Depremcilikle fazla uğraşmasından olmalıdır ki, kafası sarsılmış bir bilimci "Allah'a iman edenleri tımarhaneye göndermeyi teklif" ile biten bir yazı yazmıştı. Torunum (Ulvi Murat Kılavuz) Kelam ilim dalında, hem de "Allah'ın varlığı" konusunda doktora yaptığı için yazıyı ona göndermiş, bilgi eksikliği yüzünden yanlış yönlenmeleri engeller ümidiyle bir cevap kaleme almasını istemiştim. Başlığını kendim koyduğum yazısını iki bölümde sunuyorum.
Teizm yaratıcı bir Tanrı'nın varlığını öngören ve savunan düşünme tarzlarının genel adını ifade ederken, ateizm ise bunun tam aksine Tanrı'nın varlığını reddeden açıklama tarzıdır. Kaynakları itibariyle düşünüldüğünde, gerek teizmin gerekse ateizmin Batı felsefesi geleneğinin bir parçası olduğu dikkate alındığında, Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya yönelik teizm tarafından ortaya konulan düşüncelerin eleştirisi şeklinde teşekkül etmiş olan ateizmin de, nihayetinde Tanrı'nın var olmadığı yönündeki metafiziksel düşünce tarzının bir parçası olduğu söylenebilir. Bu noktada ifade edilmelidir ki, materyalist diye nitelendirilen Batılı düşünürlerinkiler de dâhil olmak üzere, felsefede ortaya konulmuş olan bütün düşünce tarzları, varlığı, varoluşu, yaşamı, evreni ya da en basit ifadesiyle insanın içinde bulunduğu dünyayı anlamlandırma çabasından başka bir şey değildir. İster idealist isterse materyalist bir mahiyete sahip olsun, bu çabayı felsefî kılan husus, söz konusu çabanın yalnızca beşerî düşünümün, dolayısıyla insan aklının referans noktası alınmak suretiyle realize edilen ve bir şekilde varlığı anlamlandırma amacı taşıyan bir karakter arz etmesidir.
Bilim ve bilgi felsefelerini şöyle kıyısından köşesinden de olsa bilen her akıl sahibinin kolaylıkla tasdik edeceği üzere, felsefede ortaya konulan hakikat iddiaları birtakım postülalara dayanır ve doğruluğu tartışılmaksızın düşünce sistemlerinin temeline yerleştirilen söz konusu postülalardan hareketle sistemler inşa edilir. Buna göre, ister idealist isterse materyalist felsefeler söz konusu olsun, tüm felsefe yapma biçimleri, kendileri için hareket noktası teşkil edecek birtakım kabullere dayanmak durumundadır. Aslına bakılırsa teizm ve ateizm kavramları da, bilimsel bir temele dayanmaktan ziyade, Tanrı hakkında geliştirilen beşerî düşüncenin birbirleriyle karşıtlık ilişkisi içerisinde şekillenmiş tarzları olmak durumundadır. Bundan dolayı, Tanrı'nın varlığı veya yokluğu şeklindeki bir ön kabule dayanan düşünme biçimleri olan teizm ve ateizmin kesin olarak ispatlanmış, karşı konulamaz, şüphe duyulamaz kanıtlara dayalı olarak teşekkül ettiğini iddia etmek mümkün değildir. Daha da ötesi, insanın bilme yetisinin sınırlarını soruşturan Kantçı epistemolojinin, insanın neyi bilimsel olarak bilebileceği sorusuna yönelik sunmuş olduğu imkânlar açısından ele alındığında ise, her ikisinin de bir tür inançtan ibaret olduğunu söylemek mümkündür.
Yeni Şafak