Risale-i Nur okunur, okuyanı çoktur ama önemli olan Bediüzzaman’ın davasının tarih içinde görünürde farkedilmeyen meslek ve meşrebine sadakattir. Türk tarihi veya Osmanlı tarihi son iki yüz yıldır çok büyük olaylara sahne olmuş ve bu sahnelerde çok insan heba olup gitmiştir. İhtilaller, devlete baş kaldırmalar, gizli cemiyetler kurmak, Jön Türkler, Türkistan Erbab-ı Şebabı hareketi daha çok anlatılacak olay var. Bediüzzaman’ın çok harika, özel ve düşünülmüş bir yol haritası vardır.
Aşağıdaki şiir şiir değil bir dini, siyasi, edebi, fikri bir haritadır. Bediüzzaman’ın yol haritasıdır. O çok büyük yönlendirmeleri ve sözleri böyle basit kalıplar içinde anlatmayı gaye-i telif yapmıştır. Onda azamet yoktur. İfadesindeki azameti de herkes hissedemez. Tezevvüc tevellüdün mukaddemesidir, metinle tezevvüc edilmezse tevellüd olmaz. Yeni anlamlar üretilemez. Bediüzzaman bir talebesine “siz okuyorsunuz ama ben içiyorum” demiş. Bunu nasıl anlayalım. Galiba Denizli’den ayrılırken de bir talebesine bu yolda bir söz söylenmiştir.
Bu şiir Bediüzzaman’ın otoportresidir. Şairler ve yazarlar, romancılar biyografik romanlar yazarlar veya kendilerini anlattıkları roman ve şiir yazarlar. Bu modern yani serbest şiir tarzında söylenmiştir. Üstad kendini izah eder, dünya görüşünü, dava anlayışını, içtinabının biçimini… Hayatı büyük vakalarla, mekanlarla dolu bir insan. Büyük Millet Meclisine gitmiş, orada hoşamedi yani hoş geldin diye karşılanmış. Konuşmuş, isyan eden taburların önüne çıkıp, “zabitleriniz günahkar olabilirler ama sizin bunları bahane edip isyanınız şanlı Osmanlı imparatorluğunu haleldar eder” der. Onun gibi kendini korkmadan ateşe atan bir adam daha gösteriniz. “Hak bildiğim davada korku elimi tutup caydıramadı” diyor. Gerçekten korkmamış. Korkuyla tanışmamış.
“Muhatabım Ziya Paşa değil Avrupa meftunlarıdır.” Ziya Paşa’yı iyi tanımış bir insan. Ziya Paşa Avrupaya kaçmış veya gitmiş ama hayatında bir Avrupa meftunluğu yok, kimliğini korumuş. Yakınmaları var;
Diyar-ı küfrü gezdim, beldeler kaşaneler gördüm
Dolaştım mülkü İslamı hep viraneler gördüm.
Onun ve Namık Kemal’in devleti revize etmek çalışmaları biraz da Avrupa’da gördükleridir. Ama aramızdaki mesafe öyle ihtilalle, baş kaldırmakla giderilecek gibi değildir. Bediüzzaman “gayri meşru tarik, zıddı maksuda gider” der. Bu ihtilalcilerin yoludur. Fetullah Gülen de 1960 ihtilalcileri de hep gayri meşru tarikleri kullanmışlardır.
Bediüzzaman’ı tanımak başka onun meslek anlayışına göre eğitim vermek başkadır. Herkes Bediüzzaman’ı tanıdığını söylüyor ama makam, mevki, şöhret ve debdebe insanı aldatır. Namık Kemal’i Avrupa’ya kaçıran bir Fransız gemisidir, kimin arabasına bindiği ve nereye gideceği bellidir.
Ziya Paşa’da Avrupa’ya düşkünlük görülmüyor. Adana’da iken sekreteri mührünü çalar yanlış icraatlarda bulunur, sonra durum anlaşılır. Ziya Paşa, hemşerim “Bu milleti önce eğitmeli sonra başka işler yapılır” der.
Konuşan Bediüzzaman değil Kur’an talebesidir. Onun adına konuşur, ferdi bir telakki gibi görünürse de umumi bir yorumdur. Kalbini Kur’an adına konuşturur. Büyük adamlar çok özel mekanlarda konuşurlar. Türk edebiyatının önemli şahısları İstanbul’da herkes tarafından sanat ve edebiyat mahfeli olan yerlerde konuşmuşlardır. Ama Bediüzzaman aşağıdaki şiirde bir dut ağacının başında konuşmuş, azamet ve şatahat yok. Bu tür açıklamalar kitapların başına konur, Bediüzzaman ise hakkında bir kanaat hasıl olduktan sonra söylemiştir.
