Bediüzzaman Hazretleri İstanbul'a geldiğinde Divanyolu'ndaki Piyer Loti otelinde kalmıştı.
İki gün sonra, gece Ankaraya döndü ve Beyrut Palas Oteli'ne yerleşti.
Yine İki gün sonra ünlü "Time" dergisinin Ankara muhabiri Bediüzzaman'la görüşerek kendisiyle uzun uzun röportaj yaptı (5 Ocak 1960)...
Time dergisi muhabiri Bediüzzaman Said Nursi ile niye ilgilenmiş olabilir?
Merak ettim gerçekten.
Arşive baktım.
Bulamadım. Çünkü röportaj yapıldıktan sonra hangi tarihte yayınlandığına dair bilgi yok.
Ancak Time dergisi röportaj yapıldığı tarihlerde, Bobby Keneddy'i kapak yapmış. Keneddy, seçim kampanyasını başlatmış ve seçmenlerin büyük desteğini almış... (Dip not: Bilindiği gibi Bobby Keneddy vurularak öldürülüyor. Daha sonra kardeşi John F. Keneddy bu suikastten sonra mecburen siyasete atılıyor ve Amerikan Başkanı seçiliyor.)
Derginin iç sayfasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar'la ilgili "No Exit" başlıklı bir makale var...
Makalede şunlar yazılı:
"Türk rejimi geçen Mayıs'tan itibaren askeri devrimle yönetiliyor. Devrik Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Osmanlı döneminin de en kıdemli direnişçisiydi. 1.Dünya Savaşı döneminde ağır bir sorumluluk üstlendi. Geçen hafta, Türkiye'nin devrik Cumhurbaşkanı intihara yeltendi. İstanbul yakınlarındaki ada hapishane olarak bilinen yerde burada eski Başbakanlardan Adnan Menderes ve 328 Demokrat tutuklulunun bulunduğu yerde, birlikte kahvaltı yaptılar. Daha sonra banyoya girmek için izin istedi. Kapının önündeki nöbetçi sesleri duyup içeri koşunca, küvetin içinde yığılmış, kemerini de boynuna dolamış bir vaziyette buldu. Yaşlı adam yeniden hayata döndürüldü. Bayar yorgun ve endişeliydi, 'Ben şerefimi kurtarmak için intihar ettim' dedi.
38 üyeli iktidardaki cunta bir açıklama yaptı: 'Tarih onu mahkum etti.' "(Tercümede kusur varsa bana aittir)
*
Bediüzzaman röportaj sonrasının ertesi günü Konya'ya biraderi Abdülmecid'i evinde ziyaret ediyor. Ardından Mevlana türbesine giderek, dualar ediyor ve oradan da Isparta'ya yöneliyor.
Üstadın bu gezisi Cumhuriyet Halk Partisi'ne ve dönemin gazetelerine dert oluyor. Bundan dolayı, 11 Ocak 1960'ta öğleden sonra Ankara'ya dönüyor. Hükümet, radyodan Emirdağ'da ikamet etmesi için Bediüzzaman'a resmen tavsiyede bulunuyor.
Bediüzzaman'ın arabası Çiftlik civarında polisler tarafından bir müddet durduruluyor.
İşte bu hadiseden sonra Bediüzzaman Hazretleri şu mektubu kaleme alıyor:
"....Beni altı vilayetten davet etmeleri üzerine giderken önümüze gelen ve Risale-i Nur'un mesleğinin hakikatını anlayan dost memurlar, Emirdağ'da istirahat etmemi ve şimdilik Emirdağ'da kalmamı hükümetin rica ettiğini bildirdiler. Zaten görüşmeye ve konuşmaya tahammül edemediğimden hakkımdaki bu dostane teklif ve vaziyet bir inayet oldu. Beni davet eden çok vilayetlerdeki hakiki kardeşlerimin hatırları kırılmasın. Hem bazı vilayetlere gidemediğimden ileri gelen vaziyetimle yüzbinlerle hakiki fedakar talebelerim gücenmesinler."
