Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Şuara Sûresi 41-51. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor
41 . Sihirbazlar geldiğinde Fir‘avun’a: “Eğer galib gelenler biz olursak, bize elbette bir mükâfât var değil mi?” dediler.
42 . (Fir‘avun:) “Evet, hem o takdirde doğrusu siz, elbette (bana) yakın kılınmış kimselerden olacaksınız” dedi.
43 . Mûsâ onlara: “Siz (göz boyamak üzere) ne atacak kimseler iseniz, atın (bakalım)!” dedi. (*)
44 . Bunun üzerine (onlar) iplerini ve değneklerini attılar ve (böbürlenerek:) “Fir‘avun’un şerefi üzerine yemîn ederiz ki, muhakkak gālib olanlar elbette ancak biziz!” dediler.
45 . Sonra, Mûsâ asâsını bıraktı; bir de baktılar ki o, onların uydurmakta oldukları şeyleri yutuyor!
46,47,48 . Sihirbazlar (bunun aslâ bir sihir olmadığını anlayıp) hemen secdeye kapanan kimseler olarak (yerlere) atıldı(lar). “Âlemlerin Rabbine, Mûsâ ve Hârûn’un Rabbine îmân ettik!” dediler.
49 . (Fir‘avun:) “(Ben) size izin vermeden ona îmân ettiniz, öyle mi? Şübhesiz ki o, gerçekten size sihri öğreten büyüğünüzmüş. Ama ileride elbette göreceksiniz. Mutlakā ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi kesinlikle asacağım!” dedi.
50,51 . (Onlar ise) dediler ki: “Zararı yok; çünki biz Rabbimize dönücü kimseleriz.” “Doğrusu biz (bu mecliste) îmân edenlerin ilki olduğumuzdan, Rabbimizin bizim için hatâlarımızı bağışlayacağını umarız.”
(*) “Asâ-yı Mûsâ gibi çok hikmetleri ve fâideleri bulunan kıssa-i Mûsâ’nın (Hz. Mûsâ Aleyhisselâm’ın hayat hikâyesinin) ve sâir Enbiyânın (diğer peygamberlerin) kıssalarının çok tekrârında, risâlet-i Ahmediyenin (Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın peygamberliğinin) hakkāniyetine bütün Enbiyânın nübüvvetlerini bir hüccet (delil) gösterip, onların umûmunu inkâr edemeyen, bu Zât’ın (ASM) risâletini hakîkat noktasında inkâr edemez. Hikmetiyle ve herkes her vakit bütün Kur’ân’ı okumaya muktedir ve muvaffak olamadığından, her bir uzun ve mutavassıt (orta büyüklükteki) sûreyi birer küçük Kur’ân hükmüne getirmek için, ehemmiyetli erkân-ı îmâniye (îmânın rükünleri) gibi o kıssaları tekrâr etmesi, değil israf, belkimu‘cizâne bir belâğattır.” (Şuâ‘lar, 11. Şuâ‘, 240)