Çeşitli kaynaklarda teferruatıyla bahsedilen "Bediüzzaman'ın Samsun Mahkemesi ve o mahkemeye bizzat gitmemesi için Bediüzaman'a heyet raporu alınması" konusunda, o raporu alabilmek hadisesinin bizzat içinde bulunmuş olan (Mehmet Fırıncı adıyla daha çok bilinen merhum) Mehmet Nuri Güleç, hayattayken aşağıdaki özel bilgiyi bana vermişti.
* * *
Risale-i Nur talebeleri ve Müslümanlar aleyhine büyük bir tertibin gerçekleştirilebilmesi için savcı tarafından ısrarla talep edilen "Bediüzzaman'ın Samsun'daki mahkemeye bizzat gelmesi" ısrarına karşı, Bediüzzaman için Samsun’daki mahkeme hakimliğine gönderilmesi maksadıyla, Ceylan Çalışkan ile birlikte Dr. Sadullah Nutku’dan ilk raporu alan (Risale-i Nur talebeleri arasında “Mehmet Fırıncı” veya “Fırıncı Ağabey” olarak adından bahsedilen) Mehmet Nuri Güleç, Bediüzzaman için rapor almak olayının teferruatını hayattayken bana şöyle nakletmişti:
“1952 Yılında, Samsun’da çıkardığı ‘Büyük Cihat’ adlı gazetede Millet Partili Mustafa Bağışlayıcı, Bediüzzaman’ın (yukarıdaki yazıda bahsedilen) mektubunu Bediüzzaman’dan habersiz olarak Demokrat Parti’nin dindarlara baskı yaptığını iddia eden bir yorumla ve ‘En Büyük Delil’ manşeti ile neşredince, gazetenin sahibi olarak kendisi, gazetenin Yazı İşleri Müdürü Hüseyin Yücel ve Bediüzzaman aleyhinde de ceza davası açılmıştı.
O sıralarda din düşmanları, bütün Türkiye’de dindarları hedef alan bazı operasyonlarla Türkiye’deki dinî önderleri suçlamak gayret ve tahriklerine girişmişlerdi. Samsun’da, ‘Büyük Cihat’ gazetesinde çıkan yazı ile alâkalı dava Türkiye’nin bu ortamında devam ederken, Bediüzzaman Emirdağ’da ikamet ediyordu ve bu dava için Samsun’a gitmeyip, kendisinin isteği üzerine istinâbe yoluyla (mahkemenin olduğu ilin dışında) ifadesi alınarak Samsun’a gönderiliyordu.
Mahkemenin savcısı ise, Bediüzzaman’ın Samsun’daki duruşmalara celb edilmesi için hakime ısrarda bulunuyordu. Aslında Samsun’daki mahkemeye gidemeyecek kadar da hasta olan Bediüzzaman için Savcı’nın bu ısrarının, Samsun’a mahkemenin duruşması için gittiğinde bazı tertip ve tahriklerle hadiseler çıkartılarak bunların sorumluluğu suçlamaları ile Bediüzzaman’ın tevkif edilmesi planıyla alâkalı olabileceğini düşünerek, onun hizmetindeki Risale-i Nur talebeleri, bu plana fırsat vermemenin çarelerini aramışlardı. O sırada güçlükle İstanbul’a kadar gelebilmiş olan Bediuzzaman için ancak Samsun’daki duruşmalara celbini önleyebilecek rapor alabilmek o plana karşı çare olabilirdi.
Ceylan Çalışkan ile beraber Mehmet Nuri Güleç; “Bediüzzaman’a böyle bir raporu nasıl alabiliriz?” diye düşünürlerken, Sirkeci tren istasyonunun karşısındaki handa bir doktorun tabelası gözlerine ilişmiş. “Verem ve Dahilî Hastalıklar Mütehassısı Dr. Sadullah Nutku” yazılı o tabelayı okuduktan sonra, daha önceden kendisini hiç tanımadıkları ve kendilerine hiç kimse onu tavsiye etmemiş olduğu hâlde; “Bu doktor belki bu mevzuda bize yardımcı olabilir” diyerek, Dr. Sadullah Nutku’nun tabelasını gördükleri binadaki muayenehanesine gitmişler.
Dr. Sadullah Nutku, o tarihte “Maslak Askerî Prevantoryumu” (şimdi yok) adındaki bir askerî hastanede tabib binbaşıyken o görevinden istifa ile sivil hayata geçmiş ve İstanbul Sirkeci’deki o özel muayenehanesini yeni açmış bulunuyormuş.
