RİSALEHABER
Dün vefat eden İzmir'in Tire ilçesinin kadim Risale-i Nur talebelerinden Abdünnur Keseli'nin, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin avukatı Bekir Berk ile bir çok hatırası vardı.
Bunlardan biri Bekir Berk'in tutuklandığı ve sonrasında avukatlığı bırakıp Medine'ye gitmesi ile sonuçlanmıştı.
İşte Abdunnur Keseli'nin Nesil Yayınları'nda çıkan Bekir Berk kitabındaki sözleri:
Bekir Berk’e tutuklama
O, Türkiye’nin her yerine koşup, maznunları kurtarıp, Risale-i Nur’ları beraat ettirdikçe düşmanlar da boş durmuyor, hainane plânlar çevirmeye devam ediyorlardı.
1971’den sonra yapılan plân gereği bu güçlü avukatın saf dışı edilerek mahkûmiyetlerin devamını sağlamak plânı yapılmıştı. Bu maksatla Bekir Berk’e gıyabi tutuklama kararı çıkartıldı. Ardından meşhur İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi başladı.
O sırada İzmir Kadifekale’de tevkif edilenler olmuştu. İzmir Sıkıyönetim Savcılığı, Bekir Berk aleyhinde ifade vermeleri hâlinde serbest bırakılacaklarını söylemiş. Onlar da Bekir Ağabey aleyhinde ifade vermişler. Bunun üzerine askerî savcılık, Bekir Ağabey hakkında tutuklama kararı çıkarmış. Bunu Tireli kardeşler bize haber verince, Bekir Ağabey hiç üzülmedi, hiç kaale almadı.
O gün Ödemiş’teki duruşmaya beraber gittik. Ve biz oradan İzmir’e geldik. İzmir’de Mustafa Birlik 10 gün önce tutuklayarak askerî ceza evine koymuşlardı. İki gün önce de Tuzcu Cahit Ağabey tevkif edilmişti.
Bekir Ağabeyle, tevkife itiraz etmek ve durum hakkında bilgi almak için Mustafa Birlik’in dükkânına gittik. Bekir Ağabey tevkife itiraz dilekçesi yazdı ve Nurculuk kitabıyla beraber gönderdi. Orada sivil polislerin bizi takip ettikleri söylenince Bekir Ağabey onlara, “Niye korkuyorsunuz?” diye çıkıştı.
Cuma namazı ve bazı ziyaretlerden sonra saat 20’de aldığımız biletle Balıkesir’e hareket ettik. Saat 24’te Balıkesir’e indiğimizde sivil polislerin etrafımızda dolaşıp bize dikkatlice baktıklarını gördük. Cemaat benim evde toplanmıştı. Saat geç olunca çoğu dağılmıştı. Ancak lise talebesi Rasim Demir, Mehmet İnce, Ömer Lütfi Mete, Tacettin Demir, Mühendis Hasan Aktunç beklemişlerdi.
Biraz sohbetten sonra Bekir Ağabey, talebelerden oğlu hakkında bilgi aldı. Dağılacakken, sabah namazının yaklaşması sebebiyle “Kılıp da öyle dağılalım.” dedik. Cemaatle namaza durduk. Namazın ikinci rekâtında kapı çalındı. Merdivenden çok miktarda ayak sesleri gelmeye başladı.
Ben ev sahibi olduğum için namazı bozarak kapıyı açtım. Resmî ve sivil 30 kadar polis, şikâyet olduğunu, evin aranacağını söylediler. Ben de arama belgesini sordum ve “Misafirlerim namaz kılıyorlar, namazdan sonra ararsınız.” dedim.
Namazı bitirelim sonra arasınlar
Selâmdan sonra Bekir Ağabeye şikâyet varmış, arama yapacaklarmış, dediğimde sert bir dille “Namazı bitirelim.” dedi ve tesbihatı yaptık. Sonra “Buyurun, arayın.” dedik.
Arama yapıldıktan sonra karakola götürüldük. Bekir Ağabey komiser odasında, Hasan Ağabey ve talebeler başka odadaydılar. Bekir Ağabey ifade birliği için bize talimatlar verdi. Tüm ifadelerimiz alındı. Nöbetçi mahkemeye çıkarılıp, Bekir Berk, Hasan Aktunç ve ben tevkif edilip Balıkesir Ceza Evine konulduk.
