Risale Haber-Haber Merkezi
Sadık Yalsızuçanlar'ın Dem adlı romanını değerlendiren Milli Gazete yazarı Cafer Keklikçi, Yalsızuçanlar'ın 80 sonrası Türk hikâyesinin önemli isimlerinden biri olduğunu belirtti.
Romandaki bir kaç kesiti de köşesine taşıyan Keklikçi yazısını şöyle sürdürdü:
"Dem romanı, otobiyografik özelliktedir. Cemil'in hayatından kesitler anlatılıyor. Cemil'in Risale-i Nur külliyatıyla tanışması, 70'li yıllardaki Anadolu yaşamı... Romanda, evlerinde işret toplantıları yapılan Malatyalı bir genç olan Cemil'in hayat algısının evreleri bakımından; aile yapısı, Birinci Dünya Savaşı yılları, Cumhuriyet'in kuruluşu, Ebedi Şef ve Milli Şef'in devlet eliyle Müslümanlara yaptığı zulüm ve baskıları, 60 darbesi, 80 ihtilali konu ediliyor. Dem'in olay fonunda bunlar olsa da, gerçekte; Bediüzzaman'ı sevmenin anlatısıdır. Aslında bu kitaba bu sebeple roman demek de biraz yanıltıcı. Çünkü gerçekte yaşanmış bir (birbirine geçmiş birçok hayatlar) hayat anlatılıyor. Romanda geçen isimlerden Cemil hariç (Cemil de muhtemelen yazarın kendisidir) hepsi gerçek; hem de 'büyük hayat'lar yaşamış 'mücadele' insanlarıdır. Bu bakımdan kitapta çok fazla özel isim var. Yazar 'anlatı'sını manilerle, türkülerle, şiirlerle güçlendirmiş. Fakat bu 'dış etken'lerin dozu biraz fazla olmuş.
"Bediüzzaman'ın hayatını anlatan Tarihçe-i Hayat'ı ve 'külliyatı' okumuş biri olarak bu romanda beni çok etkileyen birkaç 'olay'ı da söylemeliyim.
"Bediüzzaman Meclise davet edilir. Kürsüde bir konuşma yapar. Konuşmasında; milletin inançlı olmasından ve Kur'an'dan bahseder. Bunun üzerine Ebedi Şef sinirlenir; "Sizi muzafferiyetimizi kutlayıp, bize manevi destek veresiniz diye çağırdık; siz geldiniz namazın öneminden bahsediyorsunuz" diye çıkışır. Bediüzzaman işaret parmağını paşanın yüzüne doğrultarak; "Paşa paşa! Kâinatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra namazdır" der. Ebedi Şef çok öfkelenir.
"Bakın, Milli Şef de bir yerde ne diyor; "Said-i Nursi ve cemaati şu Adana-Halep demiryolunun ötesindeki Fransızlardan daha tehlikelidir."
"Bediüzzaman Barla'da sürgünde; göz hapsindedir. Elazığlı Hulusi Efendi birgün ziyaretine gelir. Bediüzzaman'ın giydiği şalvarda elli tane yama sayar. Elazığ işi yeni bir şalvar göndermek ister. Mektupla birlikte şalvarı gönderir. Hulusi Efendi mektubunda; "Efendim... hediye ve karşılıksız bir şey kabul etmeme kuralınızı bozmak istemem. Sizin için diktirdiğim bu yeni şalvarla, sizdeki yamalı eski şalvarı takas etmek isterim. Kabul ederseniz onu bana göndermeyin, orada ihtiyacı olan birine benim adıma veriniz" Bediüzzaman'ın cevabı şöyle; "Haklısın... kuralımı senin için de bozamam. Gönderdiğin yeni şalvarı aldım. Benim eski şalvarımla takas etmek istedim. Söylediğin gibi onu, senin adına ihtiyacı olan birine vermeyi düşündüm. Araştırdım fakat benden daha layık birini bulamadım. Dolayısıyla eski şalvarım yine bende kaldı. Gönderdiğin yeni şalvarı ihtiyacı olan birine verdim." Buyurun! Elli tane yama olan şalvarı giyerken kendisine gönderilen yeni şalvarı başkasına verme yüce gönüllülüğü günümüzde kimde var? Maalesef kimsede yok!
Yalsızuçanlar'ın bu nadide eserini özellikle 'demsizler' okumalı!