Bekir Berk Biyografisi-10

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Oğlu avukat Ertuğrul Hakan Berk'in Hatıraları:

*Özgün Düzgün Şefkatli Bir Baba!

Ertuğrul Hakan Berk Anlatıyor:

Bekir Berk'in ilk eşi Saliha Ovacık'tan olma oğlu avukat Ertuğrul Hakan Berk ailesi, sülalesi, ana babası hakkında çok özel ve değerli bilgiler vermiştir.

Babasıyla ilgili ilk aklına gelen şey hakikaten acayip ve çarpıcı.

"Avukat Bekir Berk tavrının ilk ve en belirgin simgelerinden biri, "Bir vazife var; o halde hemen, derhal, şimdi! ilkesiydi."

(Avukat Bekir Berk ve oğlu avukat Ertuğrul Hakan Berk. 1962/63 yılı olmalı, 6/7 yaşlarındaydım!)

1959/60 yılı olmalı. Babamdan bana intikal eden ilk ve sisler arasındaki kalıcı hatıra şu:

-Bir gece babam ve annemle birlikte bir ev ziyaretine gitmiştik. Bu ev Balıkesir'de anneannemin yeğenleri olan Vecihi Ersun ve ablasının eviydi.

Bu aile Balıkesir'de hayırseverliğiyle tanınırdı! Verem Savaş ve Kanser Savaş Dispanserlerini yaptıran bu Ersun ailesiydi. Evin salonunda Bellini'nin gülkoklayan Fatih tablosu büyük bir çerçeve içinde asılıydı!

Salonda babamın bana sürekli sorduğu, "Bu kimdir?" sorusuna:

"Fatih Sultan Mehmed" cevabım karşısında nasıl sevinç duyduğunu iyi hatırlıyorum!

Aynı gecelerde evimize dönerken görkemli Sümerbank binasına asılı dev Türk Bayrağı'nı, 1.90'lık boyuyla beni havaya kaldırıp öptürerek alnıma koyduruşu unutamadığım bir başka hatıram!

Nur Talebeleri'nin Duruşmasına Yetişmek İçin Giden Trenden Atladık!

Balıkesir'den Dursunbey'e bir duruşma için babamla motorlu trene bindik.

Motorlu tren ara istasyonlarda durmayan; oldukça lüks ve seri giden bir ulaşım aracıydı!

Trene binince babam kondöktöre Dursunbey'deki kısa duraklamada inmemiz gerektiğini, mazlumların duruşmasına katılacağını defalarca rica etti.

Ancak tren posta torbasını atıp hızla yoluna devam etti!

Babam tam bu anda aslan gibi kükreyip derhal treni durdurmaları gerektiğini haykırdı!

Başta tren makinisti ve görevliler gayet umursamaz şekilde "Tavşanlı'da inersin" dediler!

Babamın kararlı ve ısrarcı tavrı karşısında treni ancak yavaşlatabileceklerini söylediler!

Bu arada tren epeyce yol almış, Dursunbey'den uzaklaşmıştı.

Tavşanlı'da inersek yarınki duruşmaya yetişmemiz imkansızdı.

O an babamın trenden atlayacağını hissederek ağlamaya başladım!

Düşündüm ki, babam trenden atlarsa yalnız başıma ne yapardım!

Babam az yavaşlayan trenden daktilo ve çantasını attı!

Sonra beni boynuna sarıp kavradı ve 40/50 km hızla giden trenden beraberce atladık!

Allah'tan olacak atladığımız yer ince kumluk bir yermiş ki, bir yerimiz kırılmadı!

Geriye doğru 15/20 dakika yürüyüp çanta ve daktilomuzu bulduk!

Yürüyerek Dursunbey ilçe sınırları dışındaki tren istasyonuna ulaştığımızda bu süre bana yıllar gibi geldi!

Tren istasyonuna vardığımızda; hayal kırıklığı içinde bizi bekleyen bir kaç mazlum yakını bizi hayret ve sevinçle karşıladılar!

