Av. Bekir Berk'in oğlu Ertuğrul Hakan Berk anlatıyor:
(Hayatını Davasına Adayan Adam: Bekir Berk kitabından)
1962 veya 1963 yılı olabilir. Adlî tatil içinde tutuklu bir müvekkilinin duruşmasına gitmek üzere geldiği Balıkesir'de o yılların bütün yaz aylarında olduğu gibi beni de yanına almıştı. O yıllarda Dursunbey’e kara yoluyla düzenli bir ulaşım olmadığından ve yolun ulaşıma olağanüstü derecede elverişsiz olması nedeniyle Dursunbey’e motorlu trenle gitmek üzere yola çıktık.
Mototren o yıllarda oldukça lüks bir ulaşım aracı olarak halkın pek kullanma imkânı bulamadığı ve bu nedenle ara istasyonlarda durmayan, sadece bazı yerlerde çok kısıtlı sürelerde bir-iki dakikalık posta teslim işlemi için duraklayıp yola devam eden bir ulaşım aracıydı.
Trene bindikten sonra babam, kondüktöre, Dursunbey’de bu bir-iki dakikalık duraklama anında trenden inmemiz gerektiğini, ertesi sabah duruşması olduğunu ve mazlumların tutuklu bulunduğunu, defalarca belirtti ve ricada bulundu. Ancak tren, Dursunbey’de durmadı. Duraklar gibi yaparak posta torbasını atıp hızlanarak yola devam etti. Babam bunu anladığında âdeta kükreyen bir aslan gibi coşarak, trenin derhal durdurulması gerektiğini sesinin olanca gürlüğüyle haykırdı.
Başlangıçta gayet umursuz ve sakin bir şekilde “İleride Tavşanlı’da inersiniz.” diye konuşan yetkililer ve makinist, onun bu kararlı tavrı karşısında gerilemeye başladılar. Ancak yine de treni durdurmalarının imkânsız olduğunu, ama biraz yavaşlatabileceklerini söylediler. Bu arada Dursunbey’den oldukça uzaklaşılmıştı. Tavşanlı’ya gidildiği takdirde o yılların ulaşım imkânları içinde ertesi sabah tutuklu sanıkların duruşmasına yetişebilmek imkânsızdı. Ben henüz altı-yedi yaşlarında ufak bir çocuk olduğum için ağlamaya başlamıştım. Çünkü babam trenden atladığı takdirde yalnız başıma ne yapacaktım?
Ve sonunda çözüm bulundu: Demir yolları yetkililerinin anlamsız ve umursamaz bakışları arasında önce biraz yavaşlayan trenden daktilo ve çantası atıldı, daha sonra beni boynuna sararak kavrayan babamla birlikte en azından 40-50 km hızla giden trenden biz de atladık. Allah’tan, atladığımız güzergâh âdeta plâj kumuna benzer bir yapıda olduğu için bir yerimizi kırmadan kurtulmuştuk!
Demir yolu güzergâhı boyunca geriye, Dursunbey istikametinde yürüdüğümüzde 15-20 dakika sonra çanta ve daktiloyu bulduk. Bana yıllar süren bir zaman dilimi gibi gelen bir sürede Dursunbey’in ilçe sınırları dışında bulunan tren istasyonuna ulaştığımızda bizi bekleyen, ancak tren durmadan geçip gidince büyük bir hayal kırıklığı içinde kalan mazlumların yakınlarından birkaç kişi, beni üstü başı toz toprak içinde, babamı da ellerinde çanta ve daktilosu ile görünce, hayret ve sevinç içinde kaldılar. Bu manzarayı aradan 45 yıl geçmesine rağmen unutamam!
Burada, yıllar sonra düşündüğümde anlamlı bulduğum bir husus da tren Dursunbey istasyonundan uzaklaşmasına ve bekledikleri avukat trenden inmemesine rağmen saatlerce istasyonda kalıp Bekir Berk’in mutlaka geleceğine, yetişeceğine inanmaları ve beklemeye devam etmeleriydi!
Ertesi gün sanık Nur talebelerinin uzun bir savunmadan sonra tahliye olduklarını ve bu maceralı yolculuktan sonra Dursunbey’in o yıllarda çok yaygın olan elma bahçelerinde baba dostlarıyla birkaç gün sakin ve huzurlu bir tatil geçirdiğimizi hatırlıyorum!