Önceki gün akşam üstüydü. Telefonum çaldı. Telefonda İhsan Kasım El Salihi vardı. İhsan Kasım Ağabeye Abdülkadir Badıllı Ağabey misafir olarak gitmiş. Güzel bir sohbet etmişler, Badıllı ağabey bir hatıra anlatınca o anda İhsan Ağabey heyecanlanmış ve bunu hemen Risale Haber’de yayınlamak üzere beni aramış.
İhsan Ağabey telefonda bana diyor ki: “Abdurrahman kardeş Badıllı Ağabey şimdi bizden çıktı. Suriye ile ilgili bir hatıra anlattı. Mutlaka yayınlanması lazım, zamanıdır.”
“Peki ağabey” dedim telefonu kapattım. Badıllı Ağabey’i aradım. Geçmişte benim Badıllı Ağabey’le bir röportajım vardı. Risale Haber okuyucuları bilirler. O zaman Badıllı Ağabey bana bir söz vermişti. İstanbul’a geldiğinde bana misafir olacaktı. Ben de ondan güç alarak Badıllı Ağabey’e:
“Ağabey sizin bana borcunuz var. Siz borcunuza sadık değilsiniz” dedim. Benim bu şımarıklığıma Badıllı Ağabey tebessümle cevap verdi ve “İnşallah dua et kardeş borcuma sadık olayım. Yılbaşından sonra geleceğim artık sana borcumu ödeyeceğim” dedi.
“İhsan Kasım Ağabey Üstad’la aranızda geçen Suriye ile ilgili bir hatıra olduğunu söyledi. Onun için aradım” deyince Badıllı Ağabey anlatmaya başladı:
“Yıl 1958 idi. Ben Bediüzzaman’ı Isparta’da ziyaretine gittim. Ders yapıldı sohbetler yapıldı. Biraz rahatladıktan sonra dedim ki:
“Üstadım ben Sizi Urfa’ya götürmeye geldim.”
Üstad Hazretleri bana dedi ki:
“Kürdoğlu, ben Urfa’ya gelmem. Çünkü Urfa’ya gelirsem siyasete karışırım.”
“Üstadım Urfa ile siyasetin ne alakası var” diye sorunca, Üstad, “Kürdoğlu, Suriye ile Türkiye birbirinden ayrı. Bir tarafta Suriye bir tarafta Türkiye. Onlar böyle ayrı kaldıkları müddetçe ben rahatsız olurum. Ben onları birleştirmeye çalışırım. Aradaki sınırları kaldırmaya çalışırım ve bu da siyaset olur. Siyasete karışmış olurum. Onun için ben Urfa’ya gelmeyeceğim.”
Abdülkadir Badıllı ağabey bu hatırayı anlattıktan sonra Türkiye ile Suriye arasında vizelerin kaldırılmasını, yakında da sınırları kaldırma hedefinin olduğunu anlatınca Badıllı Ağabey’in cevabı şu oldu:
“Neden hayret ediyorsunuz? Bunu Bediüzzaman söylemedi mi ki? Bediüzzaman’ın söylediği şey muhakkak tahakkuk edecektir. O bugünün ve geleceğin bütün reçetelerini bize Kur’an eczane-i kübrasından tefsir ederek bırakmadı mı? Bediüzzaman bir gün dedi ki, ‘Ma ketebtu illa ma şahettu.’ Yani, ben hiçbir şeyi görmeden yazmadım. Bediüzzaman’ın beşaretleri zamanı geldikçe tahakkuk ediyor. Tiflis’te ‘medresemin planını yapıyorum’ dediği zaman İslam alemi parça parçaydı. Ama Üstad, o gün Tiflis’teki medresesinin planını yapıyordu. Evet bugün Tiflis’te, Gürcistan’ın birçok şehrinde, Rusya’nın birçok şehrinde, Moskova’nın göbeğinde onlarca medresesi var Bediüzzaman’ın.”
Aslında Badıllı ağabeyin anlattığı bu hatırayı bu ilk yayınlamamız değil; zira daha önce Badıllı ağabeyle yaptığım röportajda da anlatmıştı fakat o gün böyle bir olay uzak göründüğü için bizi bu kadar heyecanlandırmamıştı.
Badıllı Ağabey’in söylediği bir şey daha var. ‘‘Bu bayramdan önce yirmi gün kadar Suriye’de kaldım. Bugünkü cumhurbaşkanının babası Hafız Esad oğlu Beşşar Esad’a o zaman demiş ki, ‘Oğlum ben yanlış yaptım. Türkiye’yle aramı hep gergin tuttum. Sakın sen bunu yapma. Sen Türkiye’yle aranı düzelt.”
Acaba bugün Türkiye ile Suriye’nin arasının güzel olması bundan mıdır? Yoksa Türkiye’deki yönetimin Türkiye etrafındaki diğer ülkeleri düşman görmemesinden midir? Hafız Esat’ın oğluna söylediğinde hakikat payı olabilir. Türkiye bundan çok değil 7-8 sene öncesine kadar Suriye, Irak, İran, Yunanistan, Rusya ile düşmandı. Neden acaba? Gerçekten onlar mı aralarını bizimle gergin tuttular? Yoksa biz mi onlarla düşman olduk? Aslında yıllarca Türkiye’nin başına gelmiş yanlış kişilerin Türkiye’yi yanlış yönetmelerinden ve ırkçılık denen anayasal düşmanlıktan dolayı kendimize vehmi düşmanlar üretmişiz. Şükür ki bugün düşmanlıklar aradan kalkıyor, komşularımızla aramız düzeliyor. Sadece aramız düzelmiyor, sınırlarımız da düzeliyor.
Badıllı ağabey son yaptığı ziyaretinde Suriye’de “Yakında Suriye ile Türkiye arasında giriş çıkışların nüfus cüzdanıyla olacağının” konuşulduğunu da anlattı.
Bu şu demektir. Sınırlar kalkıyor. İnşallah nice ittihatlara. Sağlıcakla kalın.