Bu acıklı ve acayip hatırayı unutmam mümkün değil!

Yıllar sonra bana çok anlamlı gelen şey ise o insanların trenin geçtiğini bilmelerine rağmen Bekir Berk'in mutlaka geleceğine inanıp saatlerce bekliyor oluşlarıydı!

Ertesi gün uzun bir savunma sonucu Dursunbey Nur talebeleri tahliye oldular!

Tahliye sonrası babamın dostlarıyla elma bahçelerinde birkaç gün sakin ve huzurlu bir tatil geçirdiğimizi unutamıyorum!"


Sağdan: Tahiri Mutlu, Mustafa Sungur ve Bekir Berk

*Bekir Berk'in Oğlu Olmak Kolay Değil!

Avukat oğlu Ertuğrul Hakan Berk anlatıyor:

Yanılmıyorsam 1962/ 63 öğretim yılıydı. Balıkesir Ali Sururi Bey İlkokulu 2. sınıfta okuyordum.

Bir gün sınıfın kapısı açıldı ve okul hademesi okul müdürünün beni çağırdığını söyledi.

Müdürün odasına girdiğimde bürokrat görünümlü iki kişi daha vardı. Sonradan bunların Milli Eğitim müfettişi olduklarını öğrendim.

Odasında okul müdürü bana çok tatlı bir dille babamın savunmasını yaptığı kitapları okuyup okumadığımı, evde varsa getirip getiremeyeceğimi sordu.

1962 yılında annemle babam ayrılmış, 10 yıl kadar süren evlilikleri fiilen bitmişti. Ben annem ve anneannemle yaşıyordum.

Okul müdürünün tatlı dilli isteğini gerçekleştirmek için heyecanla evimize koştum. Evde annem yoktu.

Anneannem annemden habersiz kitapları götürmemin doğru olmadığını söylese de 3-4 tane seçip koşarak müdüre götürdüm.

Annem bir iki saat sonra okula yetişerek müdür ve müfettişlere bu yaptıklarının hukuksuz olduğunu yüksek sesle ve tartışarak anlattı.

Ama müdür tutanak tutmuş 7-8 yaşındaki öğrencinin ifade ve imzasını alarak muradına ermişti!

Adeta bir hukuk zaferi kazanmıştı!

Bu tutanak ve imza ilkokulu bitirene kadar yakamı bırakmadı!

1962 öğretim yılının 2. dönemi sınıfım ve öğretmenim değiştirildi! İlkokul 3.sınıfı Mithatpaşa İlkokulu'nda; 4 ve 5.sınıfları Gazi İlkokulu'nda okumak zorunda kaldım!

Bekir Berk'in oğlu olmanın ne demek olduğunu ilkokulu 3 ayrı okulda okuyarak anlamış oldum!

Babamla Demir Parmaklıklar Arkasındayız!


İzmir Sıkıyönetim Asker Mahkemesi'nde sanık ve savunan Bekir Berk! 1972

İlkokulda okurken Balıkesir'de duruşmalara gelen babam benimle görüşür hasret giderirdik.

1960/67 yıllarında genelde babamın dostu ve dava arkadaşı Enver Tezer beni annemin evinden alır ve ilk görüşmeyi adliye binasında yapardık!

Ben ve arkadaşları duruşmayı izledikten sonra bir arkadaşının evine gider geceyi birlikte geçirirdik.

1977'de avukatlık stajımı bitirdim ama aslında çoktan bu stajımı tamamlamıştım!

Hem Türkiye'nin dört bir yanında izlediğim duruşmalar, hem babamın avukatlık bürosunda gözlediklerim, hem de geceden sabahlara kadar yazılan kırmızı çizgili, vurgulamalı, italik harfli layihalar içinde geçirdiğim çocukluk günlerimden itibaren bu stajı yapıyordum zaten!

