Risale-i Nur talebeleri olarak elbetteki siyaset bizim önceliğimiz değil. Herşeyden evvel risalelerdeki iman hakikatlerinden istifade etmeye çalışmak ve başkalarının da istifade etmelerine yardımcı olmak birinci ve asli görevimiz. Ancak şunu da belirtelim ki; iman hakikatlerini orijinal bir şekilde izah eden Bediüzzaman’ın, siyasi konular hakkında da orijinal ve mükemmel prensipleri vardır. Gerektiği zaman ve gerektiği yerde, yanlış yapmamak için bu prensiplerin uygulanması da, önemli maslahatlar içermektedir. Onun siyasette takip ettiği hususlar içerisinde; idare ve yönetime talip olma, herhangi bir makama göz dikme ve şahsi menfaat gözetme, bir partinin tarafgir partizanı olma ve kargaşa çıkararak iktidarı ele geçirme gibi maksatlar yoktur. O bu tür siyasi faaliyetlerden daima Allah’a sığınmıştır. Ancak idarecilere yol gösterme, nasihat etme, proje sunma ve yapılan yanlışlarla ilgili ikazda bulunma, onun siyasi faaliyetlerinin omurgasını teşkil etmektedir. Bu cümleden olarak çok partili dönemde demokratik bir hak ve görev olan tercih hakkını kullanmayı da asla ihmal etmediğini görüyoruz. Hatta öyleki, rey verme gizli olduğu halde O, hangi partiye rey verdiğini ilan ve deklere etmektedir. Tabii ki bunu particilik veya herhangi şahsi bir menfaat adına yapmamaktadır.
Bediüzzaman; hangi partinin hangi gerekçelerle desteklenip rey verilmesi hususundaki düşüncelerini birkaç mektubunda açıkça belirtmektedir. Hele bunlardan arka arkaya iki mektubu var ki; bu mektuplarda hiçbir tereddüde ve yoruma yer vermeyecek şekilde bu gerekçeler ifade edilmektedir. Nur talebeleri için rey vermedeki temel ölçü, bu mektuplarda belirtilen ölçü ve gerekçelerdir. Şimdi uzun olmaması için bu mektupların bazı noktalarını aktardıktan sonra tahlilini yapalım:
‘’Üstadımızdan, niçin Demokrat Partiyi muhafazaya çalıştığını sorduk.’’ Cevaben:
"Eğer Demokrat Parti düşse, ya Halk Partisi veya Millet Partisi iktidara gelecek. Halbuki, Halk Partisi İttihatçıların bozuk kısmının cinayetleri ve hem Cumhuriyetin birinci reisinin Sevr Muahedesiyle ve çok siyasî desiselerin icbariyle on beş senede yaptığı icraatının kısm-ı âzamı tamamıyla eski partiye yüklendiği için, bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi katiyyen iktidara getirmeyecek.Çünkü Halk Partisi iktidara gelecek olursa, komünist kuvveti aynı partinin altında bu vatana hâkim olacaktır… İşte bunun için, hayat-ı içtimaiye ve vatanımıza dehşetli bir tehlike teşkil eden bu partinin iktidara gelmemesi için, Demokrat Parti’yi, Kur’ân ve vatan ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum" dedi.
"Milletçilere gelince:.. Eğer bu parti, ırkçılık ve Türkçülük fikri esas ise, birden hakikî Türk olmayan bu vatandaki ekseriyetin ancak onda üçü Türktür, kalan kısmı da başka milletlerle karışmıştır. O zaman, Hürriyetin başında olduğu gibi, bu asil ve mâsum Türk milleti aleyhine bir milliyetçilik tarafgirliği meydana gelecek. O vakit hakikî Türkleri, ecnebîler boyunduruğu altına girmeye mecbur edecek. Veya Türkleşmiş sair unsurdan olan ve bu vatanda mevcut ırkçılık ve unsurculuk damarıyla bir ecnebîye istinad ile masum Türk milletini tahakkümleri altına alacaklar. Bu durum ise, dehşetli, tehlikeli olduğundan, Kur’ân ve vatan ve millet hesabına, dindar ve dine hürmetkâr Demokrat Partinin iktidarda kalmasını temin etmeleri için ders veriyorum" dedi. (Emirdağ Lahikası:422)
Hemen arkasından gelen mektupta ise bu tehliklerin dış uzantılarından bahsedilmekte ve buna karşı da yine Demokrat Partinin desteklenmesi zaruretine işaret edilmektedir.
‘’Demokratlar’a büyük bir Hakikatı ihtar:
‘’Şimdi Kur’ân, İslâmiyet ve bu vatan zararına üç cereyan var:
Birincisi : Komünist, dinsizlik cereyanı. Bu cereyan, yüzde otuz, kırk adama zarar verebilir. (Bu cereyanın yurt içindeki siyasi temsilcisi; dinsizliği tervic eden ve din düşmanlığı yapan siyasi teşeküldür.)
İkincisi : Eskiden beri müstemlekâtların (Osmanlıya bağlı olan İslam devletlerinin) Türklerle alâkalarını kesmek için, Türkiye dâiresinde dinsizliği neşretmek için, ifsad komitesi namında bir komite. Bu da yüzde on, yirmi adamı bozabilir. (Bu cereyanın yurt içindeki siyasi temsilcisi; ırkçılık ve din düşmanlığı maksadıyla faaliyet yapan siyasi partilerdir.)
