بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
Zamanı Adeta Elinde Tutan Adam!
Hasan Coşkun anlatıyor:
Yine Niğde'de duruşması vardı. Duruşma için sabaha kadar çalıştı. Beni namaza kaldırdı. Sonra saatine baktı '7 dakika sonra kalkacağım' diyerek yattı.
Hakikaten 7 dakika sonra Bismillah diyerek yataktan fırladı. Hayatımda böyle bir şey görmedim!
Her dakikası bir saat uyku yerine geçmiş gibiydi, o gün üzerinde hiçbir uyku ve yorgunluk emaresi görmedim. (Bast-ı zaman)
Mahkeme Yollarında Kaza ve Donma Tehlikesi!
Hakkı Bozkurt anlatıyor:
1960'lardaydı. Van mahkemesinden Adilcevaz mahkemesine gidiyorduk.
Mevsim kış, hava karlıydı. "Gitme" ısrarlarına rağmen yol kenarında beklemeye başladık. Bir tankere el kaldırdık durdu, Adilcevaz'a gidiyordu.
Nazım Gökçek Abiyle beraber üçümüz şoför yanına bindik.
İlerde yol kapandı. Gece karanlığında göz gözü görmüyordu.
Baktım Nazım Abi'yle birbirine sarılıyorlar. Donmak üzere olanların birbirine sarıldığını çok duymuştum.
Eyvah! Donacaklar deyip tokatlamaya başladım!
Sonra baktım; Bekir Abi vasiyetini yazmaya başladı!
O an sinirlerim bozuldu bağırdım!
"Boşuna vasiyet yazma Bekir Abi! Burada ölsek şehit olmayacağız! Çünkü kimseyi dinlemeden yola çıktık!"
Nihayet gün ışırken koşarak Adilcevaz'a ulaştım, kaymakama haber verdim, kurtarma ekibiyle yola çıktık yolu açıldı.
Bekir Abi, Nazım Gökçek ve ben donarak ölmekten kurtulduk!
Zübeyr Abi Acı Gerçeği Hissediyor!
Ali Tunç anlatıyor:
Mahkemelere koştuğu bu günlerde; Zübeyr Ağabey'le Kirazlı Mescid Sokağı'ndaki 46'nolu Nur dersanesinde kalıyorduk.
Bir gece üst kattaki odasından yanımıza indi çok mahzundu.
Bir noktaya bakarak konuşmaya başladı:
"Bekir Bey Van'a mahkemeye giderken donma tehlikesi geçirdi. Arabanın içinde ayaklarından başlayıp vücudu uyuşmaya başladı" dedi.
Sonradan öğrendik ki Adilcevaz/ Van arasında donma tehlikesi geçirmişler.
Hekimoğlu İsmail anlatıyor:
Diyarbakır'a duruşmaya yetişecektik. Gece karanlığında yola devam ederken, önümüzde insan karartıları gördük!
Bekir Abi şoförümüze:
"Beni iyi dinle! Adamlara yaklaştığımızda durur gibi yapıp, sür dediğimde var gücünle basıp uzaklaşacaksın tamam mı?"
Tamam!
Yaklaştığımızda barikat kurulduğunu gördük. İkisi resmi polis olmak üzere bizi bekliyorlardı. İçimden Bekir abinin dediği dövüşme vakti geldi dedim.
Şoför Bekir Abinin dediğini yaptı, "sür!" deyince gaza bastı barikatı geçtik!
"Sür kardeşim sür kardeşim!" derken uzaklaştık.
Adamlar da takipten vazgeçtiler!
Tehditlere Asla Papuç Bırakmaz!
Refet Kavukçu anlatıyor!
Bir gün çantasından iki mektup çıkardı oku diye bana verdi. Biri Trabzon biri Van'dan geliyordu.
Özü; "bölgemize adım atarsan öleceksin!"
Savunmamı Yapma Seni Vurdururum!
Abdünnur Keseli anlatıyor:
"Bekir Ağabey 1969'da o zaman vakıf olarak kaldığım; Diyarbekir'e gelmişti. Bize hatıralarını anlatıp şevk aşıladı.
1959'da emekli yüzbaşı Mehmet Kayalar'ın duruşması için Diyarbakır'a gelmişti.
Mehmed Kayalar özgüven ve cesarette zirve bir insan. Bu yüzden benim avukata ihtiyacım yok, ben kendimi savunurum demiş.
Bekir Abi de, "Ben mahkemeye girer Risale-i Nur'ları müdafaa ederim!" demiş.
