Ali Bulaç'a açık mektup-5
10-"itihad-ı. İslam Partisi yüzde 60-70'i tam mütedeyyin olmak şartıyla şimdiki siyaset başına geçebilir" (Emirdağ Lahikası, 746) demiş olmasıdır. Demek ki bu orana ulaşıldığında mani zail olmuş olur: “ diyorsunuz.
Keşke Risalelerdeki bu cümle tam anlamış olsaydı. O zaman, o yazınızı yazmazdınız. Hem bu cümleyi yazıyor, bu manaya müttali olduğunuzu ortaya koyuyorsunuz; hem de öyle şeyleri usul diye anlatıyorsunuz ki, bizi gerçekten şaşırtıyorsunuz!.
Bediüzzaman’ın “Zerratı günahkarlardan ibaret olan bir cemiyette, masum hükümet arayana anarşist nazarıyla bakmak” ….gerekir dediğini de görmediğiniz, belli.
Benim Aziz Kardeşim, Ağabeyim!
- Bu Çağ, …Bizim ruhumuzun, Vahyin esasatının kurmadığı bir çağ,
- Bizim idrak biçimlerimizin işlemediği,
- Zihinlerin köleleştirildiği, İdrak biçimlerimizin yok edildiği bir çağ,
- Hakikate- dolayısıyla-Risalelere teslim olmak yerine,
- Hakikati- dolayısıyla- Risaleleri teslim almakla uğraşıyoruz.
- Bu, bizi nereye götürüyor? Nelerle uğraştırıyor, işte görüyorsun.
- Nerelerde takılıp kalıyoruz!
- Durduğumuz bir yer yok bizim: Yersiz-yurtsuzuz: …
- Her şeye başkalarının durduğu yer'den bakıyor,
- Başkalarının dilini konuşuyoruz:
- İslâm'a da, çağa da, eşyaya da İslâm'ın idrakiyle semavî ölçülerle değil,
- Asrın idrakiyle birilerinin gözüyle, günübirlik, kısır hislerin, anların, zorla taktıkları,
- Tedricen ve ustalıkla kazandırdıkları müşahedatla bakıyoruz:
- Çağın ağları ve bağları, "idrakimize, deli gömleği gibi giydirilmiş",
- Asrın, arzî idrakinin belirlediği kalkış noktası,
- Bizim kalkış ve her meseleye bakış noktamız hâline getirilmiş.
- Varış noktamız olması gereken iki cihan saadetini
- Bu kalkış noktası'ndan
- Yani asrın kısır idraki'nin
- Zihnimizi, idrak biçimlerimizi ve bakış açılarımızı tarumar ettiği
- Bu Yıkıcı ve her şeyimizi yok edici algılama ve görme biçimleriyle,
- Asla gidemeyeceğimizi iyi bilmemiz zarurettir.
- Böyle düşünmemek büyük hatadır.
- Çağları aşan nebevî yer'imizi, idrak biçimlerimizi, bakış açılarımızı
- Yitirdiğimizin de farkında bile değiliz hâlâ:
- Tastamam bir intihar halindeyiz.
- Ayrıca, hem bunun farkında değiliz,
- Daha da kötüsü, Bu büyük yanlışları En büyük, en yüksek zeminlerden doğru diye
- Dünyaya. Pervasızca, büyük iddialarla anlatma derdindeyiz.
- Heyhat! (Y.Şafak’tan-Mealen)
11- "Mani zail oldukta memnit avdet eder." Bir şeyin sıhhat ve cevazına engel teşkil eden şey ortadan kalkınca engellenen şey avdet eder. “ diyebiliyorsunuz amma şartların değiştiğini anlatıp, ortaya koyamıyorsunuz. İslam Âleminin perişan hali bir türlü idrak edilemiyor. Bunun çarelerinde çok temel hatalara düşülüyor. Ahir zaman şartları sanki tecrit edilmiş bir müşahedatla, realite dışında fehmediliyor, büyük hata yapılıyor.
12- “Bu bize Üstad'ın fikir ve hükümlerinin ebedi ve evrensel değil, tarihsel-dönemsel olduğunu gösterir.” diyorsunuz
Bu sonuca ulaşmanız da realite dışıdır. Kendisini bir çekirdek, bir kuru çubuk mesabesinde gören, telakki eden bir insanın Kutsi Kaynakların adeta ruhunu yansıtan metinlerine böyle sıradan satırlar olarak bakmamalısınız.
Kimse, bırakın Risale-i Nuru, Hadisi bile Kur’anla mukayese etmez, edemez. Kur’an ve Hadisin dışında hiçbir metni Kur’an gibi bütün zamanlarda hükümferma görmez, göremez. Bâki metinler olarak asla düşünmez.
Ancak, Batı ve Doğunun, Semavi Dinlerden ta Konfiçyus’lara, Aristo’lara kadar pek çok, kıyamete kadar geçerli olabilecek efkarı asırlar yok edememiş. Belki Vahiyden süzülmüş olabilecek sözlerin; aklen ulaşılmış, nefsü’l emirdeki doğrulardan ilhâmen kazanılmış çok veciz manaların, kanun gibi kabul edildiğini, edilebildiğini görmeli, görebilmeli diye düşünüyorum.
Tamamen Kur’an ve Sünnete, hem de Ümmice tâbi olan bir Bediüzzaman’ın fikirleri neden asırlarca hükmünü icra edemesin.