Ceylan Çalışkan ve Mehmet Nuri Güleç, daha önce hiç tanımadıkları ve tabelasını ilk defa görüp geldikleri muayenehanesinde, o tarihte Bediüzzaman’ı henüz tanımamış ve bahsini de hiç duymamış olan Dr. Sadullah Nutku’ya niçin geldiklerini anlatmışlar. “Çok mühim bir din âliminin aleyhinde Samsun’da haksız bir dava açıldığını, bu mühim âlim zatın hem yaşlı ve hasta olduğunu, hem de Samsun’da bir provokasyon senaryosu ile kendisi, talebeleri ve bazı masum Müslümanları mağdur edecek bir tertip hazırlığını hissettiğini, bu davanın duruşmasına bizzat gitmemek ve İstanbul’daki bir mahkemede "istinabe" yoluyla ifade vermek istemesine rağmen bu haklı isteğinin kabul edilmediğini, bu durumun kendisi ve Müslümanlar aleyhine Samsun’da bir tertip hazırlandığı şüphelerini arttırdığını, avukatlarının da ancak sağlık sebepleri gösterilirse mahkemedeki duruşması için Samsun’a gitmeyebileceğini söylediğini" anlatarak, Bediüzzaman için Samsun’daki mahkemeye bizzat katılmamasını mazur gösterecek bir rapor alabilmelerinde Dr. Sadullah Nutku’dan yardımcı olmasını” istemişler.
Dr. Sadullah Nutku da, kendisine anlatılan Bediüzzaman’ı ve onunla birlikte bazı Müslümanları Samsun’da hedef alan şer planlarının bozulmasını sağlayabilmek için, hemen “Hermes Baby” marka küçük portatif mekanik daktilo makinesinde bir rapor yazmış. Verdiği bu ilk raporun mahkemeye sunulabilecek bir "heyet raporu" hâline dönüştürülebilmesi için de, bazı doktor meslekdaşları ile görüşmüş. Neticede, onun ilk raporuyla başlayıp daha sonraki meslekî temas ve gayretleriyle de alınan ve Bediüzzaman’ın karadan, denizden veya havadan Samsun’a gitmeye vücudunun tahammül edemeyeceği yazılı heyet raporu, Samsun’daki mahkeme tarafından kabul edilmiş ve Bediüzzaman o raporla Samsun’daki mahkemeye bizzat gitmeyerek, İstanbul’da "istinabe" yoluyla verdiği ifadesini mahkemeye göndertmiş.
* * *
Böylece de Dr. Sadullah Nutku, o heyet raporunun alınmasındaki yardımlarıyla hem Bediüzzaman’ın, onunla birlikte bazı Risale-i Nur talebelerinin ve Müslümanların aleyhine muhtemel bir provokasyonla zulüm teşebbüsünü önlemiş; hem de, ileride Bediüzzaman’ın Kur’an ve iman hizmetine ve Risale-i Nur talebeliğine, kendisinin bizzat verdiği ilk raporla birlikte o heyet raporunun alınmasındaki gayretiyle ve yardımı ile de sanki namzet olmuş.
* * *
Samsun Mahkemesinin başlangıcının Samsun’daki “Büyük Cihat” gazetesinde çıkan yazıda Bediüzzaman’ın başındaki sarığın çıkartılıp onun yerine şapka giydirilmeğe çalışılmasının anlatılmasıyla DP iktidarının hedef alınmış olması dolayısıyla Bediüzzaman’a vermiş olduğu o ilk raporundan başka, ona bu zorbalıkların benzerlerinin tekrarlanmasını önlemek için iki yıl kadar sonra Bediüzzaman’ın talebesi olarak verdiği ikinci raporu ve daha sonraki raporları, onun ömrünün sonuna kadar Sünnet-i Seniyye olan sarığa muhabbetle ve onun yerine konulmaya çalışılan “frenk serpuşları”na da -bilhassa camide namaz kılınırken bile onların başa konulmasına- muhalefetle hareket etmesinin belki de mühim sebeblerini meydana getirmiş olabilir.
* * *
Mehmet Nuri Güleç bu rapor hadiselerinden sonra bir gün, Bediüzzaman’la Eminönü-Sirkeci muhitinde bir yere birlikte giderlerken, Bediüzzaman’ın birden yolunu değiştirip Bâb-ı Âli yokuşunu çıkmağa başladığını, bir hanın kapısı hizasına geldiklerinde o handan Dr. Sadullah Nutku çıkınca, onu hemen Bediüzzaman’a işaretle göstererek kendisinin; “Sizin için raporları almamızda bize yardımcı olan doktor, işte bu...” dediğini, fakat o anda Bediüzzaman’la Dr. Sadullah Nutku’nun aralarında göz-göze gelmek, selamlaşmak, tanışmak ve görüşmek olmadan -Bediüzzaman’ın belki onunla tanışmalarının başka zaman ve şartlarda olacağını bilmesi sebebiyle– tekrar eski yoluna devam ettiğini de bana söylemişti.
* * *
Bediüzzaman’ı Emirdağ’da ilk defa ziyaret edip tanışmasından iki yıl kadar önce, onunla yukarıda bahsettiğim şekilde Bâb-ı Âli yokuşundaki bir han kapısı önündeki karşılaşması muhtemelen Dr. Sadullah Nutku’nun dikkatini çekmemiş ve hafızasında yer etmemiş olduğundan, bana bundan hiç bahsetmemişti. Mehmet Nuri Güleç bana bu hâtırayı naklettiğinde ise, Dr. Sadullah Nutku dünya hayatını yıllarca öncesinde terk etmiş bulunduğundan, kendisine bunu sormak ve teyid ettirmek imkânını da bulamamıştım.