Kendi gelecekleri ve şahsî yatırımları için Üstad Bediüzzaman Said Nursi’ye iftira edenler, onun eserlerini menfur emellerine alet edenler, bugüne kadar hep belalarını buldular...
Çünkü bu asırda Üstad Bediüzzaman gibi İslam davasını kendisine bayrak yapıp davası uğrunda her şeyini feda eden başka bir isim yoktur. Hayatı boyunca mağdur ve mazlum olarak yaşayan böyle İslam âlimini dünyevi maksatlarına alet edenler iflah olmazlar. Üç örnek vereyim:
1-Dindar çevrenin bir gazetesinde yazar olan bir adam, 10-15 yıl önce bir televizyon programına çıktı ve genç iken öldürmek için silahla ateş ettiği bir yazarla ilgili anısını anlattı. Belliki adam fitneci bir suç örgütüne alet olmuş ve komünist-solcu olarak bilinen Türkiye’nin tanıdığı bir gazeteciye ateş etmişti. Ateş etmiş fakat öldürememişti. Hatıralarını anlatmaya devam eden dindar çevrenin duayen (!) gazetecisi büyük bir iftiraya imza attı ve dedi ki, “Üstad Bediüzzaman bu hareketim sebebiyle beni tebrik etti.”
Oysa Bediüzzaman, “Ben imanın cereyanındayım, karşımda imansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alâkam yok” diyerek asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmetinde olduğunu dünyaya ilan etmişti. Onun etrafında, kendilerini üstadları için maddi-manevi feda etmeye hazır olan bir talebe kitlesi vardı. Bütün gücüyle anarşiye karşı olan Üstad, faraza eğer böyle bir şey yapmak isteseydi, hiç kimseye muhtaç değildi. O gazeteci gibi bir adama hiç ihtiyacı yoktu. İşte Arş-ı alayı titretecek böyle bir iftirayı atan adam üç-beş yıl içinde tarihten silindi. Belki kendisi de bir iftiraya maruz kalarak belaya giriftar oldu. Orasını Allah bilir.
2-FETÖ terör örgütü lideri Gülen, hayatı boyunca Üstadı ve Risale-i Nur’u kendi hain emellerine alet etti. Üstadın ismi altında kendi kirli örgütünün reklamını yaptı. Onun ismini kullanarak kendi kitaplarını okuttu. Nur medreselerine rakip olacak “Işık Evler” oluşturarak kendi kitaplarını ve kasetlerini genç beyinlere nakşetti. Kendisini mehdi ilan ederek müritlerine ölümüne büyük bir bağlılık aşıladı. Üstadın talebelerinin mükerrer uyarılarına aldırış etmedi... En fazla üzerinde durduğu konulardan birisi de, Nur talebelerinin çocuklarına çengel atarak Nur talebelerini can evinden vurmak oldu. Maalesef kısmen de başarılı oldu. Hıyanetlerine en son bir yenisini ekledi: Üstadın “Kardaşım, ben dahi Risale-i Nur’un bu âli üslubunu değiştiremem” dediği Risale-i Nur eserlerini orijinal üslubundan çıkarıp tahrife kakınca darbeyi yedi. 40 yıllık hıyanet şebekesi yer ile yeksan oldu.
3-Son örnek daha fahiş ve yüz kızartıcı. Adeta İslam adına Türkiye Müslümanlarına bir hayâsızlık perdesi taktıran malum örgütün faaliyetleriyle ilgili… Hoca bozuntusu bu örgütün lideri, önce Darvinizme karşı yaratıcılık ve tevhit düşüncesini savunarak İslam kamyonunda bir yer edindi. Eserleri Arapçaya ve İngilizceye çevrilerek İslam kamuoyunda bir muvahhit olarak algılanmayı başardı. Ardından zengin ve dine karşı lakayt olan ailelerin erkek ve kız çocuklarını alarak, “Modern İslam” adı altında onları birbirilerine harem haline getirdi.
Adnan Oktar, bununla yetinmeyerek televizyon kurdu ve her gece fuhuş kıyafetiyle arzı endam edip modern Müslüman görüntüsünü vermeye çalıştı. Taraftarları hep zengin çocuklardı. Çünkü böylesine lüks bir İslamî hayatın (!) talibi çok zengin gençler vardı. Önceleri Milli Görüşçülerle yan yana gelerek eserlerini onların gazetesinde yayınlattı. Daha sonra 15 Temmuz’a kadar Gülen hareketinin destekçisi oldu. Darbenin ardından kendi deyimiyle “Tayyib hocayı” destekledi. Hemen hemen her sohbetinde İsrail’i ve Yahudileri övdü. Son 7-8 yıl içinde, “Modern İslam’ı temsil ediyoruz” diyerek sağına ve soluna açık-saçık kadınlar alarak, İslam’la ve mukaddesatla alay eder gibi dini sohbet eşliğinde göbek atmaya başladı. Sultan Abdülhamid’in aleyhinde kampanyalar yaparak Yahudileri destekleyen görüşleri sıkça ekrana getirdi.
Özellikle son 6-7 yıl içinde Risale-i Nurdan alıntılar yaparak mehdiliği ve nurları iğrenç emellerine alet etti. En büyük amacı, güya Üstadı mehdi kabul eden Nur talebelerinin görüşlerine reddiyeler getirmekti. Oysa Üstadı mehdi kabul edip ortalıkta dolaşan bir tek insan bile görmek mümkün değildir. Ama o, “Ben de seyyidim” demek suretiyle, bütün varsayımları yok ederek sözü bir tek şahsın (kendi şahsının) mehdiliğine getiriyordu... O da darbeyi yedi... Hem o ve ekibi, öyle yüz kızartıcı ithamlarla gözaltına alındılar ki, İslam’la, Müslüman gelenekleriyle ve hele Risale-i Nur ve Üstad Bediüzzaman’la hiçbir alakalarının olmadığı anlaşıldı.
Allah Aziz’dir, güçlüdür ve intikam sahibidir.