İstanbul İlim ve Kültür Vakfı'nın her ayın ikinci cumartesi gerçekleştirdiği “Kur’ân ve Sünnetle Yaşamak Seminerleri” başlıklı programının bu ayki konuğu Prof. Dr. Nevzat Tarhan oldu. 12 Şubat Cumartesi günü Vefa'daki vakıf merkezinde Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Değişen dünya, gençlik, aile / Bizi neler bekliyor?” konulu bir seminer sundu.
Seminer konusunu belirlerken dertli olduğu bir konuyu seçtiğini belirterek başlayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Bilgelik Psikolojisi" kitaplarını yazmasının saiklerini anlattı.
Bürokrasiye hâkim olan ilahiyat zihniyeti kabul etmiyor
İnanç deyince din ayrı, bilim ayrı algılanıyor. İki sene önce din bilimleri ve fen bilimlerini birleştirecek bir araştırma uygulama merkezi açmak istediklerini ve devletten bir yardım beklemeksizin sadece resmi izin için başvurduklarını söyleyen Tarhan ‘din ayrı, bilim ayrı’ gerekçesiyle bürokrasi tarafından reddildiğini söyledi.
"Bilgelik Psikolojisi 1- Rasyonel İnanç Spinoza'nın Yanılgısı ve Evrimin Evrimi" kitabının din-bilim araştırmaları projesinin resmi makamlarca reddedilmesinin kendisini yazmaya motive ettiğini belirtti. Reddedilme gerekçesine inanamadığını söyleyen Tarhan “Eyvah! dedim bizim normal kabul ettiğimiz, Kur’ân hakikatlerinin, iman hakikatlerinin akılla çelişmediği ve hatta akılla açıklandığı bir hakikati Türkiye’deki bürokraside hâkim olan ilahiyat zihniyeti kabul etmiyor. Eyvah tehlike, kurt içimize girmiş haberimiz yok.” Hayatındaki diğer bir motivasyonun da 2002’de yayınlanan "Psikolojik Savaşı" kitabı dolayısıyla olduğunu, bu kitabın; askeri aklın sivil akla etki etmesinin ne kadar sakıncalı olduğunu, psikolojik savaş yöntemi olarak toplumdaki etkilerini konu ettiğinden bahsetti. "Bilgelik Psikolojisi" kitabını da yine aile-toplum üzerinden hareketle yazdığını belirtti.
2003 yılından beri gençlerin ruh sağlığının bozulmaması ve aile bütünlüğünün korunması üzerinde durduğunu belirten Tarhan, uzmanı olduğu bilim dalı dolayısıyla dünyanın gidişatını görebildiklerini söyledi. Bilimin doğasında tahmin edilebilirlik özelliği olduğuna, oluşabilecek durumları görüp karar vericilere sunmakla görevli olduğuna dikkat çekti. Kitabında, ailelerde yaşanabilecek sorunları açıklamakla beraber çözümü de verdiğini belirtti. Rasyonel inanç üzerine araştırma yapan ve dünyada 4300 din olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tarhan şunları ekledi:
Bediüzzaman’ın yaptığı, batı zihnine Kur’ân’ı anlatmaktır
"Tanrı tasavvuru nasıl olur diye bakıldığında bütün bilim ve akıl yürütme okları tevhidi gösteriyor. Kur’ân’ın yüzde 55’i tevhiddir. Evrenin bir parçası olmayan ve evrenin cinsinden olmayan bir tanrı tasavvuru tevhide çıkıyor. İhlas Suresi'nde tevhid şu şekilde anlatılmış, Allah hiç kimseye muhtaç olmayacak, herkes ona muhtaç olacak, herkesi kontrol edecek, her şeye şah damarından daha yakın olacak. Ancak öyle bir Allah tasavvuru doğrudur. Onun için Bediüzzaman Hazretleri ısrarla Esma-i Hüsna üzerinde, ısrarla tevhid üzerinde durmuş. Bediüzzaman’ın yaptığı, batı zihnine Kur’ân’ı anlatmaktır. Türkiye’deki insanların yüzde 80’i batı zihinlidir. Kültürel olarak adımız Müslüman ama zihinsel olarak Müslüman değiliz. Çünkü eğitim sisteminin böyle bir hassasiyeti yok. İnsanları, akıllarını kullanarak Allah’ı bulmaları için yetiştirmiyorlar. Geleneksel eğitimin sadece aktörleri değişiyor. Tamamen çürümüş bir sistem. Gençlerimizi; toplumsal normlar, gelenek görenek, kültür asırlardır koruyordu. Onlar bozulsa da aile koruyordu. Aile de bozuldu artık. Aile olmayı bilemiyoruz maalesef. Gençler de bu sebeple evlenmek istemiyorlar.
