(“Kutlu Doğum haftası” nedeniyle ertelediğimiz yazı serisinin son bölümü:)
...50 Yılda 50 lisana çevrilerek, yüzlerce ülkede okunan, birçok ülkede de üniversitelerde ders kitabı olarak okutulan, mastır ve doktora konusu yapılan bir başka eser var mı acaba? Üstelik de, 6000 sayfayı aşkın bir külliyattır bu! Birkaç yüz sayfa değil!…
Bir ülkede doğup, yüze yakın başka ülkeyi sulayan hiç bir nehir yok, fakat Türkiye’mizde doğup yüz küsur ülkeye hayat veren, îman filizlerini yeşerten, gittiği her yere huzûr ve sükûnu getiren Risale’i Nur eserleri var ülkemizde. Ne mutlu bizlere…
Bu eserlerin bu kadar etkili olmasının esas sebebi; Dünya ve Âhiret için yol haritamız (navigasyonumuz) , insanlık âleminin huzûr ve mutluluk kaynağı, mürşit ve kılavuzumuz olan Kur’ânı Kerimin, asrımıza bakan âyetlerinin ‘çağdaş tefsirleri’ olmasındandır…
Güzel ülkemizde yıllardan beri, üstünün örtülmeye çalışılmasının nedeni ise; çok-çok etkili olması sebebiyle, önceleri “..acaba, kitlelerin ona yönelmesiyle yeni kurulan rejimimize zarar gelir mi?” endişelerinin, âdetâ KÂBUSA dönüşmesindendir...
Önceleri dinden, imandan pek nasibi olmayan ceberût bir zümrenin başlattığı, bu evham ve endişelerin aslı-astarı olmamasına rağmen, o zihniyet bu kâbustan maalesef hâlâ kurtulabilmiş değil. 1983 Yılına kadar bu eserleri okuduğu tespit edilenler, bu evhamlı zihniyetin ihdâs ettikleri 163. madde cenderesiyle hapislerde süründürülmüştür.
Ne hazindir ki, 1650’nin üzerinde tutuklama ve inceleme yapıldığı halde, hiç birisinde hüküm giyilmemiş, hepsinde de BERAAT edilmiştir. Hiç utanılmadan ve pervasızca 1651’inci gurup ta maalesef yine tutuklanmıştır. Yüzkarası davranışlardır bunlar.
Ana maksatları, bu baskılarla yıldırarak halkı korkutmak olduğundan, her seferinde tutukluluk hallerinin çok uzun, çileli ve meşakkatli olmasına hep özen gösterilmiştir.
Bazen, 3 ay, bazen 9 ay bazen de uç uca eklenerek (beraattan sonra tekrar tutuklatarak) masum insanlara yıllarca eziyet edilmiştir. Oysa aksine; üfledikçe parlayan bir mangal gibi, tüm baskılarla daha çok gelişerek, bütün cihâna yayılmıştır.
Eğer bu hakikatler bu kadar önemli olmasaydı, 60 yıldan fazla sürdürülen bu eziyetlerden sonra, halk çil yavruları gibi dağılır giderdi. Evet, Allah NUR’UNU tamamlayacaktı...
Peki, bugün durum nasıldır?
Demokrasiden, haktan, adaletten, insan hak ve özgürlüklerinden yoksun bu evhamlı mâlûm zihniyet, 60 yıldan fazla sürdürdükler bu tutuklamalarla bırakmadıkları gibi, diğer yandan da yandaş medyasına bu eserleri karalayıcı, halkı yanıltıcı, bu ekolden korkutucu ve soğutucu neşriyatta da seferber olmuşlardı.
•Daha dün, Ergenekon yapılanmasında; ‘Risale-i Nur evlerine silah veya yasak madde konularak, sonra da yakalattırılma planları’ ortaya çıkmadı mı?...
Türk halkının yıllarca yanıltılarak, bu ekolden küstürülmüş olması sebebiyle, maalesef halkımızın büyük bir çoğunluğu, hâlen bu önemli nimetlere küs ve tedirgin bakmaktadır.
Ağa babalarının sözlerinden çıkıp ta; “..yahu, bu kadar baskılara, hapislere ve idam tehditlerine rağmen, devlet eliyle teşvik edilen kitaplardan çok daha fazla rağbet gören bu eserleri, bir de ben tetkik etsem ne olur” deme cesareti gösterilememektedir.
Galiba; güneş gibi herkesi ısıtan ve hayat veren bu eserler, ülkemizden çıktığı halde, batı âleminde parlamaya başladıktan sonra, ülkemizde de merak edilecek ve sahip çıkılacak…
Çünkü bu ekol, İslâm’ı en güzel ve en etkili biçimde anlatmasıyla âdetâ şafak söktürüyor.
