Asrın imamı olduğu belli. Daha sonraki asra yani günümüze ve bizden sonra ki asra yani yarınlara göre değerlendirirsek Bediüzzaman Said Nursî’nin günümüzün de gelecek asrın da müceddidi olduğu tebarüz edecektir. 1911’lerde yazdığı Münazarat isimli eser incelendiğinde cumhuriyet, demokrasi, istibdad, cuntacılık, komitacılık, Ermeniler, azınlıklar, Kürtler, derin devlet, beşerin sosyal ve siyasal konumları vb. gibi yüz yıldır içinden çıkamadığımız meselleri yüz yıl önce dile getirmiştir. Hala anlaşılamamışsa kabahat kimdedir acaba?
Lekesiz kardeşime uzun uzun örnekler sunmaya gerek görmedim. Kendileri Risaleyi şöyle bir karıştırırsa benden çok daha fazla sayıda örnekleri görecektir. Bediüzzaman bizden geride değil, biz ondan en az 200 yıl gerideyiz. Ben sadece küçük bir konuda, küçük bir örnek alıntılayacağım. 1930’larda te’lif edilmiş ama Latin harflerle basılan Lem’alara girmemiş bir Nükte vardır. 28. Lem’anın 3.Nüktesi. Risaleyi okuyanların arasında “Sinek Risalesi” diye meşhur bölüm. Ben bu risalenin Osmanlıcasını görmemiştim. Gençlik yıllarımda 1980’lerde pelür kağıdına latif harflerle daktilo edilmiş bir nüshasını okuduğumda hayretten ağzım açık kalmıştı. Hayret, hayret içinde kaldım.
Bu risalecik yanılmıyorsam taa 1995’lere doğru yeni basımlarda yer alabildi. Sebebinin sebebi o risaleyi algılayacak, anlayacak ve hazmedecek ne bilimsel, ne de sosyal kafa vardı orta yerde. Tıp fakültelerinde veya sağlık müdürlüklerinde bu eseri okuyup onaylayacak bilimsel gelişme belki de yoktu, her neyse..
Bu Risaleciği okurken Said Nursî’nin sinekler için “Kuşçuk” demesini ve sineklerin konduğu ipe çamaşır sermek isteyen talebelerine izin vermeyerek “Kuşçuklarıma dokunmayın” ifadesine de dikkat etmenizi hasseten istirham ediyorum. Bu Risaleciğin başındaki ”Büyük bir ayetin, küçük bir nüktesi” notunu da kerratla okumanızı salık veriyorum. Ta ki talebeleri tarafından Bediüzzaman’ın sizin iddia ettiğiniz gibi “Kur’an üstün konumlandırılmaya kalkışılıp kalkışılmadığı“ da daha net görülebilsin. Evet sinek küçüktür mide bulandırır belki ama tarihsel süreçte Nemrudların beyninini de dağıtmasını bilir bir mübarek askerdir. Ve küçüklüğüne rağmen, yeryüzü büyüklüğünde kevnî bir ayettir. 28. Lem’a, 3.Nükte’den kısa bir alıntıyla yazıma son veriyorum. El arifü tekfihi işareh.
“Aynen onlardan daha mühim, sinekleri dahi, insanın gözüne görünmeyen, hastalıkların mikroplarını ve madde-i semmiyeyi (zehirli maddeyi) temizlemekle, sinekler muvazzaftırlar (görevlidirler). Değil mikropların nâkıleleri (taşıyıcısı), bilâkis, muzır mikropları mass, yani, emmek ve yemekle o mikropları imhâ, o madde-i semmiyeyi (zehirli maddeyi) istihâleye (dönüştürmeye) uğratırlar, çok sârî (bulaşıcı) hastalıkların önünü alırlar. Hem sıhhiye neferleri, hem tanzifat memurları (temizlik görevlisi), hem kimyager olduklarına ve geniş bir hikmete mazhar bulunduklarına delil ise, onların gayet kesretidir (çokluğudur). Çünkü kıymettar, menfaattar şeyler teksir edilir (çoğaltılır).”
Ey hodgâm (bencil) insan! Sineklerin binler hikmet-i hayatiyesinden başka, sana âit bu küçücük faydasına bak, sinek düşmanlığını bırak: Çünkü, gurbette, kimsesiz, yalnızlıkta sana ünsiyet verdiği (arkadaşlık ettiği) gibi, gaflete dalıp fikrini dağıtmaktan seni ikaz eder. Ve lâtif vaziyeti ve abdest alması gibi yüzünü, gözünü temizlemesiyle, sana abdest ve namaz, hareket ve nezâfet (temizlik) gibi vazife-i insâniyeti (insanlık görevini) ihtar eder ve ders veren sineği görüyorsun…”