“Ben ahir zamanda gelseydim hüccet kılıcını kullanırdım.”
Bediüzzaman’la alakalı kitabı yazdığımda, bir ilahiyatçı şu hadis-i şerifi paylaştı. “Ben ahir zamanda gelseydim hüccet kılıcını kullanırdım.” Risale-i Nur'da da en çok kullanılan kelimeler bunlar. Hüccet ne demek, delil-kanıt-burhan-ispat. Rahmetli Sungur abi “Ahir zamanda cihad geceleri olacak” diye bir hadis söylemişti. Geceleri fikir tartışmaları, dersler vs. fikir fikri öldürecek, maddi cihaddan çok manevi cihad dönemindeyiz. Rasulullah'ın işaret ettiği “Ahir zamanda gelecek kardeşlerini” tarif ederken “onlar gece karanlıkta dikenlere basmayan kişi gibi dini muhafazaya etmeye çalışacak ve din; avuçlarındaki kor ateş gibi olacak, bırakmamaya çalışacaklar” dediğini anlattı.
“Bu zamanda en büyük keramet istikamet. İnsanın istikametini, doğru hedefini, doğru yolunu, nefis terbiyesini, maneviyatı koruması açısından zor bir zamandayız. Bu zamanda birinci hedefimiz insanın istikamette kalabilmesi. Yalpalanmamak mümkün değil ama hemen toparlanıp yolumuza devam etmeliyiz." dedi.
Ciddi bir şekilde metot değiştirmemiz gerek
"Spinoza’nın Yanılgısı" kitabının çıkışı için: aydınlanma teorisyenlerinden, tabiatperest Spinoza’ya “tanrıya inanır mısın?” diye soruyorlar, "Spinoza’nın tanrısına inanırım” diyor… Kitabında kanıtlarla Spinoza’nın yanıldığını anlattığını söyleyen Tarhan, tevhid inancına inanmanın zorunlu olduğunu göstermek istediğini çünkü Allah'ın vâcibül vücuûd olmasını anlatarak açıklamalarına devam etti:
"Kâinat neden yaratıldı?" sorusu felsefe ve ilahiyatçıların, "Nasıl yaratıldı?" sorusu ise pozitif bilimlerin işi olduğunu kaydeden Prof. Tarhan, neden ile nasılı birleştirmek gerektiği ifade ederek, "Nasılla uğraşıp nedeni unutmak gaflettir." dedi. "Akıl bunu gerektirir. Çünkü ölüm var, ölümden sonra gerçeklik var" dedi.
Evrim üzerinde de duran Tarhan, artık ideoloji, doktrin, din haline getirilen ‘evrim’ kelimesi yerine tekabül kelimesini kullanmak gerektiğinin altına çizerek sözlerine şöyle devam etti: "Okullarda gençlik, evrim ile alakalı sitelere yönlendiriliyor. Oralarda evrenin yaratılışı bir seçenek olarak görülmüyor. Batı da bazı üniversiteler evrimin her şeye açıklamadığını görerek post materyalist bilim manifestoları yayınlamaya başladı. Onlarla iletişim içindeyiz. Bu ne demektir, dünya materyalizmin çöküşünü gördü, yeni bir arayış içinde. Bizim bu arayışı onlara sunmamız gerek. Akıl yürütme yöntemlerini kullanarak hakikatleri onlara anlatmalıyız. Taharrî-i hakikat meyelânı arama çağındayız şimdi. Taassublar, önyargılar dağılmış durumda, hakikati neredeyse herkes kabul edecek. Böyle durumlarda bizim hakikati anlatmamamız vebaldir. Ama doğru şekilde anlatacağız. Doğru ilacı, doğru şekilde, doğru zamanda vermek gibi hakikati "doğru" vermemiz gerek. Bu hakikatleri doğru şekilde sunmamız gerek. Sadece kendi aramızda okuyup dağılmakla olmaz. Bediüzzaman, Risaleleri yazarken hedefi bu değildi. Çekirdek hizmet önemli ama batı zihniyetine ulaştırmak, buna kafa yormak, yapanların önünü açmak gerek. Ciddi bir şekilde metot değiştirmemiz gerek. 50 sene önceki metotlarla batı zihniyetine anlatamayız. Ne anlattığın kadar nasıl anlattığın da önemli. Onlar ispat dilinden anlıyor. Dini sağlamlığın yerini bilimsel sağlamlık aldı. Yeni nesil ispat istiyor, ‘Namazı nasıl kılacağım?’ diye değil "Neden kılacağım?" diye soruyor. Anlatmayınca internette bulduğuna inanmaya başlar. Onların anladığı dile göre bilimsel sağlamlık ile hakikatleri anlatma gibi bir vebalimiz var.
