Bediüzzaman'ın gelişi, Anadolu kıtası'nın direnişi

Yusuf KAPLAN

Önceki hafta Uluslararası Saraybosna Üniversitesi'nde gerçekleştirilen Risale-i Nur Kongresi dolayısıyla Bosna'daydık. Bu yılki kongrenin tema'sı Risalelerde medeniyet fikriydi. Beş ayrı kapalı oturum hâlinde gerçekleştirilen kongre çerçevesinde bir de halka açık bir panel düzenlendi.

Bu tür kongrelerin, sempozyumların ve panellerin artık gelenek hâline gelmesi, yaygınlaşması, uluslararası boyutlara taşınması, elbette ki, sevindirici. Geçtiğimiz ay da Hindistan'da çok kapsamlı bir Bediüzzaman sempozyumu düzenlemişti İstanbul İlim ve Kültür Vakfı, yılmak, yorulmak nedir bilmeyen başkanı Faris Kaya'nın öncü girişimleriyle.

* * *
Bu tür faaliyetlerin Bediüzzaman'ın çağ aşan ve çağ açacak tefekkür ufku ve derinliğiyle orantılı olarak gerçekleştirilmesi, Bediüzzaman'ın düşüncelerinden yola çıkılarak dünyaya esaslı bir medeniyet fikrinin nasıl sunulabileceği üzerinde yoğunlaşılması gerekiyor.

Gerçi bu yıl Bosna'da düzenlenen kongrenin geçen yıllardakine kıyasla daha 'tartışmalı' ve daha 'verimli' geçtiği konusunda kapalı oturumlara katılan arkadaşların hemfikir oldukları gibi bir izlenim edindim. Öte yandan Hindistan'da düzenlenen Bediüzzaman sempozyumunun da çok verimli geçtiğini Faris Kaya Bey özel bir dost sohbetinde anlatmıştı.

Gerek Mehmet Kutlular Bey'le gerekse Bosna'daki kongreyi organize eden diğer arkadaşlarla yaptığım görüşmelerde kongrenin nasıl daha verimli hâle getirilebileceği konusundaki acizâne fikirlerimi kendilerine ilettim.

* * *
Son olarak Mardin'de Artuklu Üniversitesi'nde ilk defa muazzam bir Münazarat Sempozyumu düzenlendi geçtiğimiz hafta. Gerek katılımcıların çeşitliliği, gerek yapılan konuşma ve münazaraların zenginliği, gerekse Kürt sorununun bizi beklemediğimiz ve asil bir medeniyetin çocukları olarak hak etmediğimiz trajik ve zamanla komik bir çıkmaz sokağın eşiğine fırlatacak kadar büyüdüğü, hatta kontrolden çıkmaya ramak kaldığı bir zaman diliminde düzenlenmesi nedeniyle zamanlaması açısından kritik bir dönemeçte böyle bir sempozyumun gerçekleştirilmesi, her bakımdan hayatî ve tarihî bir adımdır. RisaleAkademi'nin başkanı İsmail Benek Bey'in ve Artuklu Üniversitesi rektörü Serdar Bedii Omay'ın şahsında bu harikulâde sempozyumun hayata geçirilmesinde emeği geçen bütün yürek insanlarını yürekten kutluyorum.

Hayatî ve tarihî bir sempozyum olduğundan sözettim Münazarat Sempozyumu'nun. Hayatiydi; çünkü Münazarat, Bediüzzaman'ın ilk dönem eserleri arasında yer almasına rağmen, sanki bugün yazılmış gibi, yaşadığımız Kürt sorununa kalıcı ve köklü çözüm önerileri sunan çaplı bir eserdir. Münazarat'ın ve dolayısıyla Bediüzzaman'a böylesi bir şeyi başarabiliyor olmasının sırrı, Bediüzzaman'ın bütün eserlerine damgasını vuran nebevî soluğun rahmet, adalet, hakkaniyet, 'hürriyet' ilkeleri çerçevesinde herkesi kucaklayıcı, herkese hayat ve söz hakkı tanıyan peygamberî bir yolculuğun kodlarını önce kendinde, kendi hayatında ve eserinde bütün asaleti, hakikati ve ihata kabiliyetiyle tecessüm eden bir medeniyet fikrine dayanıyor olmasıdır.

Bediüzzaman'ın bütün eserlerinde gözlemlediğimiz gibi, en küçük meselelerden en büyük meselelere kadar bu nebevî medeniyet soluğu, onun, her konuda hem en özel, hem de en temel boyutları yakalayabilmesini mümkün kılıyor. Sözgelişi, Bediüzzaman, Münazarat'a, Kürt sorununun görünen ve görünmeyen boyutlarını teşrih masasına yatırarak ve kendine özgü bir dille ve üslupla tartışarak başlıyor ve özelde Kürt sorununun, genelde İslâm ümmetinin temel sorunlarının kalıcı ve köklü olarak nasıl çözümlenebileceğini gözler önüne seren, benzerine İmam Gazalî'de rastladığımız 'eğitim' tasavvuru özelinde Medresetüzzehra projesiyle köklü bir medeniyet fikrinin yapı taşlarını döşeyerek nihayete erdiriyor Münazarat'ı.

