Mustafa Sungur Ağabey'in anlatımlarına göre:
"Zübeyr Ağabey üstad için bir noktayı istinattır. Bu kumandandır.
Birgün Zübeyr Abi ayağındaki ağır ağrı sebebiyle Sandıklı Hüdai Kaplıcası'na gitmek istedi ve bizimle konuştu.
Bu arada üstad yatağında mühim bir şeyini kaybetmiş gibi sağa sola dönüp duruyor “nerede Zübeyr Zübeyr nerde” diye bağırıyordu.
Zübeyr Abi'yi çağırdık geldi ve üstad sakinleşti.
Birgün üstad “Zübeyr sen fenafilüstad olmaya mecbursun. Sungur da fenafinnur olmaya mecburdur" demiştir.
Yeniden yanında iman, Kur'an hizmetine başlamasını Mahmut Çalışkan'a şöyle anlatıyordu.
“Beni eskiden komünist ve masonlar mağlup edebilirdi. Zübeyr geldi artık kimse mağlup edemez!"
Bayram Yüksel Abi anlatıyor:
"Üstad Emirdağ'da 3 ay kadar kaldığı sırada, Zübeyr Abi ile hergün kıra çıkar bir saat hava alır gelirdi. Birgün yoldan giden kaymakam tarladaki Zübeyr Abi'nin takkesini başından aldırıyor.
Bunun üzerine çok hiddetlenen üstad, Zübeyr ve Ceylan'ı Eskişehir'e gönderip, Yıldız Oteli'nde 2 oda tutturuyor ve oraya yerleşiyorlar.
Eskişehirde iken
Tahiri Mutlu ve Rüştü Çakın, Üstada bizzat gelerek Isparta'ya davet eder. Şimdi müze olan 2 katlı evin üst katı düzenlendikten sonra Üstad 23 Ağustos 1953 günü talebeleriyle bu eve yerleşir.
2. Said dönemi hizmet tarzı yepyeni biçimde bu evde başlar.Üstad lahikalarda sıkça “Isparta sistemi, Isparta kahramanları” ifadelerine yer verir.
“Ana, PTT memurluğundan ayrıldım!"
Zübeyir abi, memurluktan ayrılışını rahmetli M. Emin Birinci'ye anlatmış, onun ağzından dinliyoruz:
“Memurluktan ayrılınca ana-babamı ziyaret ettim. Bütün akrabalar toplanmıştı.
İstifa ettiğimi söyleyince hep bir ağızdan hayret edip “olur mu yaa nasıl olur” dediler.
Onlar dünya ipinin bir ucundan, ben diğer ucundan çektim, ip kopunca üstadın kucağına düştüm.”
Rahmetli Mehmet Fırıncı, Gündüzalp'ten işittiklerini anlatıyor:
"Bir gün kırlara giderken üstada; Islahiye posta müdüründen dinlediğim; Dersim facialarını tafsilatlı anlattım. Bir tepeye çıktı, biraz geçtikten sonra yanıma geldi ki, karabulut gibi gibiydi. Bana dönüp son derece kızgın şekilde: "Doğru söyle seni buraya kim gönderdi? Seni bana casus olarak mı gönderdiler? Mukavemetimi kırmak için din düşmanları mı gönderdi seni?" derken, neye uğradığımı şaşırdım "üstadım tövbe estağfurullah" diyordum.
"Peki bunları bana niye anlattın? Seni buraya kim gönderdi?" şeklinde konuştukça adeta çırpınıyor, "ölsem de kurtulsam" diyordum.
Sonra bir kenara oturdu, durdu ve duruldu. "İhtar var, hata olarak yapmışsın affedildin" dedi. "Elhamdülillah dedim" demiştir.
Bu olaydan çıkardığım ders; üstadın her şeyi konuyu çok net, berrak görme karakteri olduğudur.
Son derece duyarlı ve ilgili his ve letaif anteni adeta burada karışmış gibidir. Bu kısa devre hali bu şekilde düzeltilmiş.