Üstad Bediüzzaman’ın sevenleri çoktu. Onu dinlemek, sohbetinden istifade etmek isteyen çok kimse vardı. Kendisini ziyaret etme şansına eren öyle çok kimse de yoktu. O devirde ziyaret etmek oldukça da cesaret isterdi. En azından dayak ve hapis cezalarını göze almak gerekirdi. Hacı Bayram Veli hazretlerinin bir “buçuk müridi” gibi ancak “kurban olmayı göze alanlar” Üstadı ziyaret edebiliyorlardı. Zaten Üstad iman hizmetiyle ilgili olmayan ziyaretçileri kabul etmiyordu. Bütün bunlara rağmen kendisini ziyarete gelenlere hep şunları diyordu:
1-“Kardeşlerim beni görmek isteyen eserleri, Risale-i Nur’ları okusun. Ben bütün fikrimle beraber eserlerde mevcudum.” (1)
2-“Risale-i Nurun talebeleri dünyanın hemen hemen her köşesinde bulunmaktadır. Uzakta bulunanlar yakında bulunanlar arasında hiç bir fark yoktur. Arzu ederdim, fakat çok hastayım. Beni ziyaret etmek isteyen Risale-i Nur okusun. Her bir risale bir Said hükmündedir.” (2)
3-“Yine seni vekil ettim. Git hocalara söyle. Risale-i Nur okusunlar. Kardeşim, bak sesim kısılmış. Benim de Risale-i Nur'a perde olmamak için Cenab-ı Hak sesimi kısmış.” (3)
Çünkü şahsı fânî idi. Elbette Kur’an hakikatlerinin tereşşuhatı olan Risale-i Nur’lar bâkî olacaktı. Gölge olmak, perde olmak istemiyordu. Bu parlak hakikatlerden insanların doğrudan doğruya istifade etmelerini istiyordu.
Perdelemek için kendisi ve Risale-i Nur’larla uğraşanlar boş durmuyordu. Buna biraz da bazı eser sahiplerinin kıskançlık ve çekememezliği yanında, sevenlerinin masumane muhabbetleri de sebep olmaktaydı. Nitekim kendisi; “Risale-i Nur'u benim malım zannedip Risale-i Nur'un nurlarına perde çekmek, intişarına rekabet etmek için derler.” (4) uyarısında bulunuyordu.
Bir de örnek veriyordu: “Meselâ, hâdisât-ı zamaniye bahanesiyle Vehhâbîlik ve Melâmîliğin bir nev'ine zemin ihzar etmek tarzında, bazı ruhsat-ı şer'iyeyi perde yapıp eserler yazılmış. Risaletü'n-Nur, gerçi umuma teşmil suretiyle değil, fakat herhalde hakikat-i İslâmiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velâyet ve esas-ı takvâ ve esas-ı azimet ve esâsât-ı Sünnet-i Seniye gibi ince, fakat ehemmiyetli esasları muhafaza etmek bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hâdisâtın fetvalarıyla onlar terk edilmez.” (5)
Risale-i Nur işte bu noktalardan dolayı çok mühimdir. Üzerinde İslamın ehemmiyetli esaslarını muhafaza etmek gibi bir vazife var. Risale-i Nur’ları çok okuyanlar aynı zamanda bu vazifenin vazifedarıdırlar, belki Üstadın vekilidirler. Çok okumakla hem kendi, hem de ruhsat-ı şer'iyeyi perde yapanların imanlarını muhafaza etmeye muvaffak olacaklardır inşallah.
Kaynaklar:
1-Yusuf Dehri, Son Şahitler, 4.Cild, s. 266
2-Abdurrahim Kaya (Emekli Müftü), Son Şahitler, 3.Cild, s. 323
3-Selahaddin Akyıl, Son Şahitler, 4.Cild, s. 197
4-Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, s: 45
5-Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, s: 52