33. Emirdağ Müzakeresinden Notlar
139. mektub
- Üstadımız İslam âlemi ile ittifakın ne derece ehemm olduğunu her fırsatta idarecilere haber veriyor. Dönemin Cumhur Başkanı ve Başbakanına hitaben yazdığı bu mektubunda Pakistan ve Irak ile olan ittifakları için bütün ruh-u canı ile onları tebrik ediyor. Bu ittifakın dört yüz milyon İslamların barışına ve selamet-i âmmenin teminine bir mukaddeme olduğunu ruhunda hissettiğini beyan ediyor. Arabistan ve Pakistan’da çok Nur Talebeleri olması ve oralarda Nurların ziyade tesiratı olduğundan bunları görerek beyan etmeye ruhen mecbur oldum diyor. Üstadımız bu mektubu onlara yazmasının kendisine namaz tesbihatında ihtar edildiğini de ifade ediyor.
- Bediüzzaman ırkçılığın çok büyük bir tehlike olduğunu defaatle izah ediyor. Istırahat-ı umumiye düşmanı olan gizli dinsizler uhuvvet-i İslamiyeye karşı ırkçılığı daha evvel defaatle istimal ettiklerini ve bundan sonra da kullanacaklarını ihtar ediyor. Irkçılığın seciyesinin başkasının zararı ile beslenmek olduğunu hatırlatıyor ve Türk ve Arapların milliyetleri İslamiyetle mezc olduğunu ve olması da gerektiğini ifade ediyor. Türk demek Müslüman demektir ve Müslüman olmayan kısmı Türklükten dahî çıkmıştır diyor. Bizim ve Arapların hakiki milliyeti İslamiyettir ve o bize yeter diyor. Pakistan ve Irak ile olan ittifakın da tehlikeli ırkçılığın zararını def edecek olması ve İslamların ittifakını temin ederek müsalemet i umumiyenin teminine hizmet edecek olması hasebiyle kıymetli olduğunu vurguluyor. İslamların ittifakı ile temin edilecek müsalemet-i umumiyeye Hıristiyan ve sair dinler sahipleri de muhtaç olduğundan onların da dostluklarını kazanmaya vesile olacağını söylüyor.
125- 126. mektublar
- Bediüzzaman, Risale-i Nur’un serbestiyietine ve intişarına çalışmayı “hayr-ı azîm” olarak tavsif ediyor. Bu Hayrı çokların kazanmasını arzu ediyor.
- Bediüzzaman, ilmin izzetini muhafaza için hiçbir zaman halkların hediyelerini almıyor.
- Bediüzzaman, Risale-i Nur’daki azîm ihlas sırrı için kabrini bir iki talebesinden başka kimsenin bilmemesini vasiyet ediyor. Firavun meşreplerin manay-ı ismî ile nazarları kendilerine celb etmek istedikleri, enaniyet ve benliğin gafletinin ziyade olduğu bu asırda, hayatında ziyaretçileri kabul etmediği gibi (Nurun hizmetine taalluk edenler müstesna) vefatından sonra da ziyaretçileri kabul etmeyeceğini haber veriyor.
132. mektub
- Dokuz yaşından sonra annesini göremeyen Bediüzzaman kardeşleri ile de ömrü boyu pek az görüşmüştür. Şefkatli ve hürmetli sohbetten mahrumiyetinden gelen yaralarını ve mücerred kalıp çocuk okşamasından mahrum kalmasından gelen noksaniyetini Risale-i Nur’un tedavi ve fazlası ile telafi ettiğini bildiriyor. Bu gibi yaralarına mukabil Cenab-ı Hak gayet zevkli manalar ile onu tedavi ediyor.
- Risale-i Nur’un tesis ettiği nurani bağlar ile Bediüzzaman bir anaya bedel çok analar ve bir bacıya bedel çok bacılar, birkaç evlada bedel milyonlar evlatlar Cenab-ı Hakk’ın kendisine ihsan ettiğini söylüyor.
140. mektub
- Bediüzzaman zahmetlerde bir inayet ve rahmet cilvesi bulunduğunu haber veriyor ve kendi hastalıklarındaki rahmeti, bu hastalıkların Risale-i Nur’daki azami ihlası nasıl muhafaza ettiğini kendisi için de bir ıstırahat vesilesi olduğnu anlatıyor. Muhataplarından da tahammülü için dua istiyor.
- Bediüzzaman, hastalığı nedeni ile Risalelere çalışamadığına üzülmediğini, kendisinin bedeline yüz binler Saidciklein ders verip konuştuklarını bilmenin rahatlığını yaşadığını ifade ediyor. Gavs-ı Geylanî (ks) Hazretlerinin de “sen inayet nazarı altındasın” diyerek teselli verdiğini diyor.
138. mektub
- Üstad Bediüzzaman Said Nursi her şehri kendi misyonu ile ifade ediyor. Konya için de “Anadolu medrese-i ilmiyesi” diyor. Böyle tavsif ettiği Konya’ya müştak olduğunu söylüyor.
- Said nursi, masrafa girerek İzmir mahkemesine giden fakir iki hakikatli nur kardeşini onları masraftan kurtarmak için kendi hususi otomobili ile Konya’ya kadar beraber götürüyor.
- Konya’ya gitmesinin ikinci bir sebebi kırk senede bir defa görebildiği kardeşi Abdülmecid Ağabey’i ve ailesini ziyarettir.
- Konya’ya gidişinin üçüncü sebebi ise İmam-ı Rabbani ve İmam-ı Gazali gibi mühim bir üstadım olarak tarif ettiği Mevlana Celaleddin’i ziyaret etmektir.
- Üstad Konya’da bed bir muamele ile karşılaşıyor ve dilediği ziyaretleri rahatlıkla gerçekleştiremiyor. Her zaman olduğu gibi bu mektubunda da karşılaştığı kötü muamelenin ayrıntılarını ve sıkıntılı yanlarını nazara vermiyor. Zaten ben de hasta idim, polislerin bu manasız muamelesinden kızmadım, hakkımı helal ettim Allah razı olsun dedim diyor. Bununla beraber onların yaptıkları büyük bir sehiv olduğunu da ifade ediyor.
- Bediüzzaman bu mektubunun “Mahkeme-i Kübra’ya Şekvâ”ya bir zeyil olabileceğini diyor. Bunca masum ve mübarek niyetlerle gittiği Konya’da ve kendisi de halkların teveccühünden onca kaçınan biri olmasına rağmen gördüğü acib muamele elbette o şartlarda ancak Mahkeme-i Kübra’ya havale edilebilir.