Bediüzzaman'ın vefatının 50. yılında...

Mehmet ÖZÇELİK

* Bediüzzaman 23 Mart 1960 Çarşamba günü, Ramazanın 25.gecesi Urfa'da vefat etmiştir.

* Cumhuriyetin kuruluşunda tashih değil, yıkım olmuştur. Geçmişe aid ne varsa yıkıp, yerine yenilerini kurma dönemi başlamış. Bir şapka için binlerce baş kesilmiştir. Bu Türkiye'de böyle olduğu gibi,tüm İslâm dünyasında da böyle gerçekleşmiştir.

* Bediüzzaman ise; yukarıdan inmeci değil, alttan ve toplumdan ıslah etme yolunu tercih etmiştir.

* Osmanlı'nın yıkımı 8 şiddetinde bir deprem değil, işte Bediüzzaman böyle yıkılmalar, dünyanın manevi bir buhran geçirdiği dönemde gelmiştir.

Dünya bir değişimin içine girmiş.

* Bediüzzaman ve hayatının devreleri; Birinci Said Ve İkinci Said Devreleri olarak ele alınmaktadır.

Birinci Said Devrinde devamlı ön safta olmuş, aktif rol oynamıştır.

İkinci Said Dönemi ki, gerçek Said yani Risale-i Nur hizmetini başlattığı dönemdir.

* Bediüzzaman ismi kendisine; Büyük Alim Şeyh Bahid Efendi tarafından, sormuş olduğu; Avrupa ve İslâm devleti hakkında düşüncen nedir? sorusuna aldığı cevabda:

“ Avrupa bir İslâm Devletine, Osmanlı Devleti de bir Avrupa devletine hâmiledir. Bir gün gelip doğuracaklardır."

Bu cevaba karşı, Şeyh Bahît Hazretleri, "Bu gençle münâzara edilmez. Ben de aynı kanaatte idim; fakat bu kadar veciz ve beliğâne bir tarzda ifâde etmek, ancak Bediüzzaman'a hastır" demiştir.

Nitekim, Bediüzzaman'ın dediği gibi, ihbarâtın iki kutbu da tahakkuk etmiş. Bir iki sene sonra Meşrûtiyet devrinde, şeâir-i İslâmiyeye muhâlif çok âdât-ı ecnebiyeyi ahzetmek ve gittikçe Türkiye'de yerleştirmekle; ve şimdi Avrupa'da Kur'ân'a ve İslâmiyete karşı gösterilen hüsn-ü alâka ve bilhassa bahtiyar Alman milletinde fevc fevc İslâmiyeti kabul etmek gibi hâdiseler, o ihbarı tamamıyla tasdik etmişlerdir.”[1]

* Asrı tanımak Bediüzzamanı tanımaktır. Zamanın büyüklüğümü insanları büyütür yoksa zamanlar mı büyük insanları doğurur? Hep düşünürüm…

Zaman mı Bediüzzaman'ı doğurdu,yoksa Bediüzzaman mı zamanı bedi kıldı?

* Bediüzzaman'ı tanımak için zamanı ve zamanını tanımak lazım ve gereklidir.

Zira o zat, Muasır bir zattır. Asrı bilmektedir. Asrın adamı.. İbn-üz zaman.

* Bediüzzaman'ı hazmedemeyen despot ve tek partili, tek şef dönemi, sonuçta kendisini millete zorla ve zorbalıkla hazmettirmeye çalışmasına rağmen millet tarafından bir türlü hazmedilememiş, Bediüzzaman'a sahib çıkılmıştır.

* Bediüzzaman bu milletin bir değeridir.

* Şimdiye kadar İslam binası gösterilirken,bu kadar çaplı olarak ilk defa Bediüzzaman tarafından İslam sarayının içerisini gezdirerek, iman odalarını göstermiştir.

* Elmira Akhmetova, Bediüzzamanın tesbiti için "Osmanlı milletine önderlik edecek yeni hükümet ve meşrutiyet,ancak ve ancak şeriata ana kaynak olarak kabul eder ve ondan ilham alırsa muvaffak olabilirdi.” diyor.

* Bediüzzamanın gerçek feveranı 1907'de olur.

Birgün, Tahir Paşa bir gazetede şu müthiş haberi ona göstermişti. Haber şu idi:

İngiliz Meclis-i Mebusanında,( 1900 yılında İngiliz Müstemlekât Nâzırı Gladiston’un) Müstemlekat Nazırı elinde Kur'an-ı Kerîm'i göstererek söylediği bir nutukta, "Bu Kur'an İslamların elinde bulundukça, biz onlara hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur'an'ı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur'an'dan soğutmalıyız" diye hitabede bulunmuş.