Dünyada artık var oluşu açıklayan seçenekler var. Ezberi bozmamız lazım. Ateist tanrıya inanmaz ve tanrının olmadığını ispatlamaya çalışır, bu mümkün değil. Hawking "Benim matematiksel aklım, koca evrende başka hayatların olmaması mümkün değil diyor." demiş. Tevhid inancını anlayamadığı için, böyle bir çıkış yolu oluşturmuş.
Burada bize de mesaj var: Hamiyetimizi feveran ettirmemiz gerek
Prof. Tarhan sözlerine devam etti: "Dünyada gençlerde maddi anlamda zenginlik artacak. Maddi refah seviyesi hızla yükseliyor. Bollukta olan batılı bir insan niye islamiyeti, hakikati arasın? Hutbe-i Şamiye’de Altıncı mâni de “Bizdeki istibdat ve şeriatın muhalefetinden gelen sû-i ahlâkımız mümanaat ediyordular. Bir şahıstaki münferid istibdat kuvveti şimdi zeval bulması, cemaat ve komitenin dehşetli istibdadlarının otuz-kırk sene sonra zeval bulmasına işaret etmekle ve hamiyet-i İslâmiyenin şiddetli feveranı ile sû i ahlâkın çirkin neticeleri görülmesiyle bu iki mâni de zeval buluyor ve bulmaya başlamış. İnşaallah tam zeval bulacak.” diyor. Burada bize de mesaj var: Hamiyetimizi feveran ettirmemiz gerek. Su-i ahlak dediği nedir? batının en büyük medeniyet krizi tamamem bu. Batı medeniyet krizininin sebebini ise adaleti yok sayıp rekabet üzere kurulmasını fakat ne yapsalar düzeltmeyince ahlaklı adam bulamadıklarından şikâyet ettiklerinin örnekleri ile verdi.
Batı yalnızlığa çözüm arıyor
Ahlakın genetik olmadığını, sonradan öğrenildiği belirten Prof. Tarhan: "Batıda intiharlar artmış durumda. DSÖ intihar dünya parlamentolarına intihar önleme projesi gönderdi. Ailede ciddi kriz var. Boşanma arttı. İngiltere’nin önemli üniversiteleri "mutluluk bilim dersi" veriyorlar. Doğu bilgeliğininden, Anadolu irfanından örnekler var. Okuduğun zaman tamamen Kur’ân ahlakı. Kant "Ahlak değişmez, evrenseldir." demiştir. Batı dünyası ahlaka, iyi insan yetiştirmeye hiç yatırım yapmıyor. Bizde de aile zeki ve çalışkan çocuk istiyor. Fakat iyi ahlak olmasa yetmiyor. Eğitimi sistemimizin de böyle bir derdi yok. Muhtaç olunca yapacaklar. Dünyada da karar vericiler uzun vadeli düşünmüyor. Bunun bir bedeli olacak.
Avrupa ve Amerika’dan aile üzerine örnekler veren Tarhan: "ABD her sene küresel eğilimler anketi yapıyor. Stratejisini buna göre belirliyor. Biz günü kurtarmaya çalışıyoruz. Kuzey Avrupa ülkelerinde ‘hane kırılganlığı’ çalışması var. Hanede yaşayan insan sayısı azalıyor. Bizde de hızla tek kişilik haneler artıyor.
Avrupa'da evlilik dışı doğan çocuk artıyor. Kimliklerden anne baba ismi çıkarılıyor. Anne yerine ‘bakım verici’ ismi veriliyor. Sık sık değişen bakıcı ile büyüyen çocukta temel güven duygusu gelişmiyor. Anne yoksunluğu sendromu var. İlk 3 sene anne yerine hiçbir şey geçmiyor. Avrupa'da bağlanma hormonu spreyi satılıyor. Batı da en fazla sosyal projeler üzerine çalışma yapılıyor. Yalnızlığa çözüm aranıyor. Kaliforniya sendromunun 4 maddesi var:
1) Haz peşinde koşmayı ego ideali olarak sunan bir modernizm.