Münazarat, bize, yaşadığımız pratik ama büyük ölçekli bir sorunun nasıl anlaşılabileceği, anlamlandırılabileceği ve aşılabileceği konusunda bir metodoloji, bir usûl sunuyor aslında: Özel'den (burada Kürt sorunundan), genel'e, (aynı zamanda bir medeniyet projeksiyonunun güzergâhlarını belirleyen Medresetüzzehra projesine) doğru ilerleyen bir kalkış noktası ve varış noktası yöntemi armağan ediyor. Burada dikkat çekilmesi gereken ince nokta şu: En özel bir meseleyi bile ele alırken, zihninin gerisinde, nebevî soluğun sunduğu genel medeniyet perspektifinin gizli olduğu yakıcı gerçeğidir bu. Bediüzzaman'ı ve düşüncesini anlarken ve yaşadığımız sorunlara uyarlarken bu metodolojik yolculuğu aslâ gözardı etmemeliyiz diye düşünüyorum.

Münazarat Sempozyumu tarihî bir hâdiseydi, dedim biraz önce: En az üç açıdan tarihî bir sempozyumdu.

Birincisi, Türkiye'de ilk kez bir üniversite, Bediüzzaman sempozyumu düzenliyordu. Üniversite'nin rektörü, Serdar Bedii Omay'ın sempozyumda yaptığı açılış konuşması da en az sempozyum kadar tarihî ve nefis bir konuşmaydı.

İkincisi, Mardin'de Bediüzzaman'ın eline kelepçe vurulmuştu. Bu kelepçe'nin bu sempozyumla birlikte sembolik olarak sökülüp atılması ne büyük bir takdir-i ilahîdir, değil mi! Hamdolsun!

Üçüncüsü ve en önemlisi de, bizim içine sürüklendiğimiz ve bize yakışmayan boyutlar kazanan Kürt sorununun anlaşılması, anlamlandırılması ve aşılması sürecinde Bediüzzaman'ın fikirlerinin ve köklü önerilerinin Türkiye'nin entelektüel ve dolayısıyla siyasî gündemine taşınması, ne yazık ki, ilk kez çaplı ve kapsamlı bir şekilde bu sempozyumla mümkün olabildi.

* * *
Bu açıdan AK Parti Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik Bey'in orada hazır bulunması ve iyi bir konuşma yapması, önemliydi. Bu arada sempozyumun en nefis, en derinlikli ve en nüfûzkâr konuşmalarından birini -üstelik de irticalî olarak- eski bakanlardan Rıza Akçalı Bey'in yaptığını özellikle hatırlatmak bir kadirşinaslık olarak görülmeli.

Ve belki de sempozyum'un en önemli tebliğlerinden birini Bilgi Üniversitesi'ndeyken benim asistanlığımı yapan, sempozyuma Amerika'dan katılan genç kuşağın parlak isimlerinden sevgili Mücahit Bilici kardeşim sundu ve bir de müjde verdi: Bir ekiple birlikte Münazarat'ı İngilizce'ye çevirdiklerini söyledi sevgili Mücahit.

* * *
Son olarak dikkat çekmek istediğim nokta, en hayatî nokta: Kürt sorunu gibi kangrene dönüşen bir sorunun nasıl hâl yoluna konulabileceği konusunda en esaslı, en derinlikli, en 'içeriden' fikirleri Bediüzzaman geliştirmiştir ve bu fikirlerin bu 'açılım süreci'nde gözardı edilmesi benim hiçbir şekilde anlayamadığım, anlam veremediğim bir şeydir: Böyle bir düşünürün, bu kadar kucaklayıcı, ayrıntılı ve meseleyi derinden kavrayan fikirleri nasıl gözardı edilebiliyor, havsalam almıyor gerçekten!

Ezcümle... Bediüzzaman'ın Türkiye'nin ve dünyanın entelektüel gündemine taşınmaya başlanması, Bediüzzaman'ın, dolayısıyla Anadolu kıtası'nın direnişi ve gelişi olması bakımından sevindirici bir gelişmedir.

* * *
Bu arada Mardin'de sempozyum'un dışında Mardin'deki dostlarla unutulamayacak bir Mardin gecesi yaşadığımızı, derin sohbetlerden birinden ötekine girip çıktığımızı hatırlatarak bu unutulmaz geceyi yaşatan İbrahim Özcoşar, Feridun Bilgin, Rauf Aydın, Mehmet Emin Demirdağ ve İstanbul'dan İLEM'den öğrenci arkadaşım Ziya Polat, Bilgi'den öğrenci arkadaşım Selim Derin ve diğer dostlara kalbî teşekkürlerimi sunuyor ve ilk fırsatta Mardin'e en az birkaç gün kalabilecek şekilde geleceğim sözünü veriyorum.

Yeni Şafak

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.