Batıda yapılan istatistikler, ‘ihtidâ edenlerin (İslâm’ı seçenlerin) % 80’inin, Risale-i Nur ekolü ile gerçekleşmekte’ olduğunu göstermektedir…
***
Bu uzun girizgâhı şunun için yaptım:
Bu ekolün mensuplarının gönüllüleri, “dünya ülkelerinde böylesine rağbet gören eserlerden ve bu eserlerin müellifinden, kendi ülke vatandaşlarımızın hâlâ bigâne, yabancı, küs, tedirgin ve mahrum kalmalarına” asla razı değildirler.
İşte bu nedenledir ki; Bediüzzaman’ın 50. Vefat yıl dönümünde, ülkemiz çapında, yüzlerce anma ve ANLAMA konferansları düzenlenmektedir.
Bendeniz de İstanbul’da 3’üne, Güneydoğu’da ise sadece 5 konferansa katılabildim.
Sizlerle, bu konferanslardan birkaç satırbaşı ve önemli paragraflar arz ederek, bu önemli konuyu noktalamak istiyorum.
Öncelikle Mardin konferansımız; aynı üniversitenin aynı kokteyl salonuna açılan iki büyük salondan diğerinde, “Dünya Dinleri Konferansı” ile aynı saatlerde yapılmıştı.
D.D.K. Uluslar arası bir konferans olduğu halde, o salonun sadece üçte biri doluydu. Bizim salonumuzda ise tüm koltukları ful olduğu gibi, localar ve koridorlar bile dopdoluydu. Birçok kimsenin de salona giremediğini öğrendik. Diğer dört konferansımız da bundan aşağı değildi. Sanırım, bu durum susamışlığı ve rağbeti anlatmaya yeter…
Konferans ekibimizden; Moral Medya Gurubu Genel Müdürü Haluk İmamoğlu 10-15 dakikalık, etkili bir açılış konuşmaları yaptı. Ardından, İlahiyatçı Yazar İhsan Atasoy hocamız Risale-i Nur ekolünü, etkilerini ve Bediüzzaman Hz.’ni 50 dakikada, ana hatlarıyla özetledi. (Bendeniz de sadece ‘açılış Kur’ân’larını okudum ve konferansları izledim…)
•Bana en ilginç gelen konuşmacı ise Gazetecilik, Y.Okulu 3. sınıfta okuyan yabancı bir üniversite öğrencisiydi. Herkes için de çok güzel bir sürpriz oldu.
Çünkü bu öğrenci Bangladeş’ten Türkiye’ye okumaya 3-4 sene önce gelmiş. İlk sene içinde Türkçeyi öğrenmiş. Bu arada, Üniversitede bazı arkadaşlarından Risale-i Nur eserlerini ve ekolünü tanımış. Merak ederek iyice incelediğinde ise âdetâ çarpılmış ve meftûnu olmuş. Son bir yıl içinde ise kendi memleketinden gelen diğer arkadaşlarını toplayarak bu eserleri onlara da tanıtmış. Kendi başkanlığında bu arkadaşlarıyla bir ekip oluşturarak, Risale-i Nur eserlerini kendi dillerine çevirmeye başlamışlar. Bu güne kadar 3 adet küçük kitabı Bengal dilinde bastırarak, kendi ülkelerinde neşretmişler.
Bu arada aynı zamanda iki fakülteyi birden okurken, bütün Risaleleri de tercüme edip kendi ülkesine kazandırmaya kararlı olduğunu söylemesiyle, salonlar âdetâ inledi. Mr. Sorwar Alam, dakikalarca ayakta alkışlandı.
Ben de çok duygulandım ve gözlerim doldu. Bu eserleri 19 Yaşımdan beri tanıdığım halde, böylesine etkin bir gayretim olmamasından utandım…
Daha sonra bu olayı İstanbul’daki dostlarıma anlattığımda, Avrupa’da, Amerika’da, İngiltere’de, Kanada’da, Hollanda’da, Avustralya’da ve daha birçok ülkede, onlarca Mr. Sorwar’lerin olduğunu öğrendim.
•Bu Şâheserleri, şu güzel ülkemizde hâlâ örtbas etmeye çalışanlar ve bu masum halkı bu altın değerindeki kaynaklardan mahrum bırakanlar utansın...
Yüce Allah mâdem vaad etmiş: Elbette NUR’UNU TAMALAYACAK…
Mühim olan; bizler bu güzel tablonun ve bu hârika oluşumun neresindeyiz?...
Hepinize saygılar sunarım.
NOT: Bir sonraki konumuz, “İNANÇSIZLIKTAKİ İNADIN, SEBEBİ?”