"1963 yılında babam kadim dostu Orhanlar Ailesi'nin evinde arkadaşlarıyla çay içip sohbet ediyorlardı.

Gece 10 sıralarında birden oturma odasının camı kırıldı.

Hemen ardından bahçe kapısının kırıldığını çıkan seslerden anladık!

Derken evin etrafı askeri araç ve polislerle çevrildi!

Çay içip sohbet eden babam ve arkadaşları, kitaplarıyla askeri araçlara dolduruldu!

Babam da kelepçelenip büyük bir askeri aracın arkasına oturtuldu. Babama ulaşmak istiyorum fakat polisler müsaade etmiyordu.

Tüm bunlar benim için gerçekten çok korkunç ve kan donduran olaylardı!

Polisler beni de bir cipe bindirdi konvoy halinde yola çıktık! Babamla aynı polis karakoluna düştük! Ama onu demir parmaklıklar arkasına koymuşlardı! Ben de babamla parmaklıkların arkasında olmak istiyordum! Fakat beni karakolun ortasında bir sandalyeye oturttular!

Bu korkunç olay 27 Mayıs 1960 İhtilali'nin devam eden sıkıyönetim yıllarındaydı. O gece nöbet değişimini devralan yaşlı ekip amiri sabaha doğru beni annemin evine teslim etti.

Bu yaşlı komiser dedemin arkadaşıydı ve bana acımıştı. O sabah dedemin evini tarif edemeyişimi de unutamıyorum! Sohbet etmek ve çay içmekten tutuklanan babam ve arkadaşları, sorgu hakimliğinden serbest bırakılmışlardı!

Bir gün Dahi Dinlenemiyordu!

Beraber olduğumuz yaz aylarında; adli tatilde bile ajandasındaki duruşma çizelgesi, bir gün bile dinlenmesine izin vermezdi.

Ayrıca ayrıntılarını bilmediğim bazı rahatsızlıkları vardı.

İlaçlarını küçük bir torba içinde taşır; büyük bir disiplin içinde talimatlara göre kullanırdı.

Mesela bir gece; İstanbul'dan Ankara'ya gidip Yargıtay'daki duruşmaya katıldı, öğleden sonra Adalet Bakanlığı'nda işlem takibi, ardından Samsun yolculuğu, sabah duruşma, öğleden sonra kardeşleriyle görüşme, sohbet ve gece yolculuğu ile Ankara'ya dönüş.

Ankara'dan Adana'ya gece yolculuğu ve öğlenden sonraki duruşmaya katılma. Adana'dan toprak yollarda içinde keçilerin meleyip durduğu eski bir otobüsle Nur Dağı'nı aşıp sabahın erken saatinde askeri mahkeme duruşmasında askeri savcı ile giriştiği söz düellosu. Aynı gün Adana'ya dönüp, geceleyin İstanbul'a yolculuğumuz!..

Tüm bu yolculuklarda bir gece bile evde yatıp istirahat edemeden; namazları da otobüste kılarak geçen otobüs yolculukları.!

Herhalde biyonik adam bile bu hayat şartlarına ayak uyduramazdı!

O yıllarda tozlu toprak yollarda kırmızı-siyah şeritli daktilosuyla vurgulamalar yaparken aynı anda uyuklayan şoför ve arkadaşlarını 'Haydi Keçeliler' diye şevklendirip mehter marşları söyleten, durmadan hoplayıp zıplayan dolmuşta savunmalarını kusursuz yazan Avukat Bekir Berk!..

İşte bunlar ve daha fazlası yaz aylarında babamla defalarca yaşadığım manzaralar!.."

*Kadife Eldivenli Çelik Yumruk!

Oğlu avukat Ertuğrul Hakan Berk anlatmaya devam ediyor:

"Hukukta esas olan davanın haklı zeminini vurgulamak, karşısındakini temerrüde düşürerek haksız isnad ve suçlamaların boşlukta kalmasını sağlamaktır!

