Risale Haber-Haber Merkezi
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ile görüşen Son Şahitlerden Ali Demirel ağabey dua bekliyor.
Risale Haber'e konuşsan oğlu Muhsin Demirel, rahatsızlandığı için hastaneye kaldırılan Ali Demirel ağabeyin ağrılarının olduğunu bu nedenle tedavi altına alındığını belirtti. Babasının yoğun bakımda olduğunu açıklayan Muhsin Demirel, sevenlerinden dua beklediklerini söyledi.
ALİ DEMİREL VE BEDİÜZZAMAN GÖRÜŞMESİ
1925'te Burdur-Karamanlı'da dünyaya gelen Ali Demirel ağabey emekli pilot astsubayıdır. Bediüzzaman'la müteaddit defalar görüşen Ali ağabey hatıralarını şöyle anlatmıştı:
"Risale-i Nurları Oku ve Üstadı mutlaka ziyaret et"
"Ben Erzincan'da havacı astsubay iken Risale-i Nurları, arkadaşım Pilot Başçavuş Ömer Halıcı'dan duymuştum. Teksir edilmiş çeşitli Risaleleri onda görmüş ve okumaya başlamıştım.
"Tayinimin Erzincan'dan Diyarbakır'a çıkması üzerine, Risale-i Nur talebeleriyle tanışmam burada oldu. Risale-i Nurları okumaya başlamam ve iman hizmetinin içinde bulunma devrem, Diyarbakır'daki Nur talebelerinin tanımadan itibaren başladı.
"Pilot Astsubay olmam hasebiyle Diyarbakır'dan Eskişehir'e Jet kursuna gitmiştim. Bu sırada Üstad Bediüzzaman Said Nursi'yi görmeye karar verdim. O zamanlar Eskişehirli tarikat şeyhi, Muttalip köyünden Hacı Hilmi Efendinin tarikatına bağlı idim. Bu sebeple Üstada gitmeden önce Hacı Hilmi Efendiye uğradım. Risale-i Nurları gördüğümü ve Bediüzzaman Said Nursî'yi ziyaret etmek istediğimi şeyhime anlattım ve bu konudaki görüşlerini sordum. O da bana, 'Risale-i Nur'ları oku ve Üstadı mutlaka ziyaret et' diye tavsiyede bulundu.
"Yedi kişilik bir kafile ile Eskişehir'den Emirdağ'a, Üstadı ziyarete gitmiştik. Kafilemizde; Binbaşı Reşat Bey, Yüzbaşı Ekrem Bey, Pilot Başçavuş Ömer Halıcı, Saatçi Muhittin, Elbiseci Mustafa, Hacı Hafız Abdullah Efendi (Toprak) vardı. Üstada gideceğimiz zaman Hacı Hilmi Efendi yeni Hicaz'dan gelmişti. Üstada götürmemiz için, bize tesbih, misvak, koku ve hurma vermişti. Bu mübarek zat, daha önce bir kaç sefer Üstadı ziyaret ettiğini ifade etmişti.
"Üstadı ziyaret ediyoruz"
"Emirdağ'a vardığımızda Mehmet Çalışkan'ın bakkaliye dükkânına uğrayıp, oradan da Üstad'ın yanına gittik. Üstad yatakta oturmuş vaziyette idi. Duvarda bir cep saati asılıydı. Ayrıca orta boy bir radyo da duvarda vardı.
"Üstad, kendisine hediye olarak Hacı Hilmi Efendi tarafından gönderilen hurmaları açtı. Sekiz tane vardı. Biz de Üstad ile beraber içeride sekiz kişi idik. Üstad, 'Fesübbanallah' dedi. Ve sayı saydırarak bize hurmaları dağıttı. Sayı kendine düşen, hurmaların en büyüğünü almak mecburiyetinde idi. Bazı arkadaşlarımız küçüğünü almaya kalkıştıklarında Üstad mâni oluyor ve en büyüğünü almalarını istiyordu.
"Üstad bu hediyelere mukabil bir hediye vermek istedi, etrafı araştırdı, epeyce aradıktan sonra bir tesbih buldu, çıkardı:
"Tesbih mübarektir, bunu kendisine götürün, selâm söyleyin. Kardeşim, Hilmi Efendi bir kaç defadır benim ziyaretime geliyor, artık gelmesin, ben onun ziyaretine geleceğim' dedi.
