Bir zamanlar bir makale okumuştum, “Balzac’ın Uzun Cümlesi” diye. Dünya edebiyatında en uzun cümleleri kuran bir yazar olarak bilinir Balzac. Bir sahife tamamen bir cümledir. Hatta ikinci sahifeye taşan cümleleri de olur.
Bediüzzaman da Türk edebiyatının en uzun cümleleri kuran bir yazarıdır demek yerinde bir hükümdür. Birçok uzun cümlesi var. Uzun cümle kurmak yazarlar için zor bir tecrübedir çünkü uzun cümle herşeyden önce büyük bir muhayyile meselesidir. Muhayyile yani anlatacağınız şeyi hayalinizde şekillendirmeniz gerekir, sonra onu ifadeye dökmek gerekir. Mesela Beni Candan usandırdı şiiri Fuzuli’nin büyük bir hayal mahsulüdür. Ordaki imajı tasarlayan zihin ve onu ifadeye döken kalem ne kadar harikadır. Nasıl Süleymaniye büyük bir hayalin mahsulü ise büyük sanat eserleri de büyük hayallerin neticesidir.
Şebi hicran yanar canım döker kan çeşmi giryanım
Uyarır halkı efkanım kara bahtım uyanmaz mı?
Sevgiliden ayrıldığım gece ağlayan gözlerim kan döker, öyle ağlarım ki figanım halkı uyandırır ama kara bahtımı uyandırmaz. Bu tatlı ve hatarsız bir şikayettir, bir rivayette yukarı, bir yorumda ise aşağı yani insana dönüktür.
Elhüccet’üz Zehra’daki bir cümleyi sabah okudum, bir daha okudum uzunluğuna hayret ettim.
“Salisen hiç mümkün müdür ki kendi kemalatını ve kudret ve rububiyetini izhar etmek için bu kainatı bütün zerrat ve seyyarat ve ecza ve tabakatıyla halk edip kemal-i hikmetle her birisini bir vazife ile, belki çok vazifelerle mütemadiyen çalıştıran ve sermedi hadsiz cilve-i esmasını göstermek için kafile kafile arkasında belki seyyar müteceddid dünya arkasında ve mahlukat taifelerini bu misafirhane-i aleme ve hayat-ı dünyeviyye meydan-ı intihanına gönderip/ alem-i misalde kurulan uhrevi sinemalar ve berzahi fotoğraflarla suretlerini ve amellerini ve vaziyetlerini alarak onları terhisten sonra/ başka taife ve kafile ve seyyal ve seyyar bir nevi dünyaları o meydana vazifeler ve cilve-i esmasına ayineler olmak için gönderen bir Sani-i Zülcelal bir Halık-ı Zülcemal ve bir Allah-ı Zülkemal/ bu fani dünyada şuur ve akıl ile o Halık’ın bütün maksatlarına karşı mukabele eden ve bütün istidadiyle o Halık’ı sevip sevdirip, tanıyıp tanıttırıp, hadsiz dualarla beka-yı ahiret saadetini yalvaran ve akıl sebebiyle nihayetsiz elemler aldığından bütün fıtratı ve ruhu ve istidadı ile aynı lezzet olan hayat-ı bakiyeyi isteyen bu nevi insan için bir dar-ı mükafat ve mücazat bir haşir neşir olmasın? Haşa! Yüzbin defa haşa ve kella!...”
Cümle burada bitti. Şimdi bu cümleyi çözümlemeye, unsurlarına ayrıştırıp izahını yapmaya gelince. On beşe yakın cümle var. Birbirine mantıken, aklen, hissen bağlı, yaratmaktan, alemin inşasından, her varlığa uygun vazifeler vermesinden, yaratılışı kendi isimlerini yansıtmak için yapan ve bütün bu yaratılışa karşı onun anlamını anlayan ve ona göre tavır koyan insanları ahirete götürmemek bütün bu yapılanları abes yapar, işte en kısa izahı ama bu onun izahı değil hülasası.
Risale-i Nur okumak bir kitap alıp onu her gün bir oranda okuyup ama ne dediğini anlamak ve ne dediğini tezekkür etmek, çocuklara “bu dersten ne anladınız” dediğimizde onlar şunu şunu derler, siz de ders anlattım diye tatmin olursunuz.
Derse gitmek başka talebe olmak başka…
Bediüzzaman bu kadar uzun her biri bağımsız yan cümleleri bir büyük cümlede birleştirmiş. Uzun cümle büyük bir tasarım ve kurgu ve ifade gücü gerektirir. Ben kendi aklımla bu cümleyi kurmanın benim gibi nicelerinin işi olmadığını anlıyorum ama büyük bir sanatçı ve tasarım muhayyile karşısında olduğumu anlıyorum…