Bu özgün savunma kültürünü pratik anlamda kendi icad eden Avukat Bekir Berk, gönlünden kopan içten ve insani bir sesle haykırarak kürsünün önündekilere iletip/ anlaştırmak için çabalar/ çırpınırdı!

Merhum Bekir Berk'in 15 yıllık savunmaları ve 750 berat kararı (1971) bu 4 eserde toplandı.

Fakat bu haykırışın gerekli yankıyı bulmadığını hissettiği an bir aslan gibi hedefine kitlenir, bakışları, ses tonu, jest ve mimikleri, el kol hareketleriyle, artık karşısındakileri direnemeyecek hale getirinceye kadar hırpalardı!

Bu sahneyi bir kaç kez erken yaşımda yaşadığım gibi babamı duruşmada izlemek için yer kapma yarışına giren meslektaşlarımı da şimdi daha iyi anlıyorum!

Bekir Berk, Fırıncı, Birinci ve Kutlular, 4 Kardeş!

Avukat Bekir Berk'in toplam 20 yıllık -1952/1972- avukatlık hayatı, 200 avukatla bile yapılması imkansız görünen çok zorlu ve ağır zahmetli bir mücadeleydi! Bu zorlu davalarda en yakın yardımcı ve istişare arkadaşı bu 3 kahraman insandı."

Mehmed Emin Birinci anlatıyor:

Bekir Abi ile çalışmak çok zor bir şeydir. Bize, "sizin içinizde bir çocuk var, benim içimde 10 çocuk var! Artık beni çekeceksiniz" derdi. Davamız için buna çoktan razıydık ve kabullenmiştik.

İstanbul Radyosu Spikerlik Hayali Cidde Radyosu'nda Gerçekleşiyor!

Ertuğrul Berk anlatıyor:

Önce babamla ilgili latif bir tevafuku paylaşmalıyım. Bekir Berk lise öğreniminin başlangıcını ve yedek subaylık görevini Balıkesir Tümen Komutanlığı'nda levazım subayı olarak yapmıştır. (24 ay)

Yedek subaylık döneminde kaydını Balıkesir Barosu'na aldırıp -184 nolu sicil numaralı- bir süre avukatlık yaptıktan sonra yeniden İstanbul'a geçmiştir.

Böylece babamla değişik tarihlerde görev yapmak; benim için hoş bir tevafuktur!

Spikerlik konusunu ise annem rahmetli Saliha Ovacık'tan dinlediğim kadar aktarıyorum.

Babam; İstanbul Hukuk son sınıfta iken İstanbul Radyosu spikerlik sınavına giriyor.

Son elemeye Bekir Berk ile Nedret Gürcan kalıyor ve babam spikerliği kazanamıyor!

Bu kazanamayışında yaklaşık bir yıl önce İstanbul Radyosu'nu önünde yaptığı protesto öncülüğünün rolü olmuş mudur? Bunun kesin cevabını bilemeyiz. Ama Fevzi Çakmak'ın ölümünü normal programıyla sürdüren bir radyo bu durumu kendi binası -Harbiye- önünde protestoya öncülük eden bir gençlik liderine lakayt kalmaz diye düşünüyoruz!

Babam Kabe'de İkimizi Rüyada Görüyor!

Mehmet Fırıncı Ağabey 1983 yılında Cidde'de babamı ziyaret ediyor. Bana verilmek üzere bir hediye kutusunu Fırıncı Abi'ye emanet ediyor.

Balıkesir'e emaneti getirip beni bulamayan Fırıncı Abi'deki hediye kutusunu avukat dostum Sedat Marmaralı'nın elinden aldım. Kutunun üzerinde, "Sevgili oğlum Ertuğrul Hakan Berk'e" yazıyordu.

Heyecanla açtığım kutudan bir mektup ve roleks marka bir saat çıktı. Bu mektupta babamın yazdığı bir rüyayı değerli dost ve okuyucularla paylaşmak isterim:

Babam rüyasını Mekke-i Mükerreme'de / Mescidi Haram/ Kabe içinde ikimizle ilgili rüyayı gördükten sonra kan ter içinde uyanmış.