Kayalar tartışmanın bir yerinde öfkeyle; "Davama girersen seni vurdururum" demiş.
Bekir Abi de, "Ben Risale-i Nur davasına girerim" deyip istirahate çekilmiş.
Sabah namazına kalkıp ders yapılmış.
Mehmet Kayalar adeti üzere cemaate sormuş:
"Bu gece içinizde rüya gören oldu mu?"
Bir kardeş ayağa kalkarak gördüğü rüyayı anlatmış;
"Bu gece 3 kişiyi rüyamda gördüm. İmam Ali ra, Abdulkadir Geylani ks ve Şeyh Şehmuz hazretleri bu dersanemize geldiler!
Hz Ali (ra) kalabalık içinde bulunan Mehmed Kayalar Abi'ye hitaben sert bir ifadeyle; "Nerde bir mahkeme-i Nuriye olsa Bediüzzaman Bekir Berk'i oraya gönderir! Bediüzzaman'ın B'sine, Bekir Berk'in B'sine, Diyarbekir'in B'sine dikkat etmek lazımdır!" deyip kayboldular demiş.
Bu rüya anlaşmazlığı çözüp herkesi sevindirmiş. Hep beraber mahkemeye gidip, Risale-i Nur'ların iadesi ve beraat kararı almışlar.
Telgrafla saat 14'e ertelenen Elazığ duruşması için kiralık taksiyle ve marşlarla yola koyulduk!"
Daha sonra Bekir ağabey, 3. kez görüştüğü Isparta'da Üstada Kayalar olayını yakın talebeleri arasında özetliyor.
Bekir Ağabey Balıkesir'de Evimde Tutuklandı!
Yine Abdünnur Keseli anlatıyor:
"12 Mart 1971 Muhtırası'ndan sonraydı. İzmir'den yola çıkıp Cuma gecesi saat 12 de Balıkesir'e indik. Doğru benim eve gittik. Sohbetten sonra oğlu Ertuğrul hakkında bilgi aldı, durumunu sordu.
İmsak vakti girmek üzereydi. Cemaatle kılıp öyle dağılalım dedik.
Cemaatle farza kılarken 2. rekatta kapım çalındı. Merdivenden kalabalık ayak sesleri geliyordu.
Namazımı bozup kapıyı açtım. 30'a yakın resmi-sivil polis arama yapacaklarını söylediler.
Arama belgesini sordum gösterince de, "Misafirlerim namazdalar bitince ararsınız" dedim.
Selam verilince Bekir Abi'ye, "Şikayet üzere polisler arama yapacakmış" dedim.
"Namazı bitirelim" dedi.
Tesbihatı yaptıktan sonra, "Buyrun arayın" dedik.
Aramadan sonra karakola götürüldük. Yolda Bekir Abi, ifade birliği için bize talimat verdi.
Nöbetçi mahkemeye çıkarıldık.
Bekir Abi, ben ve Hasan Aktunç tevkif edilip Balıkesir Cezaevi'ne konulduk.
Cezaevinde bir gün başsavcı Nurculuğu öğrenmek için Bekir Abi'yle görüşmeye geldi.
Bekir Abi, Sevr-Hut meselesinden başlayıp Risale-i Nur'un akla, mantığa uygun bir Kur'an tefsiri olduğunu izah etti.
Risale-i Nur'larda memleket ve hükümet aleyhtarı bir mesele olmadığını 2 saat anlattı. Başsavcı memnuniyet içinde ayrıldı.
13 gün yattıktan sonra Balıkesir' den İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı'na sevkedildik.
Bir taksi kiralayıp jandarma eşliğinde yola çıktık.
Mehmed Fırıncı Ağabey, Mehmet Akay ve Necmedin Şahiner de, bir arabayla bize eşlik ettiler.
En sağda; Necmeddin Şahiner.
Soldaki 3 resim; merhum doktor Mehmed Akay.
Yolda jandarmalar kelepçeleri çözdüler.
Teypten çalan mehter marşlarına katılarak aşk, şevk, sevinç, sürur, coşku ve hanım kardeşlerin gözyaşları içinde İzmir'e uğurlandık.
Sındırgı/ Kertil Dağı'nda mola verdik. Hanım kardeşlerin hazırladığı börek ve çörekleri jandarmayla yiyip cemaatle namazımızı kıldık.
Ve bu fotoğrafı çektirdik.
İzmir'de kelepçelerimiz takılıp askeri savcılığa sevkedildik. İfade verdikten sonra askeri cezaevine götürüldük.
