Yüzbaşının Kızı, Kafkas Esiri gibi eserleri tüm dünyaca bilinen ünlü Rus edebiyatçısı Aleksandr Puşkin, 1799’da Moskova’da dünyaya gelir. Küçük yaşlarda yazmaya başlar. İlerleyen zamanlarda yazdığı yazılar ve politik şiirleri yüzünden Çar tarafından sürgün edilir.
Özgürlükçü tavırlarıyla halkın dikkatini çekmeyi de başarır. Bunların ötesinde aslında yaşamının dönüm noktası Natalya Nikolayevna Goncharova isimli kadına âşık olmasıdır. Bu aşk başladığında tarih 1829 yılını gösteriyordur. İşte hayatının akışını da bu aşk değiştirir.
İki yıl sonra Natalya Nikolayevna ile evlenir. Puşkin, karısına derin hisler beslemesine rağmen mutsuz bir evlilik geçirir.
Son derece güzel ve alımlı olan Natalya Nikolayevna’nın abartılı ve gereksiz sosyal yaşamı Puşkin’i zamanla borca sürükler, ardından da ölümünü hazırlar. Çünkü o dönemlerde eşinin, Baron Georges d’Anthès ile aşk dedikoduları yayılmaya başlar. Büyük edebiyatçı bunu onuruna yediremez.
Rus toplumunda bu durumlarda düello yapılması yaygındır. Puşkin, yıkılan onurunu tamir etmek için Anthes’i düelloya çağırır. Bunu yaparak bir anlamda ölüme meydan okur, çünkü Anthes’in, ordunun en iyi nişancılarından biri olduğu biliniyordur.
27 Ocak 1837′de Saint Petersburg yakınlarında yapmayı kararlaştırdıkları düelloda Puşkin, Anthes’i omzundan yaralamayı başarsa da onun atışıyla karnından aldığı yara yüzünden iki gün can çekişmenin ardından ölür.
Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar isimli eserinin “Tesettür Risalesi” kısmında Puşkin’in düelloda öldürülmesine atıfta bulunarak bazı toplumsal hakikatlere değinir. Bu hazin ölümün toplumsal birçok sıkıntının kaynağına işaret ettiğini söyler. Bu sıkıntının kaynağını da erdemsizliklere bağlar.
İslam gibi, diğer dinlerin temeli de erdem üzerine kurulmuş; ahlak kuralları erdeme odaklanmıştır. Ancak dinler, ahlak kurallarını çoğu zaman kategorize ederler. Yani toplum ahlakı, kişisel ahlak gibi. Kişisel ahlak kuralları da kadın ve erkekler arasında farklılaşabilir. Öyle ki bazı durumlarda kadından, daha erdemli olması beklenir.
Nitekim “Hayâ güzeldir; ama kadında daha güzeldir” buyurur Sevgili Peygamberimiz.
Bu, aslında kadını ötekileştirmeye yönelik bir kaide değil, mükemmelleştirmeye yönelik bir adımdır. Çünkü toplumların temel dinamiğinin aile, ailenin temel dinamiğinin ise kadınlar olduğunu söyler Asrın Âlimi.
Ünlü Fransız komutanı Napoleon da, “Daha zarif olan cinsin, toplumun mutluluğu için daha erdemli de olması gerekir” der.
Nur Müellifi, iffet duygusu üzerinden kimseyi rencide etmeyecek tarzda derin bir toplumsal analiz yapar Tesettür Risalesinde. Bağnazlığa da tüm kapıları kapatır. Şu manaları ifade eder orada:Toplum, ailelerden, aileler bireylerden oluşur. Ailelerin mutlu olabilmesi için eşlerin birbirine güven duymaları, gerekli güveni sağlayabilmek için de ferdî olgunluğa sahip olmaları gerekir. Kişisel olgunluğun başında da iffet olgusu gelir. İffet duygusunun, fertlerin gönüllerine yerleşmesi güven duygusunu perçinler. Bu konuda toplumlarda en etkin faktör şüphesiz kadınlardır.
Çünkü kadınlar dış görünüşü fazla önemser, herkesin kendilerini beğenmesini arzu ederler. Yapı itibariyle güzelliklerini sergilemekten hoşlanır; eşleri dışındaki insanların bakışlarının da kendilerine çevrilmesini isterler. Böylece eşlerindeki kıskançlık duygusunun ortaya çıkmasına sebep olur, aralarındaki samimiyet ve güvene gölge düşürürler. Neticede iki taraf da bundan zarar görür. İşte Puşkin’in düelloda öldürülmesi bunun bir sonucudur.
Başta İslam olmak üzere diğer semavi dinlerde de yer alan örtünme emri bu konuda ilham verici bir niteliğe sahip. Açık saçıklık konusunda en uç noktalarda bulunan Rusya’da bile insanlar, iffet konusunda hassas davranabiliyorlar. Hatta kendi toplumumuzda, hayatı düzensiz, ahlakı kötü en serseri gençler bile evlenecekleri kadınların iffetli olmasını arzu ediyor, evlilikleri süresince de eşlerini yabancı nazarlardan uzak tutmaya çalışıyorlar. İşte bundan dolayıdır ki Yaradan, insani değerlerin korunması adına erdemli olmayı emrederken bunun yöntemlerini de ilahi kılavuzunda vaz’ediyor.
Velhasıl Üstad Hazretlerinin ifadelerine göre erdem toplum yaşamının; iffet, erdem olgusunun; örtünme ise iffet duygusunun temel dinamiğidir. Elbette bunu sadece kadına hasretmek hata. İffet, kadına has bir değer değildir çünkü. Allah erkeklere de iffetli olmalarını emreder. Ancak “daha zarif olan cinsin, toplumun mutluluğu için daha erdemli de olması gerekir” düşüncesi de önemli bir ayrıntıyı ihtiva ediyor.
(Tesettür Risalesinin orijinali için bkz. Lem’alar, 24. Lem’a)