Üçüncüsü : Garplılaşmak ve Hıristiyanlara benzemek ve bir nevi Purutluk mezhebini İslâmlar içinde yerleştirmeye çalışan ve dinde hissesi olmayan bir kısım siyasîler heyetidir. Bu cereyan yüzde, belki binde birisini Kur’ân ve İslâmiyet aleyhine çevirebilir…
Gördük ki, Demokratlar, evvelki iki müthiş cereyana karşı bize (Nurculara) yardımcı hükmünde olabilirler. Hem onların dindar kısmı daima o iki dehşetli cereyana mesleklerince muarızdırlar…. madem o Demokrat Partisi, meslek itibarıyla öteki iki cereyan-ı azîmenin durmasında ve def etmesinde mecburî vazifeleri olmasından, bu vatana ve İslâmiyete büyük bir faydası dokunabilir. Bu cihetten biz, Demokratları iktidar yerinde muhafaza etmeye Kur’ân menfaatine kendimizi mecbur biliyoruz. Onlardan hayır beklemek değil, belki dehşetli, baştaki iki cereyana siyasetlerince muarız oldukları için, onların az bir kısmı dine verdikleri zararı, vücudun parçalanmasına bedel, yalnız bir parmağı kesmek gibi pek cüz’î bir zararla pek küllî bir zarardan kurtulmamıza sebep oluyorlar bildiğimizden, o iktidar partisinin lehinde ehl-i dini yardıma davet ediyoruz. (Emirdağ Lahikası:423)
Tahlil: 1-Bediüzzaman tercih ettiği partiyi; iktidara alternatif aday olan partiler arasından yapmaktadır. Çünkü Demokrat Parti düştüğü takdirde iktidara gelecek partileri nazara vermektedir. "Eğer Demokrat Parti düşse, ya Halk Partisi veya Millet Partisi iktidara gelecek. (En azından koalisyon olarak gelebilirler.) Çünkü iktidar şansı olmayan tabela partilerinden herhangi birisinin tercih edilmesinin şerri defetme hususunda bir katkısı olamaz.
2-Bediüzzaman’ın öncelikli tercihi; zihniyet itibarıyla tehlikeli gördüğü partilerin iktidara gelmelerine engel olmaktır. Yani Demokrat partinin iktidar olmasından önce diğer partilerin iktidar olmamalarını hedeflemektedir. Bu durumda Demokrat Partinin “tampon parti” olarak düşünüldüğü görülmektedir.
3-Demokrat Partiyi diğer iki partiye göre ‘’Ehvenüşşer’’ olarak görmektedir. … Benim Nur âhiret kardeşlerim, "ehvenüşşer" deyip bazı biçare yanlışçıların hatâlarına hücum etmesinler. Daima müsbet hareket etsinler. Menfî hareket vazifemiz değil... Çünkü dahilde hareket menfîce olmaz. Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur’a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; "ehvenüşşer" olarak bakınız. Daha "âzamüşşer"den kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara faydanız dokunsun.’’ ( Emirdağ Lahikası:459) beyanı ve “onların az bir kısmı dine verdikleri zararı, vücudun parçalanmasına bedel, yalnız bir parmağı kesmek gibi pek cüz’î bir zararla pek küllî bir zarardan kurtulmamıza sebep oluyorlar’’ ifadelerinden bu açıkça anlaşılmaktadır.
4-Halk Partisi ve millet partilerine isim olarak değil zihniyet ve ideoloji bakımından karşıdır. ‘Hem onların dindar kısmı daima o iki dehşetli cereyana mesleklerince muarızdırlar…’madem o Demokrat Partisi, meslek itibarıyla öteki iki cereyan-ı azîmenin durmasında ve def etmesinde mecburî vazifeleri olmasından’’ ifadesi bunu göstermektedir.
5-Bediüzzaman, partileri münferit hareketleri ile değil genel hatları ile değerlendirmektedir. Yani ‘’Zerratı günahkarlardan mürekkep bir hükümet, tamamıyla masum’’ olamaz.’’Demek Nokta-i Nazar hükümetin hasenatı seyyiatına terccühüdür. Yoksa seyyiesiz(günahsız)hükümet muhal-i adidir.Ben öyle adamlara (Günahsız hükümet isteyenlere) anarşist nazarıyla bakıyorum.’’ (Münazarat:51) şeklindeki beyanı bu noktaya vurgu yapmaktadır
6-Bediüzzaman’ın rey verdiği partinin o günkü adı; ‘’Demokrat’’tır. Bu destek; Demokrat Partiyi isminden ve demokrasiyi bütün kurumlarda uygulamasından dolayı değil; diğer iki partinin iktidarına engel olmak için yapılmaktadır. Aynı konumda ismi başka olan bir parti olsaydı, destek aynı gerekçelerle ona yapılacaktı. Yani temel prensip ehvenüşşer prensibidir. Tabii ki bu partinin, diğerlerine göre daha dindar, daha dine hürmetkar ve daha hürriyetperver olma özellikleri de ‘’Ehvenüşşer’’ prensibinin içinde bulunmaktadır. Fakat ana ve temel gerekçe ‘’Def’i şer celb-i nef’a racih(tir)’’ (Kastamonu L:110) prensibince,şerrin defedilmesidir.
7-Bediüzzaman bu desteği; Kur’an, İslamiyet, vatan ve millet maslahatı hesabına yapmaktadır. Yoksa şahsi bir menfaat için değil! (Onlardan hayır beklemek değil) ifadesi ve ileri sürdüğü gerekçeler bunu açıkça göstermektedir.
8-Bediüzzaman reyini izhar etmekle, talebelerine ve diğer ehl-i imana bu hususta yön göstermektedir. Bunu sadece bir tavsiye olarak değil, ‘’mecburiyet’’ olarak yapmaktadır. (Bu cihetten biz, Demokratları iktidar yerinde muhafaza etmeye Kur’ân menfaatine kendimizi mecbur biliyoruz… o iktidar partisinin lehinde ehl-i dini yardıma davet ediyoruz.) Sözleri bunu göstermektedir. Müteakip yazımızda konuya devam edeceğiz.