Bavullar arandı, 3 tane büyük Risale'yi dini kitap diyerek elimize aldık.
Teybi sorduklarında mehter marşı deyip düğmeye bastık.
Marşlar en yüksek çalarken cezaevine girdik!
Cezaevindeki tüm mahkumlar koğuşlardan çıkmış, Bekir Berk'in cezaevine girişini seyrediyordu!
Bekir Ağabey elinde çantası, dalyan boyuyla izzetli, vakur ve benim elimde mehter marşıyla İzmir Cezaevi'ne girdik!"
Sanki Cezaevine Değil Cennete Giriyorduk!
Abdünnur Keseli anlatmaya devam ediyor:
"Sanki cezaevine değil Cennet'e giriyorduk! Sürur sevinç içinde başımız dik, alnımız ak! O an görülmeye değerdi! Bizden önce giren kardeşleri tebrik edip hasretle kucaklaştık!
Komünist mahkumlar mutsuzluk İçinde çılgına döndüler!
Cezaevine giren herkes traş edilir. Traş için gelen berberi Bekir Abi geri gönderdi. Ardından cezaevi yönetimine 10 dakikalık bir konuşma yaptı.
Solcular şikayetçi oldular ama bir sonuç alamadılar. Sanki onları Bekir Abi idare ediyordu.
Bekir Abi'nin hergün ziyaretçisi geliyordu.
Bir gün yüzbaşı Erol Erşenkal üniformasıyla ziyarete geldi.
Görüşmeler tel örgü arada olmak üzere yüz yüze yapılıyordu.
Bekir Abi'yi çağırdıklarında nöbetçi subaya, "Şu kilidi açıver dostumu çok özledim biraz görüşeyim" dedi.
Kapı açıldı Erol Erşenkal'la sarmaş dolaş oldular!
15 dakika görüştükten sonra, nöbetçi subaya teşekkür etti.
Cezaevinde 100'den fazla solcu militan vardı.
Bu görüşme solcuları umutsuzluğa düşürdü ve adeta çıldırdılar!
Onlar hep bir ağızdan enternasyonal marşı söylüyor biz de teybin sesini sonuna kadar açıp mehter marşları söylüyorduk ki Bekir Abi maltada volta atmaya başladı!
O an Bekir Abi'ye topluca saldırır diye çok korktum!
Bekir Abi'de korkudan eser yoktu!
Onun için dünyanın en cesur, en kahraman insanı diyebilirim!
Biz iki üç arkadaş yanından hiç ayrılmıyor, tuvalette bile kapısında bekliyorduk!
Çünkü her an her şey olabilirdi!"
İzmir Mahkemesinde Psikolojik Savaş!
İzmir/ Narlıdere Asker Cezaevi'nde Bekir Berk'le hapis yatan Kenan Yeşilhark anlatıyor:
"Davanın Askeri savcısı Nurettin Soyer ile Bekir Abi arasında kıran kırana bir sinir savaşı devam ediyordu!
Mahkeme Başkanı Kaya Alpkartal Bekir Abiye "Bekir Bey" derken, savcı Nurettin Soyer "sanık Bekir!" diye hitabediyordu.
Bir savunmasında sık sık komünist kelimesi geçerken; dönüp dönüp savcıya bakıyordu.
Savcı Soyer bu bakışlardan çok rahatsız oldu ve mahkeme başkanı Kaya Alpkartal'a:
"Komünist dedikçe hep bana bakıyor!" deyince mahkeme başkanı bıyık altından gülerek:
"Bekir Bey lütfen, bakışlarınızla kimseyi rahatsız etmeyin!" dedi.
Cezaevi koğuşlarında tuvalet olmadığından, tuvalet ihtiyaçlarını kovalarda gideriyorlardı.
Bekir Ağabeyi subayların dinlemeleri yasaklandı!
Duruşmalarımızı subaylar merakla takip ediyordu! Bekir Abi duruşmalarda iman, Kur'an, Risale-i Nur'ları anlattıkça subaylarda derin ve müsbet etkiler oluşuyordu.
Bu etki garnizonlarda dalga dalga yayılıyordu.
Komutanlık çaresizlik içinde Bekir Abi'nin duruşmalarını dinlemeyi yasakladı!
En tepeden gelen baskılar üzerine, Bekir abiye 1 yıl ağır ceza verdiler.
Bekir Abi Narlıdere Sıkıyönetim Askeri Cezaevi'nde fiilen 3,5 ay yattı.