13-“Her Müceddit Kur'an'ın ebedi hakikatlerini ve ilahi hükümleri kendi döneminde yeniden ve bir kere daha ifade eder. Tecdid bir keşf-i kadimdir…”
Sözleriniz de iddianızı kurtarmaya yetmez. Çünkü bunlar genel kaidelerdir. İslâm Âleminin perişan hali bile sizi cerh eder.
İslam âleminin halini sizin geniş kültürünüz ve imkânlarınız ile bizden çok daha iyi bilmeniz gerektiğinden çoğu kez ağlayarak, dualarla bakabildiğim bu sahayı örneklerle anlatmaya yeltenmiyorum. İnşallah bütün insanların İslamiyet’le iki cihan saadeti elde etmesi için Bediüzzaman’ın tabiriyle “Ümmet-i Muhammedi sahil-i selamete çıkaracak bir gemide hademeler olarak…” çalışıyoruz. Canımızı bu yolda alması için daima Allah’a dua ediyoruz.
Bu yolda sizin ve çalıştığınız zeminin insanlarıyla beraber olduğumuza ruh-u canımızla inanıyoruz.
14-“Mani zail oldukta memnit avdet eder." Bir şeyin sıhhat ve cevazına engel teşkil eden şey ortadan kalkınca; engellenen şey avdet eder.”
Sözlerinizi de, ölçüp-biçip, Mısır’a, Suriye’ye, Irak’a ve hatta bütün İslam Âlemine bakıp lütfen düzeltin.
15- Allaha emanet olun. Bediüzzaman’ın fikirlerini Kur’an ve Sünnetten alındığı için rahatlıkla ruhunuza rehber yapın.
Çünkü Bediüzzaman:
- “Cenâb-I Hakka vâsıl olacak tarikler pek çoktur.
- Bütün hak tarikler Kur’ân’dan alınmıştır.
- Fakat tarikatlerin bazısı,
- Bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor.
- O tarikler içinde,
- Kàsır fehmimle Kur’ân’dan istifade ettiğim
- "Acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür" Tarikidir.
Şu kısa tarikin evrâdı,
- İttibâ-ı sünnettir;
- Ferâizi işlemek, kebâiri terk etmektir.
- Ve bilhassa, namazı tâdil-i erkânla kılmak,
- Namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır….
- Hakikatin ilminden,
- Şeriatin hakikatinden,
- Kur’ân’ın hikmetinden alınmış….şu tarik
- Daha kısadır. Hem daha eslemdir. Hem daha umumî ve Cadde-İ Kübrâdır... (Bkz: 26. Sözün Zeyli, 641) der.
Bediüzzaman, daima”
“İmanın gözüyle ve Kur'ân'ın talimiyle ve nuruyla ve Resul-i Ekrem ASM’ın dersiyle ve İsm-i Hakîmin göstermesiyle ….” diyerek, bütün efkarını şekillendiren kaynakların tamamen Kur’an ve Sünnetin Hikmetli menbaı olduğunu beyan eder.. (Bkz: Lem’alar, Münacat, 640)
Yazınıza Üstadımın:
“…Kelâmın, Ulviyetine, Kuvvetine, Hüsnüne, Cemaline kuvvet veren mütekellim, muhatab, maksad, makam olmak üzere dört şeydir. Ediplerin zannettikleri gibi yalnız makam değildir.
- Demek, bir kelâmın
- Derece-i kuvvetini anlamak istediğin zaman;
- Fâiline, Muhatabına, Gayesine, Mevzuuna bak.
- Bunların dereceleri nisbetinde kelâmın derecesi anlaşılır.”(Mesnevi-i Nuriye, 234 ) sözleriyle başlamıştınız.
Ben de o sözlere cevap vererek yazımı neticelendirmek istiyorum:
Sizin tarihsel dediğiniz Risale-i Nura ait Sözlerin:
- MÜTEKELLİMİ: Zahiren, ahir zamanın en büyük Müceddidi Bediüzzaman’dır. Ancak temel alındığı yer itibariyle Kur’an ve Sünnetin esasatını ihtiva eder.
- MUHATABI: Siz ve biz de dâhil olarak bu bir nevi fetret asrının bin yıllık teraküm etmiş dertleriyle yaralı bütün insanlarıdır.
- MAKSADI: Bütün insanların dertlerine Kur’an ve Sünnetten şifalar sunmak, onlara saadet-i dareyni kazandırmak için söylemiştir.
- MAKAMI: Bu zeminde, Kur’an ve Sünnetten alınan Hakaik; herkese, farz-ı ayn olan, Emr-i Bi-l-Ma’ruf, Nehy-i Anil-Münker vazifesi gereği, hem de “Asr-ı salisi aşrın, yani on üçün asrın (Yirminci yüz yılın) minaresinin başından (!)” söylenmiştir…
Bu sebeple bu eserlerin çok yüksek derecesi çok iyi düşünülmeli, çok iyi anlaşılmalıdır. Bediüzzaman’ı, diğer âlimlerle karıştırmamalıdır.
O son asrın en büyük Müceddidir. Sözleri bin senedir teraküm eden İslam ve hatta insan âleminin dertlerine deva olabilecek Kur’an ve Sünnetten alınmış, Ehl-i Sünnet meşrebine uygun bir Yeni Yol haritasıdır. Tıkanmış insan medeniyetinin, sadece siyasetle ilgili esasları değil, bütün sahalardaki saadet sırları inanın O’ndadır.
Cenab-ı hak, bütün hayırlı hizmetlerinizde muvaffak etsin, Amin.
Dualarınıza muhtaç Kardeşiniz. (Son)