Risale Haber-Haber Merkezi
Milat yazarı Mehmet Nuri Yardım, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebesi Dr. Sadullah Nutku'yu yazdı.
İbrahim Sadullah Nutku'nun "Türkiye’nin ‘bahtiyar doktor’larından" olduğunu belirten Yardım, Serdengeçti'nin onun hakkındaki düşüncelerini aktardı:
"İsmi Anadolu’da bir efsane gibi dolaşıp durdu. O, Osman Yüksel Serdengeçti’ye Yeni İstiklal gazetesinde şu ateşli satırları yazdırtmıştı: “Konya Hapishanesi’nde bir Dr. Sadullah vardı. Allah’ım ne adamdı o? Nasıl imandı onunki! Adam hapishânede idi, fakat gül gülistan içinde idi. Gülen gözlerle bakardı insana. Her şeyi unuturdum onun yanında. Adam âdeta teneffüs edilen bir şey gibiydi. Yanımdan bir ruh gibi uçuverip gideceğinden korkardım!.. ‘Şu pencereyi kapat. Sonra doktor uçar gider bu demirlerin aralarından.’ demiştim yanımdaki arkadaşa. Fakat onun uçmaya, gitmeye niyeti yoktu. Bu kadar yüksek olduğu hâlde bizim gibi sürünenlerle beraberdi. Bizi bırakmıyordu, kurtaracaktı o.”
Kanlı 27 Mayıs 1960 Darbesi’nin başı Cemal Gürsel'in “Türkiye’de huzur yok!” sözlerine karşı Serdengeçtinin bir telgraf yazdığını, darbeci askere göndermek istediğini ancak daha sonra vazgeçtiğini ifade eden Yardım, "Telgraf şöyleymiş: “Türkiye'de huzur, Konya Hapishanesi koğuşunda Doktor Sadullah'ın yanında, huzura kavuşmak istiyorsanız buyurun” dedi.
Yardım, Bediüzzaman ile tanışan Nutku'nun değişimini ise şöyle anlattı:
"İyi ve temiz bir ailenin evladıydı Sadullah. Bediüzzaman Said Nursi ile tanışıp da Risale-i Nurları okumaya başlayınca bambaşka bir adam oldu. Trabzon’un Of ilçesinde ikamet eden ailenin en küçüğüydü. Osmanlı Ordusunda deniz subayı olan babası binbaşı Süleyman Nutku Beyin sürgünde olması münasebetiyle 1908 yılında Preveze’de doğdu. Donanma-yı Hümayun’un meşhur zırhlılarından olan Mesudiye’de ve Aziziye’de vazife alarak muhtelif harplere katılan ve Deniz Müzesi’ni kuran Süleyman Bey, Üsküdar’a yerleştiğinden çocukluğu da orada geçti. İlkokul, ortaokul ve lise tahsilini Üsküdar’da tamamladıktan sonra babasının da teşviki ile Askerî Tıbbiye’ye girdi. Başarılı bir tahsil hayatının ardından mezun oldu ve kıta doktoru olarak askerî birliklerde görev yapmaya başladı. Bu arada ihtisasını tamamlayarak verem ve dahilî hastalıklar mütehassısı oldu. Asistan olarak ihtisas yaptığı yıllarda kendi çabası ile Almanca dilini öğrendi ve Alman Kralı Kayzer Vilhem’in, Dahilî Hastalıkların Genel Teşhisi isimli kitabını Türkçeye tercüme etti. Anadolu’nun değişik yerlerinde uzun seneler vazife yaparak binbaşı rütbesine kadar yükseldi. 1950 yılında kendi arzusuyla ordudan istifa etti.
"Hayatının akışını değiştiren hadise şöyle oldu: Çevresinde isimlerini duyduğu kıymetli şahsiyetleri ziyaret etmeye meraklıydı. Beşiktaş’ta Vişnezâde Camii’nde imamlık yapan emekli yüzbaşı Refet Bey’den aldığı Haşir Risalesi’ni okuyunca dinî hassasiyeti arttı ve bundan dolayı Konya’ya yerleşmeye karar verdi. Gitti ve bu şehirde bir muayenehane açtı. Hastalarını tedavi ederken onlara dinî telkinlerde de bulunuyordu. Konya’da da bazı maneviyat büyüklerini ziyaret etmeye başladı. Bediüzzaman’ın Emirdağ’da ikamet ettiğini öğrenince onu ziyarete gitti. Konya’ya geliş gayesini öğrenen Bediüzzaman ona, “Kardeşim, sen gül bahçesindesin, gübrelere fazla bakma, çiçeklere, güllere bak, iyiliklere, güzelliklere bak. Bu dünyada tam istediğin gibi bir yer bulamazsın.” diyerek hakikat dersini verdi.
"Bu sözler onu etkilemişti. Artık sosyal hayatın içinde bile doğru yolun bulunabileceğine inanmaya başlamıştı. O bir ‘Nur talebesi’ydi. Muayenehanesine gelen hastaları, önce muayene edip ilaç yazıyor ve onları tedavi ediyor daha sonra da imani bahislerden bölümler okuyup hastalarına Hastalar Risalesi’ni hediye ediyordu. Bu alışkanlığa merhum Ayhan Songar’ın da sahip olduğunu duymuştum. Demek ki hakiki doktorlar, maddi ve manevi ilaçları hastalarına birlikte verirlermiş.