Mektuba devam ediyoruz:
".... Bu vaziyette yirmi vilayete gitmemin zarureti vardı. Ancak Risale-i Nur'un tab' edildği yerler olan Ankara, İstanbul ve Konya'ya gittim... Beni Emirdağ'da çeviren dostlara şunu derim ki; Hakkımdaki bu muamele bir inayet ve Rahmet-i İlahiyeye vesile oldu." (Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, s.403, 6.Baskı/Şubat 1979)
*
Üstad Ankara'ya son gidişinde talebelerine bir nevi vasiyet hükmünde olan dersler verdi.
87 yıllık çileli ömrünün en son dersleriydi bunlar.
Diyordu ki:
"Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir, menfi hareket değildir; rıza-i ilahiyeye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i ilahiyeye karışmamaktır. Bizler Asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz."
"...Evet mesleğimizde kuvvet var, fakat bu kuvvet asayişi muhafaza etmek içindir. Birisinin hatasıyla başkası veya akrabası hatakâr olamaz. cezaya müstehak olmaz, çoluk çocuğu mesul olamaz. İşte bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle asayişi muhafazaya çalışmışım."
"....Risale-i Nur, beşeri anarşistlikten kurtarmağa bir derece vesile olduğu gibi İslam'ın iki kahraman kardeşi olan Türk ve Arab'ı birleştirmeğe, bu Kur'an'ın kanun-u esasilerinin neşretmeğe vesile olduğunu düşmanlar da tasdik ediyorlar."
"Kardeşlerim! Hastalığım pek şiddetli; belki yakında öleceğim. Veyahut bütün bütün konuşmaktan, bazan men olunduğum gibi, men edileceğim. Onun için benim nur ahiret kardeşlerim, ehven-üş-şer deyip bazı biçare yanlışçıların hatalarına hücum etmesinler. Daima müsbet hareket etsinler. Menfice hareket vazifemiz değil. Çünki, dahilde hareket menfice olamaz."
"Kardeşlerim! Bu zamanın bir hastalığı daha var. O da benlik, enaniyet, hodfuruşluk, hayatını güzelce medeniyet fantaziyesiyle geçirmek iştihası, tiryakilik gibi hastalıklardır. Risale-i Nur'un Kur'an'dan aldığı dersin en birinci esası, benlik, enaniyet, hodfuruşluğu terketmek lüzumudur ki, ta ihlas-ı hakiki ile imanın kurtulmasına hizmet edilsin. Cenab-ı Hakk'a şükür, o azami ihlası kazananların pek çok efradı meydana çıkmış...."
"Madem mesleğimiz azami ihlastır; değil benlik, enaniyet, dünya saltanatı da verilse, baki bir mes'ele-i imaniyeyi o saltanata tercih etmek, azami ihlasın iktizasıdır." (a.g.e)
*
Sonrasını biliyorsunuz. Emirdağ'dan Isparta'ya gider. Bir müddet kaldıktan sonra buradan Afyon'a... Bir gece kaldıktan sonra tekrar Emirdağ'a hareket eder. Şiddetli hastalanır. Dr. Tahsin Barçın serum verir, iğne yapar. Ağır bir zaattürredir. Serum ve iğnenin etkisiyle biraz dalar.
Az sonra gülerek uyanır Bediüzzaman... Başında bulunan Zübeyir Gündüzalp, Hamza Emek ve Doktor Tahir Barçın'a:
"Kardaşlarım! Risale-i Nur bu vatana hakimdir. Mason ve komünistlerin belini kırmıştır. Biraz sıkıntı çekeceksiniz. Fakat sonunda çok iyi olacak" der. Üstelik bu sözleri üç kez tekrar eder.
Afyon, Emirdağ, Isparta...
Üstad iyice fenalaşır.
Saat gecenin iki buçuğunu gösterirken, bir ara gözlerini açar ve dudaklarından, zor anlaşılabilen bir kelime dökülür:
"Urfa'ya gideceğiz, hazırlanın."
Meşekkatli bir yolculuktan sonra, Bediüzzaman son menzil Urfa'da hayata gözlerini yumdu.
*
87 yıllık çileli bir hayatın bize anlattığı bir şeyler olmalı.
Acaba Üstadımızın bu zamanda vasiyetinin kaçta kaçını yerine getirebiliyoruz diye kendimize hiç sorduk mu?