Bu rüyada kendini Hz. İbrahim (as) makamında beni de Hz. İsmail makamında görmüş!

Yani beni bıçakla kesecek üzereyken görüp uyanmış!..

Bu rüyasını yorumladığını belirterek hediye saati özellikle kabul edip takmamı belirtiyordu.

Bugün de babamın hediyesi bu saati takmaya devam ediyorum!

Babam Annemin Mektuplarını Bana Emanet Etti!

Babam Londra'da 4 aya yakın tedavi gördükten sonra uçakla İstanbul Yeşilköy Havaalanı'na indi ve iner inmez vatan toprağını öptü! (1989 Ekim ortası)

Havaalanında eskimez dost ve arkadaşları uzun bir araba kafilesi karşıladı ve Vatan Hastanesi'nde müşahede altına alındı. Ben de ilk kez bu hastanede kendileriyle görüştüm!

Babam çok sevdiği büyüyüp okuduğu vatanı İstanbul'a kavuşunca hızla toparlandı, sağlığına kavuştu!

Eski nur kardeşlerine kavuşmanın heyecan ve sevinciyle kitaplar yazdı! İşte bu iyileşme döneminde Balıkesir'de bizi de ziyaret etti!

Torunu Bengi'yi (Nur) ilk gördüğünde, "Yahu bu çocuk çok farklı ona bunu da fark ederek iyi bakın" dediğinde gözlerindeki mutluluk pırıltılarını görmüştüm.

Eski eşi, annem Saliha Ovacık babamdan 4 ay önce, 1992 Ocak ayı sonunda Kadir Gecesi ruhunu teslim ettiğinde, kendisini haberdar etmedim. Rahatsızlığından dolayı üzülmesini istemedim. Cemal Uşşak'ın babama haber vermesi üzerine beni aradı! Benimle çok uzun bir konuşma yaptı. Bana hayır dualar ettikten sonra annemin ölümünü haber aldığı gece sabaha kadar ona dualar ettiğini belirtti!

Babam vefatından önce Fatih Akça Kliniği'nde yatıyordu. Ben de eşim ve kızım Bengü ile sıkça ziyaret ediyorduk. İşte vefatından önceki son ziyaretimizde bana, içinde çok sayıda mektubun olduğu büyük bir zarf verdi. 'Bunları artık senin saklaman lazım' dedi!

Hastaneden çıktığımda baktım 1950'lerde, annemle karşılıklı mektupları!.. İstanbul- Cidde- İstanbul arasında 45 yıldır özenle saklanan mektuplar! Bu emanet mektupları hiçbir zaman okumadım!.

1995 Yılında İki Olay!/ Verilen Söz!

1995 yılında İstanbul'da Hukukçular Derneği babama yılın hukukçusu ödülü verdi! Bu ödülü dönemin belediye başkanı R. Tayyip Erdoğan'ın elinden Mehmet Fırıncı Ağabey'le birlikte aldık.

Yine 1995 yılında vefat yıldönümü anısına Moral fm Radyosu'nda bir canlı yayına katıldım.

Babamın İstanbul sevdasını bildiğim ve uçaktan inince toprağı öptüğünü gördüğüm için; babamın İstanbul'da kalıcı bir hatırlatıcısı olması gerektiği dileğimi belirtince Prof. Nevzat Yalçıntaş da bana katılarak desteklemişti.

Radyonun canlı yayını devam ederken, İstanbul Belediye Başkanı Erdoğan'ın danışmanı yayına katılıp; Erdoğan'ın bu dileğimizi yerine getirmeye söz verdiğini belirtmişti.

Bildiğim kadar o günden bugüne bu dileğimiz Cumhurbaşkanımız tarafından gerçekleştirilmeyi bekliyor!.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.