“Zeytin Dalı” harekatına katılan bir Mehmetçik, muhabirin “İstikamet neresi?” sorusuna “Kızıl elma” cevabını vermesiyle bir anda “Kızıl elma” efsanesi tekrar gündeme geldi. Nedir “Kızıl elma” efsanesi? Her milletin bir “kızıl elma”sı mı vardır? Tarihte geriye doğru gidip bir hatırlama yapalım:
Yazılı metinlerde Kızılelma’nın ilk göründüğü yer İstanbul’dur. Ayasofya'nın önünde dikili bir sütun üzerinde at üstünde bulunan Justinianus heykelinin elinde kızıl bir küre veya altından büyük bir elma vardı. İmparatorun dünyayı elinde tuttuğunu gösteren bu küre, cihan hakimiyeti tılsımının yazıtlarını taşırdı.
XIV.yy’da heykelin ve kürenin (kızıl elma) düşmesi, birçok ülkelerin Türkler tarafından fethine ve imparatorluğun çöküşüne bir işaret sayılmış. Gerçekten dünyaya hakimiyetini temsil eden bu heykelin Anadolu'yu gösterdiği; imparator Jüstinianuss'un "Beni yıkacak kimse buradan gelecektir" dediği hakkında bir söylenti de vardır.
"Kızılelma”, cihan hakimiyeti ülküsüne bağlı olarak halk kitlelerine ve askerlere, adı ve efsanesiyle yayıldı. Osmanlılarla birlikte ortaya çıktı. Evliya Çelebi, Hz. Muhammed'in (asm) doğumunda Ayasofya'nın kubbesiyle birlikte kızıl elmanın da düştüğünü yazar. Bizans'ın devamı için uğurlu bir tılsım sayılan bu küre Türklerin kızıl elması olarak İstanbul'u fethetme ülküsünü doğurdu. Hz. Peygamber’in (asm) “İstanbul bir gün mutlaka fethedilecektir; onu fetheden komutan ne büyük komutan, fetheden asker ne güzel askerdir” hadisi Osmanlı padişahlarının da bir kızıl elması olmuştur.
Kızılelma efsanesi yeniçeriler arasında da çok yaygındı: "Testiye kurşun atarız; keçeye kılıç çalar; kızıl elmaya dek gideriz" sözü, onların bu ülküsünü gösterir.
Türkçülüğün öncülerinden Ziya Gökalp’ın şiir ve yazılarında da “Kızılelma”, Büyük Türk Birliği’ni simgeleyen bir ülküdür. Milli edebiyatımızın diğer birçok yazar ve şairlerinde de Kızılelma motifinin yansımaları görülür.
Rusya denildiğinde akla ilk gelen yer, hiç şüphesiz Moskova’nın merkezinde bulunan “Kızıl Meydan”dır. Kızıl Meydan günümüzde pek çoğumuza öncelikle Komünizm dönemini çağrıştırır. 15. yüzyılda Kremlin'in duvarları tamamlandıktan hemen sonra yapılan Kızıl Meydan, tarih boyunca idamlara, gösterilere, geçit törenlerine ve mitinglere sahne olmuştur. Rusçadaki orijinal adı Krasnaya Ploshchad olan Kızıl Meydan’ın adı eski Rusça bir sözcük olan krasnyi’den gelmektedir. Krasnyi kelimesi “güzel” anlamına gelmekte iken zaman içinde anlamı değişmiş ve de modern Rusçadaki kullanımı ile kızıl/kırmızı anlamında kullanılmaya başlanmıştır.
1917 yılında “Ekim Devrimi” veya “Bolşevik Devrimi” olarak adlandırılan ihtilal yalnızca Rusya coğrafyasının değil, tüm Dünya’nın kaderini değiştiren, 20.yüzyılın en önemli dini, kültürel, siyasal ve toplumsal olaylarından biridir. Sonunda Çarlık rejimi yıkılır ve yerine kominist bir rejim kurulur. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği döneminde izlenen din karşıtı politika sebebiyle İslâm’a ve diğer dinlere karşı acımasız bir mücadele yürütülür. Bolşevik devrimiyle birlikte Komünizm doğrultusunda kiliseye karşı karşıt yaklaşımlar başlar. Lenin ile beraber Marksist anlayışın temelleri atılır. “Din halkın afyonudur“ sözünün sahibi Mark’sın fikirleri acımasız uygulamaları da beraberinde getirir.
Anadolu toprakları üzerinde doğup büyüyen Bediüzzaman ise bu tehlikeye şu sözleriyle işaret ediyordu:
“Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun. Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah'ın birliğine hizmet edeyim.” (Şualar,14.Şua)
Evet işte Bediüzzaman dinsizlik fikrine karşı Allah’ın varlığı ve birliğini yani Tevhidi önceleyen Risale-i Nur adını verdiği Kur’an tefsirlerini yazmış ve onu bütün insanlığa armağan olarak sunmuştu. Onun bütün eserleri kırmızı kaplıdır. Talebeleri bu konu hakkında "Üstadımız kırmızı ciltleri tercih ederdi” demekten öte herhangi bir bilgiye sahip değiller. Bu konuda ona da hiçbir sual de sormamışlar.
Bugün Risale-i Nur adı verilen kırmız kaplı eserleri okuduğumuzda onları içinde bir kızıl elma saklıdır. İşte Bediüzaman’ın Kızıl elması:
“Sultan Selim'e biat etmişim. Onun ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira, o vilâyat-ı şarkiyeyi ikaz etti. Onlar da ona bîat ettiler. Şimdiki şarklılar, o zamanki şarklılardır. Bu meselede seleflerim, Şeyh Cemaleddin-i Efganî, allâmelerden Mısır müftüsü merhum Muhammed Abduh, müfrit âlimlerden Ali Suâvi, Hoca Tahsin ve ittihad-ı İslâmı hedef tutan Namık Kemal ve Sultan Selim'dir ki, demiş:
İhtilâf u tefrika endişesi
Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni.
İttihadken savlet-i a'dâyı def'e çaremiz,
İttihad etmezse millet, dağ-dar eyler beni.”
Evet onun Kızıl elması “İttihad-ı İslam”dır.