Bediüzzaman'ın Veziri Zübeyir Gündüzalp Ağabey-14

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

HİZMETTE PARANIN İKİ YÜZÜ!

(Paranın kulları helak oldular. (Paralandı, parelendi). Hadis-i Şerif

Zübeyir Abi bu hadisi notları arasına da yazmıştı.

Macid Türkmenoğlu anlatıyor:

-1961'de Konya'da mahkeme vardı, acele yıldırım telgraf çekilecekti. Parasını Zübeyir Abi vermek istediği halde, öğrenci olduğum halde parasını verip telgrafı çektim.

-Yine Bayram Ağabey Yozgat'a bir hizmet için gidecekti. Yol parasını vermek istedim, Bayram Abi almak istemedi. Zübeyir Abi "Al kardeşim al" dedi. Yine küçük bir kardeşe defter aldım, Zübeyir Abi ses çıkarmadı. Zübeyir Abi fedakarlığı çok iyi öğretmişti. Kimseye yapın demez, yapana da engel olmazdı.

(İksir kelimesinin üstüne basarak üstad gibi "fedakarlık iksirrr gibi tesir eder" derdi. M. Akay)

M.Emin Birinci anlatıyor:

-Zübeyir Abi, hizmetin parasını bozmakta bile kullanmazdı. Bir kardeş Risale-i Nur'un parasını verdi. Parayı cebine koymadı, avcunda tuttu yukarı çıkınca kasaya koymuştu.

- Gazete için bile katiyyen borç para vermezdi. Ankara'ya 2. sınıf otobüslerde ucuz biletlerle giderdi. Rahat koltukta gitmesini rica ettiğimizde, "Olmaz kardeşim! Benim param değil, Risale-i Nur'un parasıdır" derdi.

Halil Yürür anlatıyor:

- Üstad birgün bozuk paralara düğüm üstüne düğüm vurup Zübeyir Abi'ye, "Niçin bunları düğüm yapıyorum biliyor musun" deyince;
"bilmiyorum üstadım" diyor. Üstat da "Risale-i Nur'un parasına böyle sahip çık!" demiş. (ZG s 249)

Selahaddin Akyıl anlatıyor:

- 46 numaradaki bir ziyaretimde, Zübeyir Abi'ye para vermek istedim. Parayı aldı geri verdi ve "Bana, talebelere zekat olarak ver diye söyle!" dedi. Ben de yüksek sesle; talebelere zekat olarak verdiğimi söyleyince aldı.

- Dr. Mehmed Akay, Van'da muayenehane açtı. Kazandığı bütün paraları bana verir, ben de Zübeyir Abi'ye teslim ederdim. (ZG s 393)

Mehmed Akay anlatıyor:

- Meslek hayatımda yıllarca; Van ve İstanbul'dan kazandığım paraları, Zübeyir Abi'ye gönderiyordum. Her seferde fedakarlıktan bahsedince bir ara "ağabey okulu (Hacettepe Tıp asistanlığını) bırakıyorum" dedim. "Kardeşim dünyayı kalben terket!" dedi. (ZG s 314)

Hamdi Sağlamer anlatıyor:

- Ankara'da Bayram Abi, yardım etmek istiyen bir-iki zengin esnafı Zübeyir Abi'ye getirdi. "Kardeşim önce Risale-i Nur'un izzetini muhafaza etmemiz lazım!" diyerek yardımı kabul etmedi.

Sözler ilkin 2 cilt olarak1956'da Ankara'da basıldı. İlk basımın önde gelen kahramanlarından rahmetli Atıf Ural.

Sözler'in basımı için İstanbul tüccarlarından biri para vermek için çok uğraştı. "Ağabey çok ihtiyacımız var borç alsak olmaz mı" deyince, "Kardeşim, önce Risale-i Nur'un izzetini muhafaza edelim..." dedi.

Çok defa para ve bağış almaya karşı çıkarken, "Kardeşim! Para veren akıl da verir" derdi. (NBK s 147, ZG s 398 399)

Mehmet Fırıncı anlatıyor:

- Zübeyir Abi'ye hizmet için para verilince parayı cebine koymaz, avucuna sıkıştırır ve yediemin Mehmet E. Birinci'ye "al kardeşim" deyip teslim ederdi. (NBK 219)

Ömer Tuncay anlatıyor:

- Üniversiteyi bitirdiğimde Zübeyir ve Bayram Ağabey'in de olduğu istişare heyetine, “Ben çalışmaya başlayayım, hizmete de maaşımı vereyim” demiştim. Zübeyir Ağabey, “Kardeşim, bizim paraya ihtiyacımız yok, dava adamına ihtiyacımız var” demişti. (Genç Yorum Dergisi /Nisan 2018)

RİSALE-İ NUR DERSİ İZAH EDİLİR Mİ?

Ahmed Emin Dernekli anlatıyor:

-Zübeyir Abi'den bizzat şunu işittim: "Üstadımız, Risale-i Nur'u 3 temel esas üzerine bina etmiştir.
1- İmani bahisler
2- Müdafaalar
3- Lahikalar.

İmani bahisleri okuyanlar; ehli takva, ehli salahat olur. Müdafaaları okuyanlar davasının müdafaasıyla mücehhez olur. Lahikaları okuyanlar; hadiseler karşısında nasıl hareket edeceğini öğrenir. (NBK s 369 370)

Farklı hizmet gurupları için şöyle demişti: "Kardeşim şimdi dairemiz, yeni daireler haline geldi. Her daireyle uhuvvet ve muhabbet içinde hareket etmek, kimseyi kendi dairesine çekmeye çalışmamak, rekabetçi hareket etmemek, mukabele etmemek gerektir." (NBK s 374)

"Dersanede daima Nur sohbetleri olmalı, başka şeyler konuşulmamalı!" (NBK s 218)

Doktor Macit Türkmenoğu anlatıyor:

-Birgün üniversite talebeleriyle Halil Küçük'ün evine gitmiştik. Servet Armağan Ağabey ders okurken mecusi kelimesi geçti ve mecusiliğin sapık bir ceryan olduğunu söyledi. İçimden dedim ki "niye bunu izah ediyor?" Çünkü biz izahı hiçbir şekilde kabul etmiyorduk. Sıkıntılı şekilde "Servet niye izah ediyor, kendi fikrini, yorumunu katıyor" diye içimden geçirdim. Ertesi gün 46 numara 2. kattaki odasından aşağı indi ve, "Bak kardeşim Servet kardeşimiz mecusiliğin sapık bir cereyan olduğunu ne güzel söyledi, bak ne güzel söyledi" dedi. (ZG s 30)

Hamdi Sağlamer anlatıyor:

- Önce 30 dakika imani bahis ve 10 dakika ara. Sonra müdafaalardan 30 dakika ders ve 10 dakika çay faslı. Ardından 30 dakika Lahika dersi ve aşir okuyup dağılırdık. Zübeyir Abi, ders sonuna kadar mutlaka iki dizi üstünde oturur, gerekirse Üstad'ın hayatından hatıra anlatırdı.

Münakaşalı konularda, "kardeşim sadırdan değil satırdan" deyip konunun kitaptan yerini bulur okur, bizi delilli konuşmaya alıştırırdı. (NBK s 144)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.