Bediüzzaman’ın şahsiyet ve psikolojisi

Ahmet Nebil SOYER

Bediüzzaman dokuz yaşına kadar peder ve validesinin yanında kalmıştır. Onun köyüne gitmiştim, orada bazılarından dinlediğim küçükken tek başına dağlara çıkar geceleri de oralarda bulunurmuş. Anadolu’da böyle insanlara “kendini esmaya çaldırmış” derlermiş. Küçük Said de bu başını alıp gitmelerde neler olduğunu bilmiyoruz. Ama böyle dehaların çocukluk yıllarının farklı tezahürlere muhatap olduğunu biliyoruz. Dehalar üzerine araştırmalar yapan psikanalistler bunlarla ilgili ilginç fikirler ve müşahedeler öne sürüyorlar. Küçük Said’in ilk ilgisini çeken kardeşi Abdullah’ın aldığı eğitimle diğer çocuklardan farklı bir kişilik kazanmasıdır. O gözlemler onu da ilme sevk eder. İçinde meknuz olan ilim isteği bu şekilde ortaya çıkar. Abdülkadir Geylani tarlada hayvanı sürerken hayvan döner ve ona “sen bunun için mi yaratıldın?” diye sorar. O da hemen eve gider annesine “anne beni Bağdat’a gönder, ilim tahsil edeceğim“ der.

Kardeşinin halindeki fevkaladelikten dolayı, ondaki meziyetleri düşünüp hayran kaldı. Bunun üzerine ciddi bir şevk ile tahsili gözüne aldı ve bu niyetle nahiyeleri İsparit ocağı dahilinde bulunan Tağ köyünde Molla Mehmet Efendinin medresesine gitti. Fakat fazla duramadı. Burada Bediüzzaman’ın bütün hayatı boyunca temel niteliklerinden biri olan güdülemeyen ve bağımsız hareket etme tarzı ortaya çıkar. Halet-i fıtriyeleri icabı, daima izzetini koruması ve hatta amirane söylenen küçük bir söze dahi tahammül edememesi, medreseden ayrılmasına neden oldu.

Molla Said’de küçük yaşta görülen bu izzet, nefse muhabbetten ileri gelmiyordu. Kader-i ilahi istikbalde ila-yı kelimetullah vazifesini inayetiyle vereceği bir abdine, o vazifeyi bihakkın ifası için lazım olacak hasletlerden biri olan izzet-i ilmiyeyi vermişti. Molla Said henüz o zaman bunun mahiyet ve hikmetini bilemiyordu, fakat zaman gösterdi ki şimdi muhteşem bir ağaç mahiyetini alan Risale-i Nur’un muazzam ve geniş hizmetinin levazımatından olan izzet-i ilmiyeyi Cenab-ı Hakk Molla Said’in ruhunda ta o zaman küçük bir çekirdek olarak dercetmişti. (Tarihçe 34)

Her zaman yüksek zihni kapasiteli insanların idaresi zordur, bizim içimizde de yüksek zihni melekeleri olan insanlar yersiz eleştiriler yüzünden, itilip kakılarak yollarını değiştiriyor. Ortada hep muayyen bir zeka düzeyi olan insanlar kalıyor, ben de bunu hayatımda yaşadım. Bir gün bir yazı yazdım daha öğrenciyim, bir mafevkimiz! “Sen de çok oldun” dedi. Çok içerlemiştim. Hayatımda bu çekememezliğin verdiği itici laflar yüzünden nice huzursuz edici örnekler vardır. Bediüzzaman “fazla sıkmayınız herkes bir meşrebde olmaz” diyor. Kendisi de mesela Ceylan Abi için farklı bir davranış ve değerlendirme yolu izlemiş onun latifelerine hep makul karşılıklar vermiştir. Necip Fazıl “yalnız seccademin yününde şefkat“ demesiyle hem “beni kimsecikler anlamaz zaten sen öp seccadem” demiş.

Daha sonra tekrar Nurs’a döner. Nurs’ta ayrıca bir medrese olmadığından dersini büyük biraderinin haftada bir defa sılaya geldiği günlere hasrederdi: Bir müddet sonra Pirmiş karyesine sonra Hizan şeyhinin yaylasına gitti. Burada da tahakküme tahammülsüzlüğü, dört talebe ile geçinememesine sebep oldu. Bu dört talebe birleşip kendini daima taciz ettiklerinden bir gün Şeyh Seyyid Nur Muhammed Hazretlerinin huzuruna çıkıp, izhar-ı acz ile arkadaşlarını şikayet etmeyerek şöyle dedi. “Şeyh Efendi bunlara söyleyiniz, benimle döğüştükleri vakit dördü birden olmasınlar, ikişer ikişer gelsinler.” Seyyid Nur Muhammed küçük Said’in bu mertliğinden hoşlanarak, “Sen benim talebemsin kimse sana ilişemez“ buyurdu.

Ruhunda ve karakterindeki farklılık kendisine haksızca saldıran insanları şikayet ederken, onları tahkir etmez ancak hareketi daha mantıklı hale getirmeye çalışır. Yüksek bir kişilik örneği ve olağanüstü bir psikolojik tutum bu yapılan. O yaşta bu kadar harika bir davranış tarzı izlemek yaratılıştan farklı niteliklerle geldiğini gösteriyor. Böyle bir tutum ile davranmak nasıl mümkün olur ama olmuş. Bilim buna irsiyet diyor, yani atadan dededen gelen bir çekirdek yapının, karakter özelliğinin tekrarlanması demek. Büyük velilerde ve peygamberlerde, evliyalarda bu tarz hareket çok görülüyor. Allah bazı özel zatlara insan aklının almayacağı nitelikleri yüklüyor ve o şekilde dünyaya gönderiyor. Bunlar insanlığı düzene sokmak için ilahi bir tensip ile dünyaya gelin kişilerde görülüyor. Alman filozofu Schelling daha küçük yaştan o kadar farklı özellikler gösteriyor ki hocaları ”Bizim bu çocuğa öğretecek daha birşeyimiz kalmadı“ diyorlar. Allah her toplumu organize edecek kişileri kendi toplumlarının şartları içinde hazırlıyor. Schelling muvahhid bir filozof, fikirleri İslama çok yakın, babası dindar bir kardinal. Babasının uzman olduğu alanlardan biri de İslam.

Benzer bir vaka daha cereyan eder. “Biraderi Molla Abdullah ile beraber Nurşin Köyü’ne geldiler. Yaz olması dolayısıyla ahali ve talebeleri birlikte Şeyhan yaylasına gittiler. Orada biraderi Molla Abdullah ile bir gün döğüşmüş, Tagi Medresesi müderrisi Mehmet Emin Efendi, küçük Said’e;

“Ne için kardeşinin emrinden çıkıyorsun?” diye işe karışmış. Bulundukları medrese meşhur Şeyh Abdurrahman Hazretlerinin olması dolayısıyla hocasına şu yolda cevap verir.

“Efendim şu tekyede bulunmak hasebiyle siz de benim gibi talebesiniz. Şu halde burada hocalık hakkınız yoktur” diyerek gündüz vakti bile herkesin güçlükle geçebileceği cesim bir ormandan geçerek Nurşin’e gelir.

Daha küçük Said iken bir medrese müderrisine bu yolda cevap vermek, ne eğitimde, ne tarihinde olacak şey değil. Böyle bir tutum bugün bir kişiyi hiçbir şekilde hayata tutunduramaz. Gel gör ki bu uzun yol ve hatarlı gidiş Bediüzzaman’ı netice vermiş.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.