"Üstadı son ziyaretim"
"En son ziyaretim, 1959 senesinde, Üstad'ın İstanbul'a gelişi sırasında oldu. 1959 yılını 1960'a bağlayan günlerdeydi. Üstad, Piyer Loti Otelinde kalıyordu. O zamanki gazetelerden hatırladığıma göre Üstad, İstanbul'a avukatı Bekir Berk Beye vekâlet vermek için gelmişti.
"Ben Üstad'ın geldiğini duyunca hemen onu ziyaret etmeye gittim. Otele gittiğimde otelin kapısında ve çevresinde çok miktarda polis ve gazeteciler vardı. Sonradan isminin (Birinci Şubeden) Faruk (Eriş) olduğunu öğrendiğim bir polis memuru, ötelin kâtibi rolüne girmişti. Ben kapıdan girince, 'Kimi arıyorsunuz?' diye sordu. Bediüzzaman'ı görmek istediğimi söyleyince 'İsminizi alayım, telefondan geldiğiniz söyleyeyim' dedi. Ben polis olduğunu anladığım için, 'İsmime lüzum yok. Birisi sizi görmek istiyor deyin' dedim. O sırada arkadaşım Halil Yürü, 'Ali Ağabey' diye beni çağırdı. Dolayısıyla ismimi öğrenmişlerdi. Polisin yanında sonradan Milliyet gazetesi muhabiri olduğunu öğrendiğim sivri sakallı birisi vardı.
"Ertesi günü Milliyet gazetesi şöyle yazıyordu: 'İstanbul teşkilâtından olduğu anlaşılan Ali Ağabey isminde birisi, en son saat 19:30'da itirazsız kabul olundu.'
Üstad'ın manevî kuvvetinden korkanlar böylece en ufak bir hareketten bir mânâ çıkarıyor, âdeta bir gizli teşkilatın var olduğunu göstermek istiyorlardı. Üstad'ın üstüne örtmesi için evden battaniyeye sarılı bir yorgan getirdim. O zaman Üstad'ın siyah olan şemsiyesini bile yeşil diye yazmışlardı. Halbuki battaniyede sadece yeşil çizgiler vardı. Yorgan yeşil değildi. Gayeleri Üstadı bir şeyhe benzetip onu olmadığı bir şekilde göstermekti.
"Yanına gittiğimizde 13-14 kişiydik. Hepimizin birden yanına gidişine sinirlenmişti. "Ben sizi tek tek kabul edecektim. Neden hepiniz birden geldiniz? Görüyorsunuz bu adamlar tezahürattan telaşa kapılıyor' diye konuşmuştu. O günkü gazetelerde Üstad günün konusuydu. Bütün gazetelerin baş haberi Üstad idi. Üstad için çeşitli yalan yanlış şeyle yazıyorlardı.
"Biz müsbet hareket edeceğiz; asayişi muhafazaya çalışacağız"
"Üstad'ın sesi o gün çok kuvvetli çıkıyordu. Yatağın üstünde ayağa kalkarak bize 31 Mart hâdisesisndeki Divan-ı Harb-i Örf"i'deki mahkeme safahatından anlattı:
"Mahkeme Reisi Hurşid Paşa bana, 'Said sen de mürteciymişsin?' diye sordu. Ben de ona, 'Meşrutiyet bir zümrenin istibdadı ise, bütün cin ve ins şahid olsun ki ben mürteciyim' dedim. Kardaşlarım, bir emir versem yüz Şeyh Said gibi Türkiye'yi karıştırırım.. Ama bin Şeyh Said kadar kuvvetimiz de olsa, biz yine müsbet hareket edeceğiz. Asayişi muhafazaya çalışacağızı.'
"Üç dört gün kalacağını ifade etti. Eyüb Sultan'ı ziyaret edeceğini söyledi. Maalesef ertesi günü gazeteciler yattığı odanın balkonuna çıkıp namaz kılarken resmini çekmişlerdi. Üstad buna sinirlenip, beklemeden Ankara'ya döndü.
"Ben seni vekil tayin ettim"
"Avukat Bekir Berk'e şöyle dediğini de söylemeden geçemeyeceğim. Üstad, Bekir Beye üç sefer tekrar ile, 'Ben seni vekil tayin ettim' demişti. Sonra Bekir Berk Beyi., Üstad'ın vefatından on üç sene sonraya kadar Risale-i Nur'un fahrî avukatlığını yaptığını gözönüne getirirsek, Üstad'ın sözlerindeki incelik meydana çıkar.
"Benim bu hatıralarım, bu dünyadaki en büyük sermayemdir. Bediüzzaman Said Nursî gibi bir İslâm kahramanını görüş bazı sohbetlerinde bulunmam en büyük mutluktur bana."