Ceza evinde bir gün başsavcı ziyaretimize geldi. Müdür odasında Bekir Ağabeyle görüşmek istediğini söyledi. Samimî olarak Bekir Ağabeyden Nurculuğun ne olduğunu öğrenmek istediğini söyledi.
Bekir Ağabey, “sevr ve hut,” yani “öküz ve balık” meselesinden başlayarak Risale-i Nur’un ne derece akla mantığa uygun bir Kur’an tefsiri olduğunu izah etti. Risale-i Nur’larda memleket ve hükûmet aleyhinde bir mesele bulunmadığını anlattı. Bu görüşme iki saat sürdü. Savcı çok memnun bir şekilde bize saygı duyarak oradan ayrıldı.
Düğüne gider gibi cezaevine giriş
On üç günlük Balıkesir Ceza Evi hayatından sonra İzmir Sıkıyönetim Komutanlığına sevk edildik. Bir kardeşimizin arabasını kiralayıp, jandarma nezaretinde yola çıktık. O gün başka bir arabayla Dr. Mehmet Akay, Mehmet Fırıncı ağabeylerle Necmettin Şahiner kardeşimiz bize refakat ettiler.
Balıkesir’den hareket edince jandarmalar hemen kelepçeleri çözdüler. Yanımızdaki teybe mehter marşlarını koyup aşkla şevkle, sevinç ve sürurla coşarken, bizi yolcu etmeye gelen Balıkesirli hanımlar ve kardeşlerimizin gözyaşlarıyla uğurlandık.
Sındırgı Kertil Dağında mola verdik. Balıkesirli hanım kardeşlerimizin hazırladıkları börek ve çörekleri jandarmalarla birlikte yiyip namazlarımızı kıldık. Fotoğraflar çektirip tekrar yola koyulduk.
İzmir’e gelince kelepçelerimiz takılıp askerî savcılığa teslim edildik. İfadelerimiz alındıktan sonra askerî ceza evine götürüldük. Bavullarımız arandı. Üç adet büyük Risale-i Nur kitaplarımızı sordular, ilmihâl deyip elimize aldık.
Teybimizde ne olduğunu sordular, mehter marşı deyip düğmesine bastık. Mehter bütün hızıyla çalmaya başladı. Böylece mehter eşliğinde düğüne gider gibi ceza evine girmiş olduk!
Ceza evi
Ceza evi dört koğuştan oluşuyordu. Birinci koğuş solcu kadınlara aitti. İkinci koğuş, solcu erkeklere. Üçüncü koğuşta adî suçlular vardı. Dördüncü koğuşta da biz vardık.
Her koğuş dışarıya çıkmış, Bekir Berk’in gelişini seyrediyordu. Bekir Ağabeyin elinde çantası, bizim elimizde teyp, mehter marşlarıyla koğuşumuza girdik.
Öyle bir gelişimiz vardı ki sanki ceza evine değil de Cennete giriyorduk! Sevinç, sürur içinde başımız dik, alnımız aktı. O anı görmeye değerdi! Bizden önce giren kardeşlerimizle kucaklaştık. Böylece ceza evi hayatımız başlamış oldu.
Birkaç gün sonra Karşıyaka’dan 28 kişi daha yanımıza getirildi. Sayımız toplam 54 kişiyi buldu. İzmir Mahkemesi böylece birleştirilmiş, tek dava hâlinde başlamış oldu.
Rüştü Şardağ ile Nurculukla Mücadele Komitesinde görevli müzisyen Mehmet Oruç, bilirkişi seçilmişlerdi. Bunlar, hiçbir zahmete katlanmadan Çetin Özek’in Nurculukla ilgili kitabından aynen aldıkları ifadeleri imzalayıp mahkemeye sunmuşlardı. Bir nüshası avukatlarımız aracılığıyla bize geldi. Savcı bu raporu iddianameye koydu.
Bekir Ağabey, daktilo ve kâğıt getirterek iddianameye cevap hazırladı. Bu çalışmada sürekli Bekir Ağabeyin yanındaydım ve ona yardım ediyordum. Üç ay, gece yarılarına kadar çalışıp çok güzel bir cevap hazırladık. Bekir Ağabey hazırladığı cevapları ilk duruşmada saatlerce okudu.