Siyah Dutun Bir Meyvesi
[O mübârek dut başında, Eski Said, Yeni Said lisâniyle söylemiştir.]
Muhatabım Ziyâ Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır.
Mütekellim nefsim değil, tilmiz-i Kur’ân nâmına kalbimdir.
(Bediüzzaman şairdir, yukardaki beyitte ahengi sağlamak için a sesli harfini her yerde kullanmış ve bir musiki parçası gibi yapmıştır, mısraları. Şiir Onyedinci Sözün ahirine alınmıştır, kendisine gelinceye kadar ki kitabın dörtte birinden sonra söylenmiştir. Ama bu Onyedi Söz Bediüzzaman’ın öğretisinin tamamını çağrıştıracak kadar geniştir. Bu yüzden genel bir hüküm verir. Mevzi bir söz değil. Mutlak söylenmiş. Söylenen sözleri mütalaa ederken “ecnebilerin fikrine sapma” der okuyucularına. Çünkü “dalalettir, yanlıştır, sapıklıktır, kabul de etsen sonra pişman nadim olursun” diyor. Ecnebilerin fikirlerine göre hareket eden iki yüz yıllık batıya açıldıktan sonraki bütün ecnebiperestler bu millete bir şey verememişlerdir. Sonunda da pişman olmuşlardır ama badeharabil basra.)
Geçen sözler hakikattir; sakın şaşma, hududundan hazer aşma.
Ecânib fikrine sapma, dalâlettir kulak asma; eder elbet seni nâdim.
Görürsün en ziyâdarın, zekâvette alemdârın,
O hayretten der dâim: "Eyvah, kimden kime şekvâ edeyim, ben dahi şaştım!"
(Yukardaki cümlede ziyadar ve alemdar kimdir? Bediüzzaman isim vermemiş ama bir şahsı kastediyor. Hem ziyadar yani ışık tutuyor yol gösteriyor, hem de alemdar. Alemdar bir grubun önde gelen kimsesidir. Bu şahıs kimse pişmandır, şaşmıştır, galiba ondan üstteki ecanip fikrine sapanlardan ve bu fikrinden dolayı topluma yol gösterendir. Bediüzzaman yanlış fikri söyler her zaman şahıs ismi vermez. Öyle olsaydı dinde, sanatta, felsefede, tarihte, siyasette birçok insanın adını verirdi, öyle uygun görmüş isim vermez.)
Kur’ân dedirtir; ben de derim, hiç de çekinmem.
Ondan Ona şekvâ ederim, sen gibi şaşmam.
Haktan Hakka feryad ederim, sen gibi aşmam.
Yerden göğe dâvâ ederim, sen gibi kaçmam.
Ki, Kur’ân’da hep dâvâ nurdan nuradır, sen gibi caymam.
Kur’ân’dadır hak hikmet; ispat ederim, muhâlif felsefeyi beş para saymam.
Furkandadır elmas hakikat, dercân ederim, sen gibi satmam.
Halktan Hakka seyrân ederim, sen gibi sapmam.
Dikenli yolda tayrân ederim, sen gibi basmam.
Ferşten Arşa şükrân ederim, sen gibi asmam.
Mevte, ecele dost bakarım, sen gibi korkmam.
Kabre gülerekten girerim, sen gibi ürkmem.
Ejder ağzı, vahşet yatağı, hiçlik boğazı-sen gibi görmem.
Ahbaba kavuşturur beni, kabirden darılmam, sen gibi kızmam.
Rahmet kapısı, nur kapısı, hak kapısı; ondan sıkılmam, geri çekilmem.
"Bismillâh" diyerek çalıyorum; (Hâşiye 1) arkama bakmam, dehşet de almam.
"Elhamdülillâh" diyerek rahat bulup yatacağım; zahmeti çekmem, vahşette kalmam.
"Allahü ekber" diyerek ezan-ı haşri işitip kalkacağım; (Hâşiye 2) mahşer-i ekberden çekinmem, mescid-i âzamdan çekilmem.
Lûtf-u Yezdân, nur-u Kur’ân, feyz-i imân sâyesinde hiç üzülmem.
Durmayıp koşacağım, Arş-ı Rahmân zılline uçacağım, sen gibi şaşmam inşaallah.
Hâşiye 1: Eyvah diyerek kaçmıyorum.
Hâşiye 2: İsrâfil’in ezanını fecr-i haşirde işitip "Allahü ekber" diyerek kalkacağım. Salât-ı Kübrâdan çekilmem. Mecmâ-ı Ekberden çekinmem.