İşte bu müthiş haber, onda tarifin fevkınde bir tesir uyandırmıştı. İstidadı şimşek gibi alevli, duyguları ve bütün letaifi uyanık ve ilim, irfan, ihlas cesaret ve şecaat gibi harika inayet ve seciyelere mazhar olan Bediüzzaman'ın, bu havadis üzerine, "Kur'an'ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim!" diye, kuvvetli bir niyet, ruhunda uyanır ve bu saikle çalışır.”[2]

* "Yirmisekizinci Mektubun Yedinci Meselesi" adlı eserinde bunun kendisine tevdi edilen bir görev olduğunu anlamıştır.

“Birinci Sebeb: Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vâkıa-i sâdıkada görüyorum ki: Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım Birden o dağ, müthiş infilâk etti; dağlar gibi parçaları, dünyanın her tarafına dağıttı O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır Dedim: «Ana, korkma! Cenab-ı Hakkın emridir; O rahîmdir ve hakîmdir» Birden o hâlette iken, baktım ki mühim bir zat, bana âmirane diyor ki: «İ'caz-ı Kur'anı beyan et» Uyandım, anladım ki: Bir büyük infilâk olacak O infilâk ve inkılâbtan sonra, Kur'ân etrafındaki surlar kırılacak Doğrudan doğruya Kur'ân kendi kendini müdafaa edecek Ve Kur'âna hücum edilecek; i'cazı Onun çelik bir zırhı olacak Ve şu i'cazın bir nev'inin şu zamanda izharına -haddimin fevkinde olarak- benim gibi bir adam namzet olacak Ve namzet olduğumu anladım”[3]

* 1926 yılında ölmesi için gönderildiği ve terk edildiği Barla'da, yeni bir hayata pencere açtı... Sünbül verdi... Madden çürüdü, manen yeni Said olarak doğdu.

Siyasetten uzak durdu.. Eserlerini yazdı..

* Mısır'da İhvan-ı Müslimin, devleti ele geçirip, İslâm'a ondan sonra hizmet etmeyi düşünüp ve bu uğurda 40 bin ihvanı müslimini defa ederken, Bediüzzaman bir tek talebesinin dahi burnunun kanamaması için kendisine yapılan her türlü zorbalığı, hizmetin selameti için içine akıtmıştır…

* Bediüzzaman'ın hizmeti uğruna insanların ebedi hayatlarını kurtarması bile başlı başına, en büyük hizmettir.

* Tatarların camii Kosturma'da, Üstad kaçmayı düşünürken, Üstadın sırtına ak sakallı biri eliyle vurarak, "Said şimdi firar zamanı değil" der. Üstad bundan memnun oluyor. Demek ki kendisiyle ilgilenen birileri var, moral olmuştur.

Bir müddet sonra aynı zat gelip şimdi gidebilirsin, diyor.Nasıl kaçacağını söylemesi üzerine, üzerinde bulunan elbisesini verip, şu eşeği sür, onlar seni ben zanneder, der.

Üstada öyle yapar ancak bir müddet sonra o zatı görmez. O ise Hızırdır.

Volga nehrinin kenarına gelince binbaşı Ali Haydar Beyi görür... Nasıl geçeceklerini sorar Ali Haydar Bey.

Bediüzzaman omuzuna tutunup, gözünü açmamasını söyler.

Ali Haydar Bey su şırıltılarını işitir, bir ara gözünü açınca, ayağı suya batar... Hemen gözünü kapatır. Karşıya geçince Bediüzzaman; "Keçeli bizi öldürecektin" der.

NOT:

23-Mart -2010 yılı ASU TV-de Bediüzzamanın vefatının 50.yılı münasebetiyle bir panel düzenledik. İki saat süren bu sohbetten sonra bir çok yerden telefonla ve görüşerek tebrikler aldık.

Tebriklerini iletenlere Teşekkürlerimizi arzederiz.

Yazıyı hazırlayıp göndereceğim sırada Bediüzzaman'a yapılan bir hakaret duydum. Zamanla geniş cevablar verilecektir. Kısaca cevab verecek olursam;

Bediüzzamanı herkes kabul edecek diye bir şart, görüşlerini benimseyecek diye bir mecburiyet söz konusu değildir. Zaten öyle olmuş olsa, problem kalmamış olur. Ancak sevilmese ve benimsenmese de hakaret edilmemelidir. Hakaret kendisiyle kavgalı oluşun bir göstergesidir.

Dipnotlar:
 
[1] Sözler | Konferans | 709.

[2] Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım : İlk Hayatı | 44.

[3] Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 357.
 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.