Nasıl ki her bir çiçek, her bir nebat neşv-ü nema bulduğu yeri, tepeyi Hâlıkı namına zapt eder, oraya tevhid bayrağını diker, mânen “burası Hâlıkımındır” söyler. Öyle de Bediüzzaman Hazretleri nereye seccadesini sermiş ise orayı Kur’an namına, Risale-i Nur namına zapt etmiş, fethini ilan etmiş.
Eski Said devrinden kat-ı nazar; insanlar varlığını unutsun, yaşarken ölsün diye sürüldüğü Barla dağlarına seccadesini serdiğinde o vadi, o dağlar, o yamaçlar, oralı gönüller nur çiçekleri açtı. O güzellikler, o rayiha, o nur dünyaya yayıldı. Barla, Isparta, Sav, Bedre… ebediyen Bediüzzaman’ın oldu. Nurun menzilleri oldu.
Zahiri sürgün, hakikati fetih, devam etti. Üstadın seccadesi bu kez Kastamonu karakoluna serildi.
“Adres?”
“Karakolun üstü...”
Bu kez fethin müjdecisi, evvelki asrın müceddidi Mevlana Halid’in cübbesi, Bediüzzaman’a Kastamonu başkomiserinin hanımı, Asiye Hanım eli ile geldi.
Kastamonu fethi, Sadık Beyleri, Fakazlı ailesini, Çaycı Eminleri, Mehmet Feyzi Efendileri, ve daha nicelerini netice verdi. Hatta Sungurları…
Ve Emirdağ… Bir ikindi sonrası… Yolcularını Emirdağ meydanına bırakan otobüsten inen asrın sahibi hızla kıbleyi araştırıp seccadesini serer: Allah-ü Ekber!.. Yeni nur menzili bellidir. Emirdağ çiçekleri ufuktadır. Risale-i Nurun sıbgası ile sıbgalanan gönüllerin “sıra bizde, vazife bizde, emanet bizde” diye şenlenmesi yakındır.
Dünya yüzünde o seccade son kez Urfa’yı gördü. Urfa’nın şerefine şeref kattı. O gün bugün Urfa bu anıyla dopdolu, capcanlı.
Hiçbir yer olmamıştır ki oraya Bediüzzaman’ın seccadesi değsin de orası Risale-i Nur tarafından feth edilmiş olmasın… Nura bir makarr olmasın.
Çünkü o seccade ubudiyeti temsil ediyordu, küfrün karşısında imanın şahlanışını temsil ediyordu, dehşetli bühtanlara karşı hakkın saffetini, gücünü temsil ediyordu. Manevi fethin sembolüydü o seccade ve sahibi…
O seccadenin Emirdağ serüveni ve sonrası, Emirdağ Yılları sergisi ile hayat buldu yeniden. Bu kez sergi, canlı tanıkların varlığı ile bambaşka bir hayâtiyet kazandı. Ali Emîri Kültür merkezinin geniş salonu, hayatta olan-olmayan ağabeyleri, ablaları birden ağırlıyor. Orada ziyaretçileri birlikte karşılıyorlar, her biri mânen “beni de dinle” diyor. Dinleyen gönüller ise sürûrlara gark oluyor. Gençler, yaşlı bir bilgelik, yaşlılar ise genç heyecanlar tadıyor. Üstadın imanlı ve faziletli nesiller yetiştirme davasının semereleri her yaşta kaynaşmış, sergi içinde sergi olmuş.
Bu manevî ziyafetten yararlanmak için 12 Haziran’a kadar vaktiniz var.