Risale Haber-Haber Merkezi
İslamcılık tartışmalarına Prof. Dr. Himmet Uç da katıldı. Risale Haber’e “Türkiye’de İslamcılık meltemi” başlıklı bir açıklama gönderen Prof. Uç, geçmişte hizmet edenlerden ziyade bugüne yoğunlaşılması gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. Himmet Uç, sözlerini şöyle sürdürdü:
Rüzgarı biliriz, tasrifi büyük bir olaydır, baharda başka, yazda başka, kışta başkadır, hele sonbaharda Azrail gibidir. Besleyip büyüttüğü ağacın yapraklarını meyvelerini döker ve biraz sonra kışın koynuna girmek için soyunur. Fikir akımları da rüzgarlar gibidir, bazen fırtınadır, bazen lodos bazen de meltem rüzgarı gibi insanı okşar.
Bediüzzaman, Süleyman Efendi, Erbakan, Alvarlı Vehbi ve daha niceleri birer fırtına lodostular. Her biri bizim Türkiye coğrafyasındaki din mücadelemizin Sakaryası, Anafartaları, Çanakkalesi, Pasinler savaşı gibiydiler. Biz şimdi İslamcılığın meltemini yaşıyoruz, boğazda denize nazır bir balkonda kahvemizi yudumlarken İslamcılığın mücadele tarihini yazıyoruz.
Bir kere terminoloji olarak İslamcılık cümlesi yanlış bir cümle, bir şeyin olmadığı dönemlerde neyi pazarlayabiliriz ki. Camiler kapalı, ezan susmuş, medrese yok, ilmi ilahi yasaklı, okullardan din kovulmuş, dindar bir adamın resmi devairde nefesi yok, balolarla insanlar değerlerinden soyundurulup resmi devaire zorla doldurulan metalara dönmüş. Burada İslamcılık sözü havada kalır başka bir kelime bulmak lazım. Bu ismini saydığımız insanlar bütün yasaklara rağmen direnmiş İslamı savunmuşlar ve ortaya bir savunan nesil çıkarmışlar, bravo bunlara.
Türkiye’de İslamcılık yok sayılır, ortaokul yaşlarından beri en büyük zaferimiz bir insanın namaz kılmasını sağlamak ve onu günahlardan kaçar duruma getirmekti, böyle bir adam elde edince büyük zafer kazanırdık, bugün de bundan farklı değil. Kul olduğunu fark etmektir İslamcılık. Bu aslında islamın abc’si. Daha sonra kırk yılı aşkındır, bu abc’den z harfine giden beş on insan yok. İnanç, düşünce, siyaset, ahlak, idare, hukuk bakımından İslamı hayata hakim kılmaya çalışan ne kadar Müslüman var? Sanat, edebiyat, tarih, felsefe, estetik, musiki, mimari, sinema, görsel sanatlar, psikoloji, psikanaliz ve daha bir çok alanda kalem oynatan kaç Müslüman aydın var? Mustafa İsen Müslümanların, muhafazakarların sanat ve edebiyat anlayışını eleştirdi, ortaya bir küçük münazara çıktı ve kapandı, çünkü kapıdan girecek yok. Türkiye’de İslamcılık Mümtazer Törköne ve Mustafa İsen’e meclis kapısını kapayan bir mantıktır, armonik, etraflı düşünen bir Müslüman entelektüel tipi nereye gitme abc’ye git denir. Hüseyin Çelik, Arınç en iyi İslamcı ideologlar olarak piyasanın en çok laf edenleridir. Fakülte kapılarında satılan eserler hala batının eserleridir. Dosto, Freud, Marks, Niçe başka yok. Ben bir Bediüzzaman’ın estetik ve sanat dünyası diye kitap yazdım, gayretim olmasa…
Batının bilim ve teknolojisini yok saymak ve aşağılamak üzerine geçmiş bizim yıllarımız. Haritaları yakmışız, kolları çıplak ders anlatan öğretmeni linç etmişiz. Modern ders programları olan okulları yakmışız, böyle olaylar var. Batının bilimini din ile birleştiren bir adam çıkmış; Bediüzzaman. İslamı Seyid Kutup, Kaddafi ve daha diğer radikal hareketlerin elinden kurtarmak için çabalamış, onların sonucunu beklemiş. Çevremizde birlikte büyüdüğümüz arkadaşlarımız var, derinleşmeleri imkan dışı. İslamı etraflı anlayan editörler, organizatörler yok. Koşuşturan birileri var ama zarfın için çok az dolu. Eğer ufuklu insanlar olsa harika olaylar olacak ama yok. Bugün İslamı boyut olarak anlatımda en iyi uygulayan Zaman gazetesi var. Orada sanat ve edebiyatı görebilirsiniz. Bu bizim Türk İslamı tarihinde önemli bir atılım. Tarih, sanat edebiyat ile bağlantılı gitmek. Orada da derin tefekkür sahibi insanlar yok ne yazıkki.
Bugün yapılacak İslamcılık, İslamı geniş düşünen büyük zekalara teslim edip, nesilleri derin tefekküre itmek olmaktır. Yukarıda saydığım alanlarda İslamı savunmak ve kurumlar oluşturmaktır. Yoksa Bediüzzaman ve diğer İslamı savunan insanları bugünkü münakaşaya katmak gereksiz, çünkü onlar yapacaklarını yaptılar ve gittiler, kalksalar bizim bıraktığımızı “siz nereye götürdünüz” derler, haklılar da...