2) Çıkarcılık, ben merkezciliği öne çıkaran eğilimler. Aileyi kutsayıp bireyi kutsayan görüşler vardır fakat yanlıştır, şahıslar kutsal değildir. Batı medeniyeti çürümüş durumda, mutluluk bilimi dersleri veriliyor. Su-i ahlakın kötü sonuçlarını yaşıyor şuanda.
3) Yalnızlık, İngiltere ve Japonya yalnızlık bakanlıkları kurdu. Bizim gençlerimiz de bilgisayarda geçen süre ile yalnızlık yaygınlaşıyor.
4) Depresyon, intihar. Çünkü yaşam felsefesi değişti. Batı felsefecileri kültürü, kültürümüzü değiştirdi. Yardımlaşma, aile, kavramlar, temel değerler değişti. Evliliğe gerek görülmüyor. Eş batıdan alınan bir kavram, bizde “refik-refika-yol arkadaşı” denir. Birbirlerinin yüzüne değil, bir hedefe bakıp birlikte yürüyenler mutlu oluyor.
Dünya güzel ahlakı yaşayan ve yaşamayanlar olarak kutuplara ayrılacak. Yaşayanlar iyi örnek olacak, yaşamayanlar akıntıya kapılık gidecek. Biz hangi tarafta olacağız? Önem ve önceliklerimiz sekülerizme (dünyacılık) göre değil, bunun bedeli olacak. Bizim alternatifimiz var, çözümlerimiz var. Ama yaşamamız lazım. Nasihat ile değil. Söylediklerimiz yaptıklarımızla uyumlu olmalı. Bu kuşağı kaybetmemizin nedeni buyurgan yaklaşımımız.
Gençlerin beklentileri Fransız ihtilalindeki gibi
Bugünkü gençlerin ihtiyacı Fransız ihtilalindeki gençlerin ihtiyacı ile aynı. Fransız ihtilali ile de ittihat terakki gençlerinin istekleri aynı. Meşrutiyeti isteyen sloganlar neydi: "Hürriyet, müsavat, adalet, uhuvvet." Şimdi de bunu istiyorlar… Osmanlı endüstri devrimini yakalayamadı. Abdülhamit gençlerle aynı dili konuşamadı. Buradan ders çıkarmak gerek. Karar vericiler gençlerle aynı dili konuşmalı. Tarih tekerrür etmiyor, olaylar tekerrür ediyor. Şimdi de gençler özgür olmak istiyorlar, tartışmak, konuşmak, ikna edilmek istiyor. Adalet bekliyor. Ana okulu çocuklarında yapılan bir araştırma ile insan da adil paylaşım geni olduğu bulunuyor. Bu dürtü var, şimdi bu konu araştırılıyor. İnsan da adaletsizliğe karşı bir tepki var, bu gençlerde bu çok yüksek. Adaletsizlik ahlakı bozuyor. Aile de bu böyledir. Ahlaklı çocuk istiyorsak adaleti göstermeliyiz. Adalet evden başlıyor. Yusuf suresini hep Hz. Yusuf açısından okuruz. Bir de Hz. Yakup açısından okumalıyız. Çocukları üzerinden sevgisi onun sınavı oluyor. Sevgi ifadesi adil olmalı.
Evde huzur istiyorsak adil olacağız. Bir yönetimde huzur isteniyorsa o iş yerinde adalet sular seller gibi akmalı. İktidar güçle kazanılır, adaletle devam ettirilir. Osmanlı’da kuruluş ayarları değişip, ayakta kalmak için adalet ile değil güç odaklı olmaya başlayınca yıkılmaya başladı.
Gençlere değerleri evde yaşatmamız gerek. Gençlerde yaptığımız bir teste: tanrı inancından fazla, aile inancının önemli olduğu maddesi yüksek çıktı. Her şey hızlı değişiyor. Gençleri inanç sistemi içinde tutmak istiyorsak nasihat vermek yerine iyi örnek olmamız, emir vermek yerine seçenek sunmamız gerekiyor. Aile fırsat eğitimini iyi vermeli. Çocuğun gelişen ruhuna iyilik verilmeli. Bu teorik bilgiyle olmuyor, çocukların evde yaşadıkları hayatı anlama biçimlerini oluşturuyor. İlerki hayatlarında bunları kullanıyorlar.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın “Dünyayı değiştirmeye kendimizden başlayacağız.” sözüyle son verdiği sunumu katılımcıların soruları ve cevaplarla devam etti.