Ege Üniversitesi tarafından bu yıl 8'inci kez düzenlenen Sağlık Halk Kongresi'nde beyin sağlığı ele alındı. Kongre kapsamında düzenlenen oturumun ilk konuşmacısı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Önder Akyürekli, izleyicilere beynin görevleri ve işlevleri hakkında bilgiler verdi.
İnsanın doğumuyla birlikte beyninde yaklaşık 100 milyar nörona sahip olduğunu belirten Prof.Dr. Akyürekli, “Tüm nöronların tükenmesi için 120 yıla ihtiyaç var, ancak çeşitli faktörler nedeniyle 70-80 yılda nöronların öldüğünü ve insan yaşamının sonlanmasına neden olduğunu görüyoruz” dedi.
Hastalık öncesi ve sonrasında yapılacak hafıza egzersizleriyle fonksiyon yetersizliklerinin yerine getirilebileceğini belirten Prof.Dr. Önder Akyürekli, öğrenmenin nöronlar arasındaki bağlantıyı, dolayısıyla belleği de güçlendirdiğinin altını çizdi.
ALZHEİMER YÜKSEK EĞİTİM GÖRMÜŞ KİŞİLERDE DAHA AZ
Konuşmasında Alzheimer hastalığına da değinen Prof.Dr. Akyürekli, bu hastalığın bellek, konuşma, algılama, soyutlama, yargılama, problem çözme gibi insani işlemlerin uygulanmasına engel olduğunu ifade etti.
Prof.Dr. Akyürekli, alzheimerin yüksek eğitim görmüş kişilerde daha az görüldüğünü; bunun nedeninin de beyni yoracak uzun süreli düşünme eylemi olduğunu belirtti.
STRESİ AZALTMAK İÇİN BAKIŞ AÇINIZI DEĞİŞTİRİN
“Stres şişmanlatır ama biz zayıf kalmak istiyoruz” başlıklı konuşmasıyla EÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı'ndan Doç.Dr. Ali Saffet Gönül Türk insanında sıkça rastlanan bir rahatsızlık olan stresin, daha çok kadınlarda görüldüğünü açıkladı. Doç.Dr. Ali Saffet Gönül, bunun nedeninin çocuklar, ev işleri, iş hayatı ve ilişkiler gibi pek çok farklı konunun sorumluluğunu üstlenmeleri olduğunu söyledi.
Özellikle çocuk bakımında koruma içgüdüsü nedeniyle stresin üst düzeyde olduğunu vurgulayan Doç.Dr. Gönül, bunun da depresyona yol açtığını belirtti. Depresyon yaşayan kişilerde, değersizlik hissi, iyi haberlere ve gelişmelere dahi sevinememe, ölüm düşüncesi ve çaresizlik hissi görüldüğünü söyleyen Doç.Dr. Gönül, “Genetik yüklülük de kişilerde depresyona rastlanma olasılığını arttırır” diye konuştu.
Doç.Dr. Ali Saffet Gönül, stresi azaltmak için uygulanabilecek yöntemleri şöyle sıraladı: “Hastaların öncelikle kendilerinde stres yaratanları yazması gerekir. Yazmak, söylemekten farklı olarak kişiyi konu üzerinde düşünmeye sevk eder. Kişiler kendilerinde stres yaratan ve değiştirebilecekleri özelliklerini değiştirmeye çalışmalılar, değiştiremeyeceklerine karşı ise bakış açılarını değiştirmeye çalışmalılar.
Gece çalışıp gündüz uyuyan kişilerde metabolizma ve ritim bozuklukları sıkça görülüyor. Bu tip kişilerde ortalama yaşam süresinin normal insanlardan 5 yıl daha az olduğu görülmektedir. Eğer böyle bir durumda karşılaşılmışsa bile gündüz uyunacak yerin karanlık, gece çalışılacak yerin de aydınlık olması gereklidir.”
BAŞ AĞRISI BAŞ BELANIZ OLMASIN
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Fethi İdiman, konuklara baş ağrısı ve migren hakkında açıklayıcı bilgiler sundu. Baş ağrısının nedeninin başka bir hastalıktan mı yoksa başlı başına bir hastalık mı olduğunun netleştirilmesinin hastanın tedavisinde en önemli nokta olduğunu ifade eden Prof.Dr. İdiman, baş ağrısından şikayetçi olan kişi, 10 yaşın altında ya da 50 yaşın üstündeyse ve ağrı bir anda başladıysa, ağrı hafif başlayıp giderek şiddetlendiyse, ağrıyla beraber başka yakınmalar da oluştuysa, ağrı kesiciyle geçmiyor ve kronikleşiyorsa baş ağrısının başka bir hastalığın belirtisi olma riski taşıdığını vurguladı.
BAŞ AĞRISI ORANI YÜZDE 16
Türkiye'de baş ağrısı oranının yüzde 16 olduğunu söyleyen Prof.Dr. İdiman, bu oranın kadınlarda yüzde 22, erkeklerde ise yüzde 11 olduğunu ifade ederken, bu rakamların daha çok gençleri etkisi altına aldığına dikkat çekti. “Baş ağrısı yaşayan insanların, yüzde 53'ü iş görme kaybı yaşıyor ve yatak istirahatı yapıyor.
Yüzde 9'u normal yaşamını devam ettirirken, yüzde 38'i bir miktar fonksiyon kaybı yaşıyor” diyen Prof.Dr. Fethi İdiman, baş ağrısının insan hayatını ne derece etkilediğini ortaya koydu.
Migren hastalığıyla ilgili çeşitli bilgilere konuşmasında yer veren Prof.Dr. İdiman, uyku ve beslenme düzensizliği, yorgunluk, hava durumu, koku-ses-ışığın normalden fazla olması, hormonal değişiklikler, travma, stres ve bazı besinlerin migreni tetikleyici etmenlerden olduğunu anlattı.
PROF.DR. FETHİ İDİMAN'DAN TAVSİYE
Katılımcılara fikir verici bir test de uygulayan Prof.Dr. İdiman, şu soruları sordu: “Son 3 ay içerisinde şunlardan birini yaşadınız mı?
Bulantınız var mı?
Işıktan rahatsız oluyor musunuz?
İş yapamadığınız oluyor mu?
Eğer bunlardan 2 veya daha fazlasına “Evet” dediyseniz, migren olma riski taşıyor olabilirsiniz.” Prof. Dr. Fethi İdiman, ilaç (atak öncesinde ve atak sırasında) veya ilaç dışı yollarla (aerobik, gevşeme hareketleri, masaj ve aromaterapi, akupuntur, bitki özleri) migren tedavisinin mümkün olduğunu belirtti.
Prof. Dr. İdiman, hekimin de hastayı tam bilgilendirmesi, yaşam tarzında değişikler yapmasıyla ilgili önerilerde bulunması ve ilaç alımını kontrol etmesi gerekliliğinin altını çizdi.
Posta