Başlangıçtan bitişe, belirsizlikle dönüyor devran; bir adım sonrası meçhul, bir nefes sonrası kesin değil, her şey kesikli ve titreşimli… Garanti garanti değil, kesin kesin değil; değişkenlik ve kararsızlık zaman ve mekânı kuşatmış, hayatı çerçevelemiş…
Bilardo topları gibi duygular duyguları, düşünceler düşünceleri, hadiseler hadiseleri tetikliyor; sonsuz ihtimallerle dalgalanıyor yaşam denizi… Bazen öyle fırtınalar esiyor, öyle devasa dalgalar oluyor ki deniz kopuyor, önünü geleni sürüp götürüyor, vurup atıyor, kaç kıyamet kopuyor ardı ardına…
Belirli olan bir şey varsa o da belirsizlik; belirsizlik beraberinde yenilenmeyi, değişimi, gelişimi getirir… Her şey belli kuralla normalleşseydi sıradanlaşır, cazibesini kaybeder, çok şeyin varlığından bile habersiz kalınır, hayatın renk ve sesleri tek düze ve sönük olurdu… Kabiliyetler gelişmez, sıradanlık sıkar, aynılık olduğu yerde bırakır, yaşam durgun bir su gibi kokuşur giderdi…
Hapiste olan kimse neden sıkılır? Aynılıktan, sabitlikten, değişememekten; duvarlar aynı, insanlar aynı, manzara aynı, ortam aynı. Yoksa yiyeceği, giyeceği, yatacağı yer hazır, bunlardan endişe etmediği halde neden sıkılır?
Aynı sokaklardan yürüyüp, aynı iş yerinde, aynı masada, aynı işleri yapan da bir müddet sonra sıkılır, bir nevi hapis hayatı yaşamaya başlar; her şey çekilmez, her şey anlamsız olur.
Oysa belirsizlik hayatı belirginleştirir, farklılığı fark ettirir, başkaca güzellikleri gösterir.
Rızık sabit ve bir kanuna bağlı olsaydı insanlar bu kadar hareketli, bu kadar çalışkan, bu kadar gayretli ve yeni keşifler için macerayı göze alabilir miydi? Ay’a ne aramaya gitti ki insan, ya Marsta ne arıyor; denizin diplerinde, dağların zirvesinde; rızık telaşı, belirsizlik endişesi…
Güneşin doğuşu ve batışı gibi kanuna bağlansaydı günlük ihtiyaçlarımız, kimse telaş etmez, kimse yerinden kıpırdamazdı; her şey ilk günkü gibi yerinde sabit durur, ilimde fende sanatta hiçbir gelişme olmaz, medeniyet kurma, toplumsal yaşamda gelişme olmazdı…
Belirgin olan bugünlere belirsizliklerle geldik, bugünkü belirsizlikler de yarın ki belirginleşmeyi doğuracak; kâinatın özgün ve özgür misafiri insan; her belirsiz adımıyla belirgin olana biraz daha yaklaşıyor; başladığı hayatın bitişine hızla ilerliyor, ilk nefesle son nefes arasında savrulup duruyor…
İlk nefesini çevresindekilerin bildirmesiyle biliyor, ya son nefesini bilseydi; gülebilir, eğlenebilir, evler yapıp, arabalara biner, tatile çıkar, yeni şeyler keşfetmek için çalışır gayret eder miydi? Ayda ne işim var, gökyüzünden bana ne der, ne dağlarla ne denizlerle ilgilenirdi, belirginliğin karanlığında boğulup giderdi…
Belirsizlik özgürlüktür bir nevi; daha belirgine, daha iyiye, daha güzele, daha doğruya gitme özgürlüğü.