Temyiz de (Yargıtay) cezasını tasdik edince barodan atılması kesinleşti.
Onlar barodan atmadan Bekir Ağabey istifa dilekçesi verip İstanbul Barosu'dan ayrıldı. (8 Aralık Cumartesi 1973).
İzmir Sıkıyönetim Asker Mahkemesi'nde Müftü Aleyhimize Şahitlik Etti!
Kenan Yeşilhark anlatıyor:
Resim 8
Zübeyr Ağabey'in zanlı olarak yargılandığı İzmir Davası'nda Karşıyaka emekli müftüsü aleyhte şahitlik yaptı!
Hakim; buradaki sanıklarla maddi bir bağı olmadığı üzerine müftüye yemin ettirdi.
Müftü, "Diyanet işleri başkan yardımcısı beni Seferihisar'a sürdü" dedi.
Hakim bu söze öfkelendi, "başka ne biliyorsun" dedi.
Müftü bunun üzerine:
"Efendim bunlar Said Nursi'ye peygamber derler" dedi.
Bu laf üzerine Bekir Abi ayağa kalktı başkandan izin isteyip "Buna cevap vermem lazım" dedi.
"Müftü olan bu zata bir Hadis-i Şerif'i hatırlatmak istiyorum. Peygamberimiz (asm) buyuruyor ki, "bir kişi bir kişiye küfür isnad eder de, o kişi kafir olmazsa kendisi kafirdir."
Bu söz üzerine müftü çok kötü oldu ve mahkeme başkanı salondan çıkardı.
Fethiye Müftüsü Nurcuları Şikayet Ediyor!
Abdünnur Keseli Anlatıyor:
12 Mart 1971 Muhtırası'dan sonra Fethiye müftüsü, nur talebesi bir imamı şikayet edip tutuklattırıyor!
Bekir Abi ben ve bir kardeş imamın duruşmasına girdik.
Bekir Abi söz aldı ve din adamlarının cemiyete örnek olması gerektiğini belirtti. Risale-i Nur'ların güzel ve serbest kitaplar olduğunu anlattı.
Savcı ve hakimler tasdik manasında başını sallayıp dinledi.
Sonunda maznunun tahliye ve beraati ile kitaplarının iadesine karar verildi.
Mahkemelerdeki Son Kükreyişi İzmir Askeri Ağır Ceza Mahkemesi'nde Oldu!
Bekir Berk son ve tarihi savunmasını; İzmir Mahkemesinde tutukluyken yaptı!
Uzun Bir Hukuk Bildirgesi Olan Savunmasından:
"Muhterem başkanım muhterem hakimler!
14 yıl önce -1958- girdiğim Risale-i Nur'la ilgili bir davanın müdafaasına şu cümle başlamıştım:
"Bu dava bidayette iddia edildiği gibi; dinin istismarı davası değildir...
Bu dava sanık sandalyesinde oturan 10 kişinin davası da değildir. Bu sanıkların şahsında bir iman boğulmak istenmekte, bir kitaba (Kur'an'a) savaş açılmış bulunmaktadır.
Bu savaş iki zihniyetin mücadelesi, bu şahıslar bu mücadelenin vesilesi, bu salon bu muharebenin meydanıdır!.
Bu savaşın silahı kılıç değil kalemdir, hedefi beden değil vicdandır.
14 yıl önce girdiğim dava bu mevzuda girdiğim ilk dava idi.
Şu anda ise, en son girdiğim davanın müdafaasındayım.
Fakat o dava ile bu dava, o zaman ile bu zaman arasında farklı taraflar var.
14 yıl önce maznunlar vekili olarak kürsüde bulunuyordum, bugün ise maznunlar arasındayım!"
***
Yukardaki giriş savunması; Bekir Berk'in bu davalara hangi niyet, nazar, mana, ufuk ve motivasyonla baktığını en güzel şekilde özetler.
Mahkemeleri savaş, harp meydanı olarak görürken silahını kalem, hedefini vicdan kurtarmak olarak vurgular!
Bir daha savunma yapamayacağının derin acı ve ıztırabı ise "Şu anda ise girdiğim en sın davanın müdafaasındayım" cümlesinin içine zehirli bir lav gibi gömülmüştür!..
İzmir Savunmasının tam metni için: Aydınlar Konuşuyor s;244-249 / Necmettin Şahiner, Hayatını Davasına Adayan Adam (Nesil/ İ.Atasoy s, 328- 336